Bu toprakların insanlarını çok seviyorum. Her birimiz çok farklı görünsek de bizde ortak çok şey vardır. Bu ortak şeyleri en çok şarkılarımızda, türkülerimizde, şiirlerimizde; onları söyleyenler de, dinleyenlerde görüyorum.
Bizim en neşeli şarkılarımııda bile, bizlere has ince bir hüzün vardır.
Bizler başı dumanlı, göğsü çimenli dağlardan sevgilimizi isteriz.
Kimse anlamıyorsa halimizden hiç olmazsa gökteki yıl dızlar, batan güneş anlasın isteriz.
Vuslattan çok hasreti severiz. Sevgiliye duyduğumuz özlemi severiz.
Şerefe kalkan kadehleri, insanlar gözleri dolarak içer.
Bizim sevincimizde bile ince bir hüzün vardır.
Biz zaten Müslüm Baba'yı, Orhan Baba'yı, Ferdi Tayfur'u, Se zen Aksu'yu, Zeki Müren'i, Bülent Ersoy'u, Müzeyyen Senar'ı, Ah met Özhan'ı, söyledikleri şarkılarda buram buram kokan hüznü bi ze çok iyi hissettirdikleri için severiz. Hüznü severiz biz. Öyle severiz ki, bizi hüzünlendiren bu şarkıları söyleyeniere "kim olursan ol, gel" der, gönül kapılarımızı onlara sonuna kadar açarız.
Sesi Anadolu kokan biri, "Ankara'nın bağları, büklüm büklüm yolları" derken biz o sesteki doğallığa kaptırırız kendimizi. Nere de olursa olsun, belki bir düğün salonunda, belki bir dost mec lisinde, belki de yol kenarında kendimizi tutamaz, kaldırıveririz kollarımızı. Hem oynar, hem gözlerimizden yaş gelene kadar gü ler, sonra da birbirimize sarılırız. Gülerken gözlerden akan o yaşlar nedir bilir misiniz?
Işte o, yüreğimize doğduğumuz gün taht kuran hüznün ta kendisidir.
Hüzün, elimiz kolumuz, kaşımız gözümüz gibi bizim bir par çamızdır. Bizi döven, söven, aşağılayan, ruhumuzu inciten ana larımızı, babalarımızı, kocalarımızı yine de sever, anamdır, ba bamdır, atamdır der, içimiz yansa da isyan etmez, onlardan vaz geçmeyiz.
Hep kalabalık yaşar, kalabalık gezer tozar, birbirimize kızsak da, kırsak da, kırılsak da birlikte yer içeriz. Sevmeyiz yalnızlığı.
Batılı insanın yalnızlığı ile bizim yalnızlığımız bir değildir. O zaten doğduğu gün yalnız bir dünyaya geldiğini bilir. Alışkın dır bu yalnızlığa. Bizde durum farklıdır. Biz kalabalık bir dünyada açarız gözlerimizi. Aile, akraba, konu komşu, eş dost, arkadaş, mahalledeki bakkal, manav, kasap, metroda, otobüste, trende, vapurda, dolmuşta yanımıza oturan delikanlı ya da yaşlı teyze lerin her biri bizim kalabalıklarımızdır. Bizdendir. Onun için bizim yalnızlığımız onlarınki kadar zindan karanlığında değildir.
Onlar hayatlarını özgür ama yalnız yaşar ve ölürler. Biz ise hiç özgür olamadan, kalabalıklar içinde, bağımlılığın en koyusuyla harman olarak, hüzünle yaşar ve ölürüz.
Onun için ne onlar bizi anlar, ne de biz onları. Arada bir onla ra imrensek de, biraz içlerine girip de o koyu yalnızlığın kokusu burnumuza gelince kaçacak delik ararız.
Bir yandan ne kadar yalnız olduğumuzu bilir, bir yandan da hep kalabalık yaşarız. Bazen birbirimizin gözünü oyar, bazen de ayağına taş değecek diye korkarız.
Ben de bu toprakların çocuğu olarak tam da böyleyim işte. Şarkıları dinlerken hüzünlenir, sonra da, "Ah bu şarkıların gözü kör olsun" der ve dinlemeye devam ederim.
Olaylar bir klinik te geçiyor ama klinikte olanda bizleriz bizim duygularımız sevinçlerimiz kararlarımız hayatımız hayatın bize yaşattıkları anlatılıyor.
Bu kitap bizden Bahsediyor çocukluğumuz duygularımız psikolojimizi çok güzel bir dille anlatmış bize yazarımız.
Ben okurken çok keyif aldım. Umarım sizde okurken keyifli bir okuma yaşarsınız.
Keyifli okumalar dilerim .