Gönderi

Sokrates-öncesi Yunan felsefesinin en büyük iki filozofundan biri olan Parmenides’ in (M. ö . 540) felsefesini şu iki cümle ile özet­ leyebiliriz: ‘Varlık vardır; var olmayan var değildir’. Normal bir okuyucuya bu iki önerme, öznede söylenen şeyi yüklemde tek­ rar eden önermeler olarak açık bir biçimde doğru, fakat önemsiz, Katta anlamsız, çünkü boş iki cümle olarak görünebilir.- Ancak on­ lar tüm felsefe tarihinin en önemli cümleleri arasında yer alırlar. Yukarda Thales’ in herşeyin aslının, arkhesinin, ana madde­ sinin temelde su olduğuna ilişkin cesur varsayımından söz ettik. Su buhan gibi gazlı, buz gibi katı cisimler de suyun seyrekleşme­ si veya yoğunlaşması sonucu varlığa gelen iki değişik varlık türü pkluklanna göre bundan, var olan herşeyin aslında suyun değişik Biçimleri olduğu sonucuna geçmek mümkündü. Thales ve diğer ilk Yunan filozoflarının ana problemi, değişen peylerde değişmeyen bir şeyin olup olmadığını araştırma prob­ lemi idi. Yunanlı, özellikle Batı Anadolu kıyılarında yaşayan ve kendisine İyonyalı denilen Yunanlı, uzun zamandan beri hayatı­ nın hemen hemen her alanında büyük ve önemli değişmeler, hat­ ta devrimler yaşamaktaydı. Çünkü M. ö . VII. yüzyılın Batı Ana­ dolu’ su gerek ekonomik-dcari, gerekse siyasi-kültürel büyük de- Pştnelerden geçmekteydi. ö te yandan uyanık fikirli ve iyi gözlemci olan bu insanlar hiç JOphesiz doğanın kendisinde de sürekli bir hareket ve değişm olduğunu gözlemlemekteydiler: Mevsimlerin sürekli değişmesi; canlıların doğmaları, büyümeleri, yaşlanmaları, ölmeleri; bitkile­ rin yeşermesi, sararması, kuruması ve benzeri değişmeler herke­ sin sıradan deneyleri içindedir. Yunanlı, anlaşıldığına göre, bütün bu değişmelere, özellikle de toplumda ve kendi hayatında mey­ dana gelen değişmelere hayli korku ile bakmakta ve onu anlama­ ya çalışmaktaydı. Bunun için o bir yandan hareketi, değişmeyi, oluşu varlığın zorunlu bir boyutu olarak görürken, öbür yandan bu değişmeler altında sabit, devamlı, kalıcı bir şeylerin olup olma­ dığım kendine sormaktaydı. İşte bu bağlamda olmak üzere Thales hem değişmeyi kabul etmekte, hem de değişmenin, kendisinde meydana geldiği değiş­ meyen bir şeyin bulunduğunu düşünmekteydi. Herşey, ona göre, temelde hep aynı kalan, değişmeyen bu şeyin, yani suyun deği­ şimleri, değişik biçimleri veya görüntüleriydi. Thales’ten kısa bir süre sonra ortaya çıkan ve yine Miletli olan Anaksimandros ise şöyle bir akıl yürütme yapmaktaydı: Etrafı­ mızda gördüğümüz varlıklar farklı ve çeşitlidir. Onlar yine farklı ve çeşitli özelliklere sahiptirler. Şimdi su gibi belli ve sınırlı özel­ liklere sahip bir şeyden, farklı ve çeşitli, hatta birbirine zıt olan bu şeyler veya nitelikler nasıl çıkabilirler? örneğin odun yanar. Oysa Thales’e göre o, suyun yoğunlaşmış bir biçimidir. Ama su yan­ maz, tersine yanan bir şeyi söndürür. Şimdi odun gibi yamçı, hat­ ta ateş gibi yakıcı bir şey, su gibi yamçı olmayan bir şeyden na­ sıl çıkabilir? O halde acaba farklı ve zıt niteliklere sahip varlıkla­ rın, kendisi hiçbir belli niteliğe sahip olmayan, tamamen belirsiz olan, henüz hiçbir belirleme almamış olan bir varlıktan çıktığı­ nı düşünmek daha makul değil midir? Anaksimandros henüz ay­ rımlaşmamış, farklılaşmamış olan bu varlığı ‘sonsuz, sınırsız, be­ lirsiz olan’ anlamlarına gelen apeiroo sözcüğü ile adlandırmıştır. Anaksimandros’tan sonra gelen Anaksimenes de benzeri, fa­ kat burada üzerinde durmaya imkânımız veya yerimiz olmayan mülahazalarla, bu ana maddenin ne su, ne apeiron olmayıp hava olduğunu, hava olması gerektiğini ileri sürer. Bu üç Milet oku­ lu düşünüründen sonra Sokrates-öncesi Yunan felsefesinin di­ ğer ünlü ismi, bütün zamanların en keskin zekalı düşünürlerinden biri olan Herakleitos bilinen ünlü iddiası ile sahnede yerini alır: “Varlık, yoktur; oluş vardır” veya “Varlık oluştur”. Bununla ne demek istemektedir Herakleitos? Ona göre Mi- letli filozoflar yanlış düşünmektedirler. Çünkü onlar evrendeki sürekli değişmeyi, oluşu görmekte ve kabul etmektedirler; ancak bu değişmenin altına değişmeyen, hep aynı kalan bir şeyi, varlı­ ğı yerleştirmek istemektedirler. Ancak buna ne gerek vardır veya buna imkân var mıdır? Herşeyin değiştiğini söylemek, değişme­ nin herşey olduğunu söylemek değil midir? Eğer herşey değiş­ mekteyse, hiçhir şey kalıcı olabilir mi? Eğer evrende kalıcı, de­ vamlı olan bir şey kabul edilirse, değişme açıklanabilir mi? Çünkü bu durumda onun değişmez olduğunu kabul etmek gerekmez mi? Dolayısıyla o, değişmelerin hesabım nasıl verebilir? O halde kısaca böyle bir şey, değişme içeren bir sistemin parçası olamaz. Bu akıl yürütmesinin sonucu olarak Herakleitos şu görüşleri ortaya atar: Herşey değişir; herşey sürekli bir akış içindedir; her­ şey akar; bir nehre iki kez giremezsiniz; çünkü ikinci seferinde ne o nehir aym nehirdir, ne de siz aynı sizsiniz. Değişenin altın­ da değişmeyen hiçbir şey yoktur. Değişmeyen tek şey değişme­ dir ve değişmenin kendisine göre cereyan ettiği yasadır. Kısa­ ca varlık yoktur; oluş vardır veya varlık, oluştur. Buna karşı Parmenides haklı olarak şu soruyu sorar: Olan, değişen bir şeyin gerçekten var olduğu söylenebilir mi? Eğer bir şey, biraz önce bir şey, bir an sonra tamamen farklı bir şey ise or­ tada gerçekten bu şeyin, bir şeyin olduğundan, yani var olduğun­ dan söz edilebilir mi? Sonra var olmayan, veya Herakleitos’undediği gibi sürekli başkalaşan bir şey, herhangi bir araştırmanın konusu olabilir mi? Yani onun hakkında herhangi bir şey söy­ lenebilir mi? Herhangi bir doğru tasdik edilebilir mi? Heraklei- tos’un kabul ettiği şekilde bir dünyada hiçbir şey hakkında hiçbir şey söylenebilir mi? Çünkü o söylenen şey, söylendiği anda ge­ çerli olmaktan çıkmaz mı? Eğer bir önerme bir şey hakkında ise -ki öyledir- konusu olan şey ortadan kalkıp yerini başka bir şeye bıraktığında artık o önermenin doğru olduğu ileri sürülebilir mi? O halde Herakleitos’un felsefesi varlığı ortadan kaldırdığı gibi konusu bir şekilde varlık olması gereken her türlü bilgi imkânım da ortadan kaldırmaktadır. Parmenides bununla da kalmaz; ona göre Herakleietos’ un gö­ rüşleri akla aykırıdır; çünkü çelişiktir; çünkü o son tahlilde, ne de­ mektedir? “Varlık, yoktur”. Şimdi bu, öznede tasdik edilen şeyi, yüklemde reddetmek değil midir? Formel mantıkçının dili ile söylersek ‘ A, A değildir’ demek değil midir? Ama akla aykın olan bir şeyin doğru olduğu düşünülebilir mi? Bununla birlikte Herakleitos’un sözlerinde, Parmenides’e göre değerli olan bir şey vardır: Bu daha önceki filozofların hem varlığı hem oluşu, hem devamlı olanı hem değişeni kabul etmele­ rinde tutarsız, çürük bir şeyler olduğunu ortaya koymasıdır. Par­ menides’e göre eğer varlık varsa-ki vardır; aksi takdirde her tür­ lü araştırma konusuz, nesnesiz kalır- değişme, hareket, oluş var olamaz. Çünkü oluşu kabul ettiğimizde neyi kabul ediyoruz? Bir an önce var olan bir şeyin, bir niteliğin bir an sonra var olmadı­ ğım, bir an önce var-olmayan bir şeyin, bir niteliğin bir an son­ ra aniden varlığa geldiğini, ortaya çıktığım değil mi? Şimdi böyle bir şey olabilir mi? Şüphesiz hayır! Bunlar, saçma sonuçlardır. O halde oluş fikri, saçmadır. Saçma ise mümkün değildir. O halde oluş yoktur (Yeri gelmişken bu akıl yürütmeyi Hegel’in nasıl de­ ğiştirdiğini görelim: Hegel’e göre de hareket, oluş saçmadır, yani çelişiktir. Ancak hareket, oluş vardır. O halde saçma- veya He- gel’in dili ile- çelişki vardır). Vardığımız sonucu özetleyelim: Milet okulu düşünürlerine göre hem varlık, hem oluş vardır. Herakleitos’a göre eğer oluş varsa -ki vardır- varlık yoktur. Parmenides’e göre ise eğer varlık varsa -ki vardır- oluş yoktur.
·
164 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.