Kitap, edebiyat tarihi açısından romantizm akımının öncü eserlerinden birisiymiş. Önsöz bu konu hakkında fazlasıyla doyrucu ve açıklayıcı bilgi içeriyor. Ben, edebiyat dünyası açısından önemine değil de daha çok yazarın ruh hali ve kelimeleriyle yansıttığı duyguya değinmek istiyorum. Fakat öncelikle şunu belirtmem gerekiyor; kitap aslında 2 farklı yayıma yer veriyor. Bunlardan ilki "Athenaum" adlı dergide yayınlanan düz yazı formatıyla "Athenaum Metni", diğeri ise genellikle şiir olarak yazılmış orijinal metin olan "Elyazısı Metin". Athenaum Metni 16 sayfa, Elyazısı Metin ise 24 sayfa ve her ikisinde de yan sayfada Almanca aslına yer verilmiş. Kitap hakkında bu bilgilere yer verdikten sonra asıl konuşmak istediğim konuya gelebilirim. Önsözde belirtildiğine göre; yazarın, kitabı yazmasının kişisel nedeni; nişanlısının ölümü üzerine duyduğu derin acı. Yukarıda değindiğim gibi metin aslında çok uzun değil ama yazar o kadar derin duygular yaşamış ve duygularını o kadar yoğun bir şekilde anlatmış ki, her kelimede yazarın o derin yalnızlığına, özlemine, sevgisine ve ölme arzusuna sürükleniyorsunuz. Yazar için; gündüz, sevgilisini unutturmaya çalışan ve sevgilisini kaybetmemiş insanların yaşadığı bir düşman. Gece ise sevgilisiyle beraber olmasını sağlayan, sevgilisini rüyasına sokan bir dost. Her seferinde gündüze ve güneşe sitemlerini, geceye ise dostluğunu dile getiriyor yazar. Bununla birlikte ölüm ise sevgilisine kavuşmasını sağlayacak bir düğün. Yazar bir dizesinde şöyle ifade ediyor: "Düğüne çağırmakta ölüm." Yazar için ölüm artık hem tanrının çehresi, hem sevgilisinin yaratısı, hem cennet, hem de kendi düğünü. Bu ve buna benzer imgelerle dolu kısa ama oldukça yoğun bir eser. Beklentinizi buna göre ayarlar ve imgeleri düşünerek okursanız etkileneceğinizi düşünüyorum.
Keyifli okumalar.