Gönderi

SOKRATES MUSTAFA
Aralık Ayı Öykü Etkinliği #146342180 SOKRATES MUSTAFA Bir varmış bir yokmuş. Diyarbakır’da Sokrates Mustafa adında bir adam yaşarmış. Mustafa’ya Sokrates denmesinin bir sebebi varmış. Mustafa, çocukken diğer çocuklardan çok farklıymış. Herkes oyun oynarken o sadece kitap okurmuş. Akranlarına göre çok akıllı bir çocukmuş. Eline geçen kitapları okumakla kalmıyor, öğrendiklerini çevresindekilere anlatmaya çalışıyormuş. Çevresindeki insanlar da çocuk aklıyla Mustafa’yı ciddiye almıyorlarmış. Yıllar geçmiş, Mustafa büyümüş, çocukluktan bu yana gözlemlediği toplumsal sorunlara köklü çözümler üretmek için Mühendislik fakültesinde yer alan Mekatronik mühendisliği bölümüne kayıt olmuş. Mekatronik Mühendisliği, hem elektrik hem de mekanik sistemlere odaklanan ve aynı zamanda robotik, elektronik, bilgisayar, telekomünikasyon, sistemler, kontrol ve ürün gibi birçok kombinasyonunu içeren çok disiplinli bir dalmış. Mustafa, insana değil de sistemlere yatırım yapmanın daha mantıklı olduğunu düşünüyormuş. Üniversiteye devam ederken kendi mühendislik dersleri dışında felsefeye de merak salmış. En sevdiği yazarlardan biri de Sokrates olmuş. Aslında Sokrates, yazılı eserler bırakmamış, sadece sözlü olarak anlatımlar yapmış ama öğrencisi Platon, öğretmenini dinlemiş ve notlar almış. Platon aracılığıyla da Sokrates’in düşünceleri binlerce yıl boyunca nesilden nesle aktarılmış. Mustafa, Sokrates’in kendisine “at sineği” demesini çok seviyormuş. Çünkü Sokrates, “ben bir at sineğiyim” diyerek yaşadığı toplumdaki insanlara sürekli doğru olmalarını, dürüst davranmalarını tembihliyormuş ve bir an bile onları boş bırakmıyormuş. Mustafa da yapısı gereği kendine Sokrates’i örnek almış ve hayatını bu şekilde devam ettirmeye çalışmış. Yanlış gördüğü her şeyi söylüyor, çözümler üretiyor, nasıl daha iyisini yapabiliriz diyerek sorguluyormuş ve etrafındaki insanları tıpkı Sokrates gibi boş bırakmıyormuş. İnsanlar, içten içe Mustafa’nın hakkını teslim ediyorlarmış ama mevcut veya gelecekte edinebileceği konumları gereği ya da menfaatleri yüzünden doğrusunu yapmaya yanaşmıyorlarmış. Mustafa, tek tek insanlara dert anlatmanın yanlış olduğunu düşündüğü için bir siyasi partiye katılıp, daha çok kişiye ulaşmayı düşünmüş ve medyadan gördüğü, programlarını, davranışlarını ya da davalarını henüz bilmediği popüler tüm partilere başvurular yapmış. Her başvurusu da trajikomik şeyler yüzünden reddedilmiş. Bir başvurusu, formunda referans kısmını boş bıraktığı için reddedilmiş. Mustafa, kendi kendine “referans olacak biri yoksa neden giremiyorum, önemli olan benim fikirlerim değil midir” diye düşünüp, başvuruyu değerlendiren görevliyi bulup soru yağmuruna tutmuş. Görevli de kutsal kitap gibi “partiye, parti içerisinde tanıdığın birinin ismini yazmadan ve o tanıdık kişi de seni teyit etmeden asla giremezsin.” deyip durmuş. Başka başvurusu da garanti olarak seçilmesi için istedikleri parayı vermek istemediği için reddedilmiş. Mustafa yine kendi kendine “Neden bir garanti vaadi var ki, ben sorun çözmek için kafa yormak istiyorum, eşit şartlarda yarışmayacak mıyız acaba” diye düşünmüş. Başına gelen bu trajikomik olaylar sürerken son bir kez daha deneyeceğim diyerek bir başvuru daha yapmış. Son başvurusu da “parti tüzüğünde yer alan bir dizi tanım ve maddeyi yazmadığı” için reddedilmiş. Bu sefer de “Ahmet abinin aç olmasının, tüzükteki bilmem kaçıncı maddeyi bilmem ile ilgisi nedir, neden bu saçma prosedürlerle uğraşıyorum” demiş ve zaten bir türlü giremediği partiye girme fikrinden tamamen vazgeçmiş. Bu beyhude çabasından erken döndüğü için de içten içe memnun olan Mustafa, onun gibi düşünen her idealistin yaptığı gibi “Tek başıma neden olmayayım ki, hem de kimseye muhtaç olmam, lafımı da esirgemem, menfaatim olmadığı için beni eğip bükemezler” diye düşünüp, harekete geçmeye karar vermiş. Günlerce hem acil ve hem de zamana yayılarak çözülmesi gereken sorunları belirlemek için uğraşmış. Bunları ortaya koyduğunda da çözümlerini iyice düşünmüş, araştırmış ve sonunda da bir dizi eylem planı çıkarmış. Her çözüm için görüşmesi gereken ilgili kişileri belirlemiş ve not etmiş. Niyeti onlarla görüşüp, direkt çözümlerini anlatmakmış. Sorunları aktarmak için not ettiği kişilerle görüşemiyor, randevu bile alamıyormuş. Saatlerce sekreterlerle konuşuyor, 5 dakika da olsa görüşmek istiyormuş. Her seferinde de sekreterler dayanamayıp güvenliği arıyor ve Mustafa’yı dışarı attırıyormuş. Mustafa’nın derdi kendini ön plana çıkarmak olmadığı için başka bir yöntem denemeye karar vermiş. Tespit ettiği sorunlar ile ilgili yaptığı çözüm önerilerini, not ettiği kişilerin sekreterlerine bırakıyor ve beklemeye başlıyormuş. Ardından da bu sorunlarla alakalı haberlerde bambaşka şeyler olduğunu görünce de afallayıp kalıyormuş. Hiçbir çözümün üretilmediğini söyleyemeyiz ama çözümlerin hepsi günü kurtarmaktan öte değilmiş. Mustafa, ömrünü doğru bildiğini yapmaya, söylemeye adamış. Mustafa, işçiler, öğretmenler, kadın hakları için eylem yapıldığında oradaymış. Ülkede gördüğü tüm sorunlar için durmak nedir bilmeden kafa yorup, çözümler denemeye çalışmış ama zaman hiç kimse acımadığı gibi Mustafa’ya da acımamış. Mustafa yaşlanmış, memleketine dönmüş, inzivaya çekilmiş. Zamanla da akıl sağlığını yitirmiş zavallı. Mahallesindeki çocukların dalga geçtiği birine dönüşmüş. Etrafta Sokrates’in dediği gibi “ben bir at sineğiyim” diyerek dolaşmış ve vakti geldiğinde de yaşamını yitirmiş. Sahi Zavallı Mustafa, nerede hata yapmış? Ya hep ya hiç düşüncesinde hareket ettiği için mi yoksa sistemden şikayet edenlerin dahi sistemden nemalandığını bir türlü göremediği için mi? Yazmak, ahh yazmak. Yazmak gerçekten çok zor. Zihnimde çok fazla yazacak şey varken bunları bir türlü aktaramıyorum. Belki kelime dağarcığım yetmiyor belki de çok kompleks düşünüp, yazamıyorum. İyi bir hikaye yazdığımı düşünmüyorum. Ülkedeki sorunları detaylandırmadım, çözümleri aktarmadım. Toplumdaki sorunları tespit etmek ve aktarmak için kafa yoran insanlara acayip saygı duyuyorum. Bazen bunu ben de yapabiliyorum ama bu ustaca olmuyor. Belki bir gün istediğim seviyeye gelirim. Hikâyeyi buraya kadar okuyan kişilere teşekkür ederim. Varsa yapıcı eleştirilerinizi yorum olarak yazmanızı rica ediyorum. İyi okumalar dilerim.
··
947 views
viveka okurunun profil resmi
yapıcı eleştiri: okura kendi başına düşünüp anlaması için alan bırakmak iyi olur.
Bilal Günaydın okurunun profil resmi
Örnek verebilir misiniz? Hikaye üzerinden ya da farklı bir şey olabilir. Sizi anladım ama bir örnekle daha iyi oturaağını düşünüyorum
2 next answer
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.