Gönderi

okumak… hâl mi nicelik mi?
“Günde 100 sayfadan az okuyan cahil, 250 okuyan az bilen, 500 kadar okuyan bilgili, 1000 sayfa okuyan alim olur.” Prof. Dr. Fuat Sezgin Bu söze dair birkaç kelâm etmek isterim. Okumayı seven birisi olarak, insanların, okudukları “sayfalara” göre kategorize edilmesini epey elitist bir tutum olarak görüyorum. Birincisi “sayfa” ne demek? Her kitabın “sayfası” aynı “ağırlıkta” mı? Bir sayfa vardır, ömrünüz o sayfayı anlamak için çaba sarf etmekle geçer; bir sayfa vardır “Okudum, CV’me ekledim!” cin aliliğinden öte anlamı yoktur! Bir sayfa vardır size yeni bir hayat bahşeder; bir sayfa vardır, laf kalabalığından başka bir şey değildir. Üstelik sayfalar nicelik olarak da birbirleriyle karşılaştırılabilr değildir. Keşke karakterlerin tip ve puntolarıyla sayfa boyutlarını da verseydi Fuat hoca ki cahil miyiz, zırcahil mi bilebilseydik! Velâkin âlim olmayı okumaya, okumayı da niceliğe indirgemesi bile Fuat Sezgin’in -en azından benim anladığım anlamıyla- âlim olmadığını anlamaya yeterdi bana kalırsa. Bir konuda çok şey okumuş olmak, insanı olsa olsa “uzman” yapar ama cehaleti gitmez o insanın. Uzman, tüm dünyayı okuduğu metinden, uzmanlık alanından ibaret zanneder. Okuduğu şeyin hayatın gerçek amacı olduğuna ikna olmuştur ve tüm hayatı, buna başkalarını da ikna etme çabasıyla geçer. Uzman denen kişinin, küllî olana karşı kabızlığı, ona sayfa sayısının kurtaramacağı bir cahillik katabilir. Ve “uzman cehaletinden” korkuncu da yoktur dünyada ve başımıza ne tür bela geliyorsa uzman cehaletidir sebebi… Tam da içinde yaşadığımız korona faşizmi, uzman cehaletinin korkunç bir çıktısı bana kalırsa. Aşı faşizmini düşünün… Ne olduğu belli olmayan aşıların “çare” olarak sunulması ve tüm dünyadaki insanlara, riskleri zerre kadar umursanmadan zorunlu kılınması, bu cehaletin en korkunç yansımalarından birisidir mesela. Tüm insanlığı kıyametin eşiğine kadar getiren korkunç bir cehalet! “Uzman reçetelerine” mahkûm edildiğimiz bu ultra-modern dünya, tekil uzmanlıkların bilgisinin küllî olana, tevhidî ilme giriştiği savaşın çıktısıdır. Bu savaş, inanın, günde bilmem kaç yüz sayfa okuyan afili uzmanların korkunç cehaletlerinin bir sonucudur. Hâlbuki bizim geleneğimiz okumakla “hâli” asla birbirinden ayırmadı. Bildiğiyle amel etmenin insanın hayatındaki en büyük amacı olması gerektiğinde ısrarlı oldu. Sayfa sayısı saymak yerine, belki çok az bilmek ama o bildiğini hayata yansıtmaya bilgelik dedi… Mesela, salt okumanın niceliği üstünden saçma bir Batılı kurguya itibar etmedi. Sıkça televizyon ya da gazetelerde görürüz. Plajlarda bile “okuyan” Batılı ya da Japonlara karşıt şekilde “bizim” okumadığımızı söyleyen ve bundan ciddi bir aşağılık kompeksi üreten haberleri… Plajlarda okunan şey neymiş, hayatla hakikatle irtibatı neymiş bakmadan ve cahil dediği kesimin En Yüce Kitap’la kurduğu daim ilişkiyi görmezden gelerek… Doğrusu alıntıladığım sözleri, Fuat Sezgin’in, belki de Batı’da aldığı eğitim sebebiyle, kâl dilinde uzak durmaya ya da itiraz geliştirmeye çalıştığı Batılı kurguya hâl dilinde hiç de itiraz edememiş olduğunu gösteriyor… Okumayı sevsem de okumayı bir tür fetişizm hâline getiren birisi olmadım hiçbir zaman. Benim için vazgeçilemeyecek, gerektiği zaman çöpe atılamayacak hiçbir kitap yok “Bir Kitap” dışında! Ve sayfa sayısına bakmadan diğer tüm kitaplar, o Bir Kitabı anlamak için vardırlar dünyada… Buna hizmet etmeyen her görünüşünde ne kadar afili olursa olsun, hakikatinde çöptür… Velakin, okuma meselesi, insanın hayati ihtiyacına, susuzluğuna bir karşılık verebildiği zaman kıymetlidir. Yoksa otomatik bir sayaç gibi (ki seküler/Kemosol kitap sitelerinde bolca bu sayaçları görürüm ben. Bugün şu kadar sayfa okudum, bugün şu kadar falan diye sayfa sayısı üzerinden ayrıcalık/entelektüellik kazanmaya çalışan… E bana ne günde ne kadar okuduğundan? Ben, bunun senin duruşundaki karşılığına bakarım) sayfa saymak ciddi bir trajikomedinin zavallı bir görünümünden başka bir şey değildir… Üstelik bunu cehaletin ya da alim olmanın ön-şartı kılmak… Hâlbuki irfan ehlimiz, kendini ve Rabbini bilmeyene cahil der, sayfa sayısında belirli bir düzeyi bulamayanlara değil! Ayetle sabittir, “kitap taşıyan eşekler”… Kitapları okuyan ama hayatına tatbik etmeyene “eşek” benzetmesi yapıyor Rabbimiz. Son tahlilde, kitap okumak, bizatihi niceliğin egemenliğine bir itiraz geliştirebilirse kıymetlidir; yoksa otomatik bir sayaca döndürüyorsa sizi, bırakın o kitapları okumayı da, biraz kendinizi ve tabiatı okumaya çalışın! Günde 1000 sayfa okuyana âlim demiş üstadımız! Bu kadar sayfayı nasıl okuduğun, okuduğun metin üzerine düşünme imkânını hangi ara bulduğun, onunla amel etmek için “yaşama zamanı” bulup bulamadığınsa ayrı hikâye… Günde 1000 sayfa okuyan adamın ne düşünmeye ne de “yaşamaya” vakti kalır. Adeta bir teyp kaydı gibi, sayacın saymasından başka önemsediği bir şey kalmaz hayatta. Bir tür sapkınlık… Hikmet ve irfansa, tefekkür etmek; ama ondan da çok “hakikati yaşamak”la, hayatı “temâşâ etmekle” kazanılacak bir şeydir, sırtınızda kitap sayfaları taşıyarak değil… Doğrusu “elit seçkinciliği” her yanından sızıyor bu sözlerin… İnsanların çoğunluğu hayatını geçindirmek için günde 10-15 saat çalışıyor. Herkesin masa başına oturup kitap okumaktan başka şeyi düşünmeme lüksü yok! Herkese de “Sen oku, biz senin okumana sponsorluk ederiz! Okuduğun sayfa başına imkânların çoğalır!” garantisi verilmiyor. Emeğiyle, teriyle bir tür hayat bilgeliği kazanan insanlara cahil demek elitist bir komedinin çıktısı değilse nedir bilemedim şimdi… Bir de küçük not: Günde 1000 sayfa okuyabilmenin imkânı meselesine, genelde “Çok hızlı okuyorum!” karşılığı verilir ya “E neden, ne zorun var o kadar hızlı okuyorsun?” diye cevap vermek lazım bu iddialara. Aklıma, bir dönem “hızlı okuma kursu”na giden ve kurs sonrası soruları cevaplayan Woody Allen’in bir sözü geldi. Kendisine hızlı okuma kursu sonrası okudukları 1200 küsur sayfalık Savaş ve Barış (ki çevirileri genelde 1500-2000 sayfa arasındadır) hakkında soru sorarlar. “Olay Rusya’da geçiyor!” der… Evet günde 1000 sayfa okuyan adamın verebileceği cevap da bundan ibarettir. “Hâl” diline asla sirayet edememiş bir sayaç komedisi… Enver Gülşen
··
479 views
Rodeon okurunun profil resmi
Fuat sezgin kim bilmiyorum. Şu anda gugıllamaya da hevesim yok doğrusu. Sezgin'i eleştiren, ti ye alan, buna yaparken kitaplara çöp muamelesi çeken vatandaşı da aynı şekilde tanımıyorum. Bununla birlikte sezgin'in yazıda eleştiriliş şeklinin sevimsiz, eleştiri içeriğinin de bol tekrarlı olduğunu; yazının son tahlilde uzay bilimcilerine seslenirken "milyonlarca dolar harcayıp göktaşına uzay aracı indirmenize ne gerek var bre ahmaklar, ben size kitaptan tüm hakikatleri bildiririm" diyen cüppeli bi hocanın sözlerine anlamsal bağlamda tıpa tıp uyuyor. O kadar uzağa gitmene ne gerek var? ya da o kadar çok sayfa kitap okumana? Hepsi bunda yazılı der gibi her ikisi de. Tekçi hakikat sahiplerinin samimi düşünceleri bunlar son tahlilde ama bu düşünce, yazıdaki gibi çözümlenince de tüm sevimsizliği, kapalılığı, hoşgörmezliği, bağnazlığı da bi şekilde kendini faş ediyor. Oysa sezgin anlaşılan o ki, muhafazakar camiada sıkça duyulan; işte şu kadar tespih getirirsen veya şu duayı günde on kere okursa 100 namaz kılmış, yüzbin sevap sevap kazanmış olursun gibi geleneksel inanışlarla analoji yoluyla bir benzerlik kurmak istemiş alt tarafı.
emine okurunun profil resmi
Teşekkürler yorum için ben sizin gibi düşünmüyorum. İnanç konusunu bir tarafa bırakırsak şayet bazı wattpad kitapları vb. gibi zaman kaybından öteye gitmeyecek bir sürü niteliksiz kitabın kol gezdiği zamanlarda sayıların çok da abartılmaması gerektiğini anlıyorum.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.