Gönderi

Sunu:
Bir söz vardır, bilinir: ''O güzel insanlar, o güzel atlara bindiler, gittiler.'' Ruhi Su da o güzel insanlardandı işte. Yalnız güzel de değil, yüce gönüllü, sevdiği türküler kadar yalın ve duru üstelik. * Sevdiği türküler, dedim. Türkü her şeydi Ruhi Su için. Yaşama sevgisi, var oluşun anlamı, direnme gücü, insan olmanın bilinci, duyarlık ölçüsü, kısacası her şey.. Sesi ve sazıyla hayatını türkülere adadığı, türkülerle halkının acılarına, sevinçlerine ortak olduğu, özgürlük isteğini türkülerde dile getirdiği için başına gelmedik kalmadı. Ama ne yakındı bundan, ne de sızlandı, Doğru bildiği yolda, hiçbir ödün vermeden, başı dik yürüdü. * Gür sesiyle salt bir yorumcu değildi Ruhi Su. Biraz saz virtüözü hiç değil. Ama sesiyle sazı birbirini bütünleyen bir ustaydı. Saz, sese yol gösteren bir araçtı onun için. Ezgiyi sesin altına döşeyen bir araç.. Halktan aldığı, sanatçı kişiliğinin imbiğinden süzüp, bilinçle duyarlığın yeni bir bileşimi olarak sunarken, en iyiyi amaçladı hep. * Bu açıdan bakıldığında Ruhi Su, halka yönelişin bilinçli bir savunucusu olmanın yanı sıra, halkın kültür birikimini çağdaş bir yorumla değerlendirmesini de bilmiştir. Halkın duygu ve düşüncelerinin dışavurumu olan türküler, onun sazında ve sesinde yaşanan gerçekliği dile getiren bir sanat yapıtına dönüşmüştür. * Ona göre sanatın işlevi, dünyanın değişimine katkıda bulunmak, gerçekliği doğru yorumlamaktır. Bu nedenle türküleri olduğu gibi değil, olması gerektiği gibi alır Ruhi Su. Çünkü türküler hayat koşullarının, toplumsal düzenin dışında düşünülemez. Sanat, hayatı yansıttığına göre, türküleri söylerken yapılması gereken de, kendi söyleyişiyle, ''ekmekten aşa kadar halkın yaşamak isteyip de yaşayamadığının, özlemini çektiği şeylerin neşesini, yaşama sevincini artıracak'' müziksel bir yoruma ulaşmak olmalıdır. * Ruhi Su, söylediği anonim türkülerden, halk ozanlarının deyişlerine, çağdaş şairlerimizin şiirlerine yazdığı ezgilerden, kendi bestelerine, böylesi bir sanat anlayışının somut örneklerini vermiştir. Ruhi Su'nun sanatsal eylemi, bu niteliğiyle, yaşanan halk kültürünün, sanatın değer ölçülerini göz ardı etmeden yeniden üretebileceğinin en somut göstergesidir. * Bir daha yineleyelim: Hayatını türkülere adamak ve halkının sözcüsü olmak.. Sanatçı Ruhi Su'yu, insan Ruhi Su'yu en iyi tanımlayan sözcüklerdir bunlar. Yalnız uzunçalarlar, kasetler dolusu türküler değil, elinizdeki kitapta bunun kanıtı. * Kitabın oluşum öyküsü ise Ruhi Su'nun anlatımıyla şöyle; ''1961-1965 yılları arasında bir bankanın halk oyunlarıyla ilgili tesisinde, halk oyunları müziğini önce bantlara, sonra da bantlardaki müziği, müzik kurallarına göre değerlendirip notaya alıyordum. Yani müzik yazısına geçiyordum. Bu notaya aldığım türkülü türküsüz halk oyunlarının içinden yüz tanesinin yayımlanmasına karar verildi. Bunları seçtim. Seçtiğim bu notalar Bülent Tarcan'la Halil Bedii Yönetken'e bantları dinletilerek denetimden geçirildi. Notaların, dinletilen bantlardaki müziğe uygun olarak yazıldığı saptandı. Sonra bu notalar Almanya'da bir nota basımevine gönderilerek, dizdirilip prova baskıları getirildi.'' (Cumhuriyet, 17 Temmuz 1975) * Ama bu arada, görevden ayrılır Ruhi Su. Yıllar sonra sözünü ettiği kitap yayımlandığında, halk danslarını derleyen ve notaya alanın Ruhi Su olduğu nedense belirtilmez kitapta. Yargı yoluna başvurduğunda ''bu hizmetin içinde adının bulunmasını ister yalnızca. Gerekçesi, tam da ona yakışır bir gerekçedir: ''Bizim de adımızdan başkaca bırakacak neyimiz var.?'' * İşte ''Türk Halk Dansları'' adını taşıyan bu kitap, yıllar önce yayımlanan ''Yüz Türk Halk Oyunu'' adlı kitabın yeni basımı değil. Bir ustanın adını yaşatmak amacıyla, halk danslarımızın, onun olduğu saptanan müzik yazılarının toplandığı bir derleme yalnızca. * Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Atilla Özkırımlı (Sayfa: XI-XII)Kitabı okudu
·
68 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.