Gönderi

88 syf.
·
Not rated
·
Read in 1 hours
Bizdeki "Çin malı işte..." ifadesindeki aşağılamanın yerini, saygıyla karışık yüceltmenin almasını sağlayabilecek bir kitap... Orijinal, çakma, kopya kavramlarının kültürel kodlara bağlı olarak Batı ve Uzakdoğu'da nasıl anlaşıldığı, kısa ve öz ifadelerle anlatılmakta. Taklidin, Batı'da özgünlüğün zıddı olarak anlaşılmasının, Doğu'da ise özgünlüğe giden yol olarak görülmesinin tüm hayata etkisinin nasıl olabileceğini düşündürdü bir an. Çırak, ustayı taklit ede ede ustayı geçer bizde, öyle, değil mi? Ama çırağa çırak demek, çırağı küçümsemek olmamalı. Çırak da insan, usta da. O zaman; insan, insana bakarak öğrenir yaşamayı, diyebilirim sanırım. Bu öğreniş, diğer insanı o insanın tıpkısı yapmaz, kendi öz kimliğini oluşturmak için bir yol gösterici konumundadır o insan. Böyle, değil mi? O zaman, "çakma" bir Çin malı Adidas görünce, "Adidas'ı taklit ediyorlar ahahah özgünlük sıfır" demek yerine, Adidas'ı yeniden yaratmışlar demek daha doğru olacak. Öyle, değil mi? Neyse, kitaptan bir kaç paragrafı buraya almak ve kendi dünya duvarlarımdan en görünenine "çakma"k istiyorum. "Küreselleşmeye karşın, Uzakdoğu hâla yapıbozumcu kuvvetleri salıverebilecek, büyük çaptaki sürprizlerin ve kafa karışıklıklarının kaynağı gibi görünmektedir. Uzakdoğu'nun özdeşlik kavramı aynı zamanda Batılı gözlemcilere çok karmaşık gelmektedir. Japonlara göre, Şinto Japonya'da milyonlarca Japon'un her yıl hac ziyaretine geldikleri en önemli tapınak olan meşhur İse Tapınağı 1300 yaşındadır. Fakat gerçekte, bu tapınağın tesisi her yirmi yılda bir tamamen sıfırdan bir daha inşa edilir. Bu dini uygulama Batılı sanat tarihçilerine o kadar yabancıdır ki, UNESCO hararetli görüşmelerin ardından Şinto tapınağını Dünya Mirası listesinden çıkarmıştır. UNESCO'daki uzmanlara göre, tapınak en fazla yirmi yaşındadır. Bu durumda özgün olan hangisi, kopya olan hangisidir? Bu, özgün ve kopya arasındaki ilişkinin tamamen tersine dönmesidir. Ya da özgün ve kopya arasındaki farkın büsbütün ortadan kalkmasıdır. Orada özgünle kopya arasındakı bir fark yerine, eskiyle yeni arasında bir ayrım ortaya çıkar. Kopyanın özgünden daha özgün olduğunu veya kopyanın özgünlüğe özgünden daha yakın olduğunu, bina ne kadar eski olursa özgün halinden de o kadar uzaklaştığını bile söyleyebiliriz. Bir taklit, özellikle de belli bir sanatçıyla bağı olmadığı için, onu "özgün haline" geri döndürür. (s.72) Batıda, anıtlar onanıldığında eski izler çoğu kez bilhassa vurgulanır. Özgün unsurlara kutsal emanetler gibi davranılır. Uzakdoğu bu özgünlük kültüne aşina değildir. Korumadan ya da restorasyondan belki de çok daha etkili, tamamen farklı bir koruma tekniği geliştirmiştir. Bu, devamlı çoğaltma yoluyla gerçekleştirilir. Bu teknik, özgün ve kopya arasındaki farkı tamamen ortadan kaldırır. Denilebilir ki, orijinaller, kopyalanan vasıtasıyla korunurlar. Bunun modeli doğadan gelir. Organizma da devamlı hücre yenileme aracılığıyla kendini yeniler. Belli bir süre sonra, organizma kendisinin kopyası olur. Eski hücreler basitçe yeni hücre maddesiyle değiştirilir. Bu durumda, bir özgünlük sorgulaması ortaya çıkmaz. Eski ölür ve yerini yeni alır. Özdeşlik ve yenileme birbirini dışlamaz. Devamlı çoğaltmanın, bir koruma ve restorasyon tekniğini temsil ettiği bir kültürde, replikalar salt kopyalardan başka bir şey değildir.(s.73) Öncel, ilksel olarak konumlandırma, Uzakdoğu kültürüne yabancıdır. Asyalıların Avrupalılara kıyasla klonlama konusunda çok daha az vicdani tereddüt taşımalarının altında yatan, muhtemelen bu düşünsel konumdur. 2004'teki klonlama deneyleriyle tüm dünyanın dikkatini çeken Koreli klonlama araştırmacısı Hwang Woo-suk, bir Budistti. Hiristiyanlar insan klonlamaya yasak getirme çağrısı yaparken, o Budistler arasında büyük bir destek ve taraftar buldu. Hwang klonlama deneylerini dini aidiyetiyle meşrulaştırdı: "Ben, Budistim ve klonlamayla ilgili herhangi bir felsefi sorunum yok. Ayrıca bildiğiniz gibi, Budizmin temelinde yaşamın reenkarnasyonla geri kazanılması vardır. Bazı açılardan, tedavi edici klonlamanın yaşam döngüsünü yeniden başlatacağını düşünüyorum." İse tapınağına yönelik koruma tekniği de yaşam döngüsünün tekrar tekrar yeniden başlamasına izin vermeye ve hayatı, ölüme karşı değil, ölümün hem içinden hem de ötesine geçerek sürdürmeye dayanır. Ölümün kendisi, koruma sisteminin içine dahil edilmiştir. Böylece Varlık, ölümü ve bozuluşu kapsayan döngüsel sürece kapı aralar. Sonsuz yaşam döngüsünde artık eşsiz, özgün, tekil veya nihai bir şey olmaz. Sadece tekrarlar ve kopyalar vardır. Budistlerin sonsuz yaşam döngüsü inancında yaratım yerine yaratımın yıkımı vardır. Çin üretim teknolojisini yaratım değil tekrar, devrim değil yineleme, arketipler değil modüller belirler (s.75)."
Çakma
ÇakmaByung-Chul Han · Telemak Kitap · 202173 okunma
··
249 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.