Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Çünkü eğer bilimlerin, ancak ve ancak bilim adamlarının özel etkinliklerine dayalı olarak kurulmuş şeyler olduktan kabul edilirse, bilimin köken ve temelinin genelde nerede olduğu açığa çıkar. Bu köken ve temel, ancak "yaşama evreni", "pratik yaşam”, "bilim dışı yaşam" gibi başlıklar altında anılabilecek olan bir yerdedir. İşte bu "yaşama evreni", bilimin değil, artık ancak sistematik bir felsefi çözümlemenin konusudur. Ama böyle bir felsefi çözümlemenin karşısına çıkacak olan güçlükler hiç de az değildir. Bir kez artık şurası açıktır ki, bilim adamı da öbür insanlar gibi bir somut yaşam içinde bulunmaktadır ve bu somut yaşam bilime öngelmektedir. Çünkü bilim, ancak ve ancak bu somut yaşamda oluşlurulabilen bir şeydir. Ama öbür yandan, bu somut yaşam, pek çok yönden bu bilimin damgasını da taşır. Yani bilim bir yandan somut yaşamdan çıkan bir şey olurken, öbür yandan aynı somut yaşamın biçimleyid öğeleri arasında yer alır. Bu yüzden, kolaya kaçarak, yaşama evreninden bağımsız bir "bilim evreni"nden sözetmek veya yaşama evreninin bilime tamamen öngeldiğini belirtmek, tek yanlılığa ve yanılgılara yol açabilir. Bilimsel soru sormanın yaşama evreninde belirlendiği, bilimin kendi özel yöntemini buradan çıkarmak zorunda olduğu; ama öbür yandan bilimin sonuçlarının tekrar yaşama evrenini etkilediği ve onu geliştirdiği söylenebilir. Ama bu belirtilenler de yanlış anlaşılmaya elverişli görünüyor. Bilim ve yaşama evreni arasındaki ilişkide bu tür sorunların bulunması, son zamanlarda geleneksel bilim kuramına önemli eleştirilerin yöneltilmesine yol açmıştır. Bu eleştiriler, bilim kuramının kendisini şimdiye kadar metodolojik bir soru sorma alanı içinde tuttuğu konusunda haklıdırlar. Soru sorma alanım genişletmek, bilimsel bilgi ve teknik uygulama, hatta daha genelinde bilim ile toplumsul praksis bağlantısına daha derinliğine yönelmek gerekir. Bilim kuramı, terminolojik amaçlan nedeniyle bu sorunlara şimdiye kadarki inceleme tarzı içinde değinmekle yetinmekte ısrar ettiği sürece, bu durum bilim kuramı için sonradan hep eksiklik olarak duyulacak, hatta bilim kuramı boşlukta kalacaktır. Ama bu konudaki eleştirileri, bilim kuramına karşı tavır almak için değil, onun zayıf yerlerinden birkaçını kapatmaya yardımcı olmalan bakımından değerlendirmek gerekir. Öbür yandan bu eleştirilerden yola çıkılarak yapılan araştırmaların, bu sorunlar üstüne somut çözüm önerileri içeren sonuçları da henüz ortada yoktur. Hatta işaret edilen sorunlar için somut çözüm önerilerinin ortaya konmuş olması bir yana, bu konu üstüne çözümlemelere götürebilecek yollar gösterecek bir soru sorma tarzı bile henüz bulunmamaktadır. Şu da var ki, böyle bir soru sorma tarzı bile, yöntemli bir biçimde disipline olmaktan ve denetlenebilir uslamlama kurallarına başvurmaktan kaçınamaz. Oysa işte bizzat bu kuralları aydınlığa çıkarmak ve daha pekin hale getirmek, metodolojik olarak bilim kuramının görevidir. Öyle ki, bu konuda bilim kuramı için sorumluluktan kaçma olarak bir kusur diye gösterilen şey, yani bilim kuramının bilim üstüne içeriğe (bilimin toplumsallığına) ilişkin her türlü refleksiyondan kaçınarak yönelmekte olması; öbür yandan onun güçlülüğünü yapan şeydir. Çünkü bilim kuramının bilimin özel içeriğini görmezlikten gelmesi bir kusur olsa bile, o, rasyonel tartışmanın genel kurallarım ortaya koymak gibi bir konuma sahiptir ki. bu kurallar, bilim kuramına yöneltilen eleştiriler için de bağlayıcı olan zorunlu uslamlama kurallarıdır.
Sayfa 17 - +18 19 pdfKitabı okudu
·
96 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.