Gönderi

İnsan en vahşi hayvandır!
Bugün giderek büyüyen kentlerde doğan, buralarda büyü­yen milyonlarca çocuk doğayı bilmiyor, doğayı tanımıyor, doğa­nın binlerce bitkisini, yüzlerce hayvanını ‘doğal koşulları' içinde görmüyor. Bitkileri ya evdeki saksıların içinde ya ‘botanik bahçeleri’nde görüyor, hayvanları da ya evcil hayvanlar olarak ya da ‘hayvanat bahçeleri’nde tanıyor. Kendimizi de, çocuklarımızı da yeryüzü cenneti olan ‘doğa’dan biz kendimiz sürdük. Köylerden gelip kurduğumuz kentlerde ‘kendimizin de doğanın bir parçası olduğumuzu’ hiç düşünmeden doğayı kestik, yıktık, tahrip ettik. Bomboş toprakların üstüne evler yaptık, çarşılar, oteller, restorantlar yaptık. Buralarda oturuyor, yemek yiyor, alışveriş yapıyo­ruz. Denizde balıkları görmek yerine cam kavanozlara koyduğu­muz balıklara bakıyoruz. Gökyüzünde uçan kuşlara bakacak zaman bulamıyor, kafes içindeki kuşları besleyerek oyalanıyoruz. Yediğimiz meyveleri ağacının dalında görmeden, pişirdiğimiz sebzeleri bir kerecik olsun tarlasında görmeden büyüyen binler­ce çocuğumuz var. Onlar artık 'kendilerinin de doğanın bir parça­sı olduğunu’ bilme şansına sahip olamayacaklardır. Böyle bir şeyi okul kitaplarında okuuukları zaman da ‘bunun ne demek olduğunu’ anlayamayacaklardır. Onlara -elbette kendimize de- bu kötülüğü biz, kendimiz yapıyoruz. Buna da 'uygarlık’ diyoruz, ‘uygarlaşma’ diyoruz ve elbette yanılıyoruz. Uygarlık da, uygar­laşma da bu değildir, bu olmamalıdır. Çocukların ‘duyusal gelişimi’nden söz ediyoruz. Ama çocuk­larımız, toprağa basmıyor, çıplak ayaklarıyla kumların üstünde, taşların üstünde, otların üstünde yürümeyi, koşmayı öğrenmiyor. Elleriyle otları yakalamak, taşları tutmak, ağaç kabuklarının pütür­lü sertliğini kavramak, onların renklerini, biçimlerini görmek, bir ağaç gövdesine sarmaşıkların nasıl dolandığını anlamak, çocuk­larımıza çok, ama çok uzak.
Sayfa 114 - pdf
··
78 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.