Gönderi

169 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 36 days
Sessiz çığlıklar
İncelemeye başlarken Ataerkillik kavramına giriş yapmam gerekiyor. Ataerki kavramı, "erkeklerin kadınlar üzerinde egemenlik kurduğu, onları sömürdüğü, baskı altına aldığı toplumsal yapı ve pratikler bütünü"ne karşılık gelir. Ataerkil ideoloji ise daha ilk şekillenme aşamasından itibaren erkeği rasyonellik (akıl/zihin), uygarlık ve kültür ile buna karşıtlık kadını irrasyonellik (saçı uzun aklı kısa!), doğa ve duygusallık ile özdeşleştirir. Kadın ile erkek arasındaki geleneksel ataerkil ilişki, bir yöneten-yönetilen, hükmeden/emir veren -emre itaat eden ilişkisidir. Dolayısıyla erkek şiddetinin en çok başvurduğu gerekçenin "bana itaat etmedi" olması, hiç de tesadüf değildir. Mernissi'ye göre, İslam toplumlarında cinselliğin daha pozitif bir şekilde, kadın arzusunun da etken olduğu bir güdü olarak ele alınmasında yaratılış hikayesinin etkisi vardır. Ne var ki, ataerkil ilişkilerde kadın arzusunun etkinliği, kadının egemenlik altında tutulmasını meşrulaştıran bir dile kolaylıkla dönüştürülebilir. Nitekim İslam'da üreme odaklı, dişilik ve erillik özellikleri kesinleştirilmiş bir çift olma hali söz konusudur. Öte yandan, kadının yaratılışının erkeğin kaburgasından olması, simgesel yaratma eyleminin, yani ad koymanın ötesine geçerek ana-çocuk arasındaki biricik insan ilişkisini tersine çevirmekte ve erkek, kadının anası olarak belirmektedir. Ayrıca Mernissi bu çalışmasında İslam dininin kadını erkekten daha geri bir konumda tanımlamadığını, kadın ile erkek arasında ilişkinin Batılı kuramsal tartışmalardaki gibi akıl üzerinden değil, "hep ahlaksal ve töresel boyutlarda sürdürüldüğünü" belirtir. Kadın cinselliği erkek cinselliğine göre eksik bulunur: "Her durumda ailenin cinsel organizasyonunda dikkati çeken en önemli özellik, kadının tek başına kocasını tatmin edemeyen ve cinselliğine güvenilmeyen (fitne) bir varlık olarak aşağılanmasıdır.Cinsel kurumlar (çokeşlilik, boşanma, cinsel ayrım vb) kadının gücünü baskı altına alma stratejileri olarak iş görür. Kadının cinselliğinden ötürü bir tehlike olarak görülmesi "örtünmenin de gerekçeleri arasındadır, "örtü" cinsiyetler arası kesin ayrımları vurgular. Kadının cinsel arzusu, şeytanlıkla da bağlantılı kılınmıştır. Erkekleri ayartan şehevi kadınların reddedilmesi hususunda peygamberlerin kıssalarına müracaat edilir. Yoğun ve erotize edilmiş olarak tanımlanan cinsel ilişkinin doğru biçimde kurulması, bazı durumlarda kadın cinselliğinin daha doymak bilmez ve baştan çıkarıcı bulunarak kısmen kriminalize edilmesiyle sağlanabilir. Buna Yusuf ve Zülayha kıssası ile Süleyman Peygamber kıssası örnek verilebilir. Güzel ve soylu bir kadın tarafından zinaya davet edilir Yusuf. Baştan çıkarıcı bir halk kadının davetkar tutumları Süleyman tarafından reddedilir. Kadın bedenini cinsel, arzu nesnesi, denetim altına alınması gereken bir boyunduruk olarak tanımlandığını savunan Mernissi, İslam dininin cinsellik karşısında olumlu duruşu olmadığını, yapay bir tutum içinde olduğunu söyler. İslamiyet' in olumlu gibi görünen ve insanı hazlarıyla da Tanrısal bir varlık olarak yücelttiği düşünülen cinselliğe olan tutumu yalnızca erkeği içine alan bir yönelime sahiptir. Mernissi'ye göre, Cahiliye döneminden İslamiyet'e geçiş, kadın cinselliğinin düzenlenerek erkek cinselliğinin özgürlüğü lehine disiplin altına alınmasıdır. İslam'ın Tanrısı kimilerini kimilerine üstün yaratmıştır ve bu üstünlük her koşulda kadın karşısında erkeğe aittir.Kadının bu tutum içerisindeki yeri ise bedeniyle erkeğe hizmet etmek ve dolayısıyla erkeğe Tanrısal bir armağan olarak verilmiş olan bir gücün kullanımında araç olmakla sınırlandırılmıştır. Mernissi, "Müslüman aile ülküsü, iktisadi üretime katılan kadın düşüncesini dışlar; kadının rolü, ailenin yeniden üretimini sağlamak ve erkek müminlerin cinsel doyumunu güvence altına almakla sınırlıdır" demiştir. Kadının biyolojik kabullerden ötürü aşağı, eksik ve sadece üreme kapasitesiyle bağlantılı olarak değerlendirilmesi, kadının zaten cezalandırılmış olduğu, cezalandırılmış bir fıtratla şeytana yakın bir varlık olduğu düşüncesinin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu konuda İlmihaller, kadının eksik ve kusurlu fıtratından ötürü erkeğin kadının üzerine olmasını onaylayan, aile ilişkilerini buna göre düzenleyen kaynaklardır. İlmihallerin tipik özelliği, erkeği kadına hakim kılan rol ve sorumlulukların neredeyse aynı ayet, hadis ve sünnet örneklerine referansla ele alınmasıdır. En belirgin ayet ise Nisa 34'dür. Kadın 'buçuk', erkek ise 'bir' sayılıyor gibi takdim edilmektedir. Erkekler "doğal olarak" daha güçlü ve akılcıdırlar, dolayısıyla egemen olmak ve hükmetmek için yaratılmışlardır. Buradan, erkeklerin siyasal olanı, devleti temsil etmeye daha elverişli oldukları sonucuna varılır. Kadınlar ise gene "doğal olarak" daha zayıf, akıl ve rasyonel yetenekler açısından daha aşağı, duygusal bakımdan dengesizdirler. Bu da onları güvenilmez ve siyasal katılım açısından elverişsiz kılar (İslam'da bir erkeğe karşı ancak iki kadının şahitliğinin kabul edilmesinin ardındaki gerekçe budur.)Dolayısıyla, siyasal/kamusal alanın dışında kalmaları gerekir. Onların meşru yeri özel alan ve ailedir. Toplumsal ve ailesel düzeni ve ahlakı korumakla görevlendirilen, bu ahlaki bekçiliği şeref/namus koduyla pekiştirilen erkek için, kadının yoldan çıkmasının, sınırların ihlal etmesinin bir tehdit olarak algılanması şaşırtıcı değildir. Kadınlar ile erkekler elbette biyolojik olarak farklıdırlar ama bu onların insan varlıkları ve hak öznesi olarak eşit olmamaları gerektiği anlamına gelmez. Farklı olduğunuz halde eşit olabilirsiniz ama bunun için öncelikle eşit yurttaş olduğunuzun, özerk insan varlığı olduğunuzun teslim edilmesi gerekir. Yoksa gene İslamcı yazarların öne sürdüğü gibi "eşit olmayana eşit davranmak adaletsizlik" sayılır. İncelememi sonuca bağlayacak olursam, istenen kadınların kamusal birey yurttaşlar olmaktan çıkmaları ve otoriter bir yönetimin istediği biçimde hem itaat eden hem de itaatkar nesiller yetiştiren ve ancak bunun karşılığında korunmayı "hak eden" annelere dönüşmeleridir. Ayrıcalıklı olanların dışında kalan öteki kadınlar, kendilerine yüklenen ekonomik ve politik kökenli roller ve imgeler altında eziliyorlarken, yeryüzünde her zaman, her yerde kadınlar törelerle yasalar arasında, kendilerine verilen rollerle ilkeler arasında sıkışmış durumda olduklarını görüyoruz. Kadını, bilgisiz ve eğitimsiz bırakan toplumlar, bunun sonucu olarak da, kadının zayıf ve geri kalmış olmasını kendi kabahatleri olarak görmekten kaçınır ve kabahati kadının yaratılışında bulurlar. Kadınlar kendi kimliklerini özgürce tanımlamak ve toplumda özerk bireyler haline gelmek istiyorlarsa "lanetli Havva'' ya da "fitne yaratan kadın" imgelerinden kurtulmak zorundadırlar.
İslam'ın Bilinçaltında Kadın
İslam'ın Bilinçaltında KadınFatima Mernissi (Fetna Ayt Sabbah) · Ayrıntı Yayınları · 199535 okunma
·
530 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.