Gönderi

248 syf.
10/10 puan verdi
Siz hiç düşünmez misiniz? Biz inanmak üzerine yaratılıyoruz. Allah kalbimize ruhundan üflemiş.’’ Onu insan şeklinde tasarlayıp da ruhumdan üflediğim ve o da dirildiği zaman kudretim için siz hemen ona secde ederek yere kapanın buyurmuştu.’’ (15/ 29) İman edeceğimize, teslim olanlardan olacağımıza dünyaya gelmeden önce, Allah’a söz veriyoruz. ‘’Rabbinin Âdem evlatlarından, misak aldığını da düşünün: Rabbin onların bellerinden zürriyetlerini almış ve onların kendileri hakkında şahitliklerini isteyerek "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" buyurunca onlar da "Elbette!" diye ikrar etmişlerdi. Kıyamet günü "Bizim bundan haberimiz yoktu!" Yahut: "Ne yapalım, daha önce babalarımız Allah'a şirk koştular, biz de onlardan sonra gelen bir nesil idik, şimdi o bâtılı başlatanların yaptıkları sebebiyle bizi imha mı edeceksin?" gibi bahaneler ileri sürmeyesiniz diye Allah bu ikrarı aldı.’’ (7/ 172-173) Nasıl oluyor da inanmaktan bu kadar uzak kalabiliyoruz? Nasıl oluyor da bazen doğru yoldan dönebiliyoruz? Nasıl oluyor da zaman zaman imanı içimizde coşkulu hissederken zaman zaman da o hissiyata çok uzak kalabiliyoruz hatta kopuşlar yaşayabiliyoruz? Halbuki işin doğalında, yaratılışımızda inanmak var. Biz şükür ki Müslüman bir aileye doğmuşuz ama bu şekilde dünyaya gelmeyen de birçok insan var. Biz bu yaratılışımızdaki imana nasıl ulaşabiliriz, onlar hiçbir şey bilmeden nasıl ulaşabilir diye bir hayli düşündüm. Daha sonra cevabın yaptığım bu eylemde olduğunu fark ettim. Allah Kur’an’da birçok ayette ‘düşünmez misiniz’ ‘düşünesiniz diye açıkladım’ gibi ifadelerle bizi uyarıyor. Burada kastedilen nasıl bir düşünmek bunu çok iyi kavramak lazım. Kelimeyi okuyup geçiyoruz düşünüyoruz zaten gibisinden. Ama bu kelimenin içi bu kadar boş değil. Allah bu eylemi bizden gerçekten istiyor. Yani gün içinde yaşarken düşünmek değil Allah’ın bizden istediği, düşünmek için yaşamak. Birinci dediğimi beyni olan tüm insanlar yapıyor ama ikincisini yapan, düşünmek için vakit ayıran çok az kişi kaldık. Düşünmek için yaşamak... Şimdi yemek yiyeceğim öğle arası bir saat, şimdi uyuyacağım sekiz saat uyumazsam kendime gelemiyorum, arkadaşlarımla buluşacağım üç saat otursak güzel olur, bugün dört saat ders çalıştım... Hayatımızdaki tüm eylemler için zaman belirlerken hayatımızın ana eylemi olan düşünmek için zaman belirliyor muyuz? Ben şimdi tek başıma kalacağım ve bir saat kadar düşüneceğim. Neden varım? Ben kimim? Nasıl daha iyi bir insan olabilirim? Hayatım nasıl? Ama maalesef ki günümüz çağında bunu yapmak o kadar zorlaştı ki. Odamızda bile tek başımıza değiliz artık. Rehberimizdeki, sosyal medyalarımızdaki kişiler de bizimle. Gün içinde çok yoğunuz, sürekli işlerimiz oluyor. Zaman o kadar hızlı akıp gidiyor ki bu çağda zavallı insan düşündüğü zannederek bir ömür sürüp gidiyor. ‘’Düğmenin yerini fermuar alır ve insan şafakta giyinirken düşünmeye, felsefi düşüncelere dalmaya ayıracak bir saat bulamaz olur.’’ (Fahrenheit 451) Allah Kur’an’da düşünme eylemini beynimiz yerine kalplerimize vermiş hep ikisini beraber zikretmiş. Ruhumuza da ruhundan kalbimize üflememiş miydi? Burada onu nasıl bulacağımızı da söylemiş olmuyor mu böylece. Kalp bağıramaz, fısıldar. Kendinle baş başa kal, kalbini dinle, kalbinle düşün. Kalbinle baş başa kal, Allah ile baş başa kal... İnanmak, inancı sağlam tutmak, Allah’a teslim olmak kalp ile ruh ile alakalı bir durum. Cismani şeylerden uzak. O halde duyuların kalbi oyalayışı ne zaman kendisinden uzaklaşsa, kalp , gayb aleminin bilgilerini almaya yönelir ve fıtratında bulunan şeyin bir kısmını elde eder. Bedenimiz ise cismani özellikte. İhtiyaçları var, istekleri var... Eğer düşünmeyerek kalbimizi, ruhumuzu yalnız bırakırsak onu bedenimizde cismani dünyada esir etmiş oluruz. Tabi ki ruhlar aleminde yaşamıyoruz ama bu dengeyi kurabilmek çok önemli. Midemizi beslerken ruhumuzu da beslemeyi unutmamalı. Hatta bir süre sonra ruhumuz bedenimize üstün gelir ve böylece Allah’ın en takvalı kullarından oluruz inşallah. ‘’Hiçbir şey üzerinde düşünmeye, hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta düzensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz.’’ ( İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali) Kendimize düşünme saati oluşturabiliriz, bunu yaparken seveceğimiz bir ortam oluşturabiliriz. Mesela ben tuz lambamı yakıyorum, kanun resitali açıyorum. Veya gökyüzünü, ağaçları izliyorum. Allah’a her daim mükemmel bir şekilde itaat etmesiyle bu konuda bana da çok ilham verici oluyor doğa. Her şeye hazırlandığım gibi düşünmeye de hazırlanıyorum. Uykuya, yemeye, buluşmaya hazırlanmak gibi. Çünkü düşünmek de tek başına bir eylem artık bunu kabullenelim. Üstelik sadece insana verilmiş bir eylem sizce de daha özel bir ilgiyi hak etmiyor mu? Bunun için de henüz içimde motivasyon yok derseniz size şöyle yardımcı olalım, "Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve "Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru."derler." ( 3/191) Şimdilik özel bir vakit oluşturmasan da şu anki zamanın akışına fazla kapıldıysan da olsun sorun değil Rabbini her an anabilirsin. ‘’Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” ( 13/28) Huzurun da verdiği motivasyonla zamanla daha özel bir buluşma ihtiyacı duymak, uzun zamandır konuşamadığın, görüşemediğin arkadaşını özlemek, bu arkadaşınla aranızın soğumasından endişe etmek gibi duygularla düşünümek ve Allah ile baş başa kalmak eylemini daha sık yapar hale gelebilirsiniz, gelebilirim. Bu eylem neticesinde elde edilen sonuçlar ve cevaplar ile yapılan ibadetler ve kulluk daha nitelikli ve devamlı; haramlardan kaçmak, dini hükümleri yerine getirmek daha kolay olur inşallah. Ve kaybettiğimiz ya da azaldığını düşündüğümüz iman duygularını böylece yakalayabiliriz inşallah. Rabbim bizi her daim O’nu düşünen kullarından eylesin inşallah. Amin Bu kitap bana geçen yaz yazdığım bu yazıyı hatırlattı. Kendisi ile ilişkisini doğru kuran, kendisini tanıyan, nefsini bilen, Allah’ı bilir. Yani ancak kendisi ile doğru ilişki kuran nefsi ile Allah ile evren ile ve başka insanlar ile doğru ilişkiyi yakalayabilir. Bu kitapta da bu noktadan başlanarak, tüm ilişki çeşitleri Kur’an ve Efendimiz(sav)in davranışları ışığında adım adım, sade ve naif bir dille bizlere sunulmuş. Toplumsal ve kişisel manada bize rehber olacak bu harika kitabı herkes okumalı, okutturmalı... Rabbim tüm ilişkilerimizde onu göz etmeyi nasip etsin inşallah. Amin.
İnsani İlişkilerde İlahi Ölçü
İnsani İlişkilerde İlahi ÖlçüMuhammed Emin Yıldırım · Siyer Yayınları · 20202,033 okunma
·
630 görüntüleme
tv okurunun profil resmi
“Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.” Olağanüstü Bir Gece - Stefan Zweig
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.