Gönderi

100. İletiye özel "KEDER-Lİ FENER" romanımın özeti
KEDER-Lİ FENER ÖZET Hikayemizin kahramanı Mehmet son derece zeki ve akademik kariyerinde de başarılı bir gençtir. Yapmış olduğu projelerden ötürü 'NOBEL KİMYA ÖDÜLÜ' nü almaya hak kazanmıştır. Ödül almaya giderken havalimanında verdiği demeçler ülke gündemine oturmuştur... İsveç'e gideceği uçakta ufak (?) bir arıza yaşamıştır. Halkın tepkilerini ve gergin ortamı soğukkanlılıkla idare ederek çözüme kavuşturan Mehmet ve arkadaşlarına bunun sonucunda uçak firmasının sahibi para ödülü takdim eder. Fakat Mehmet bunu ısrarla reddederek sadece kayıp zamanlarının tahsisini istemektedir. Yaşanan birtakım aksaklıklardan dolayı ödül salonuna kıl payı yetişirler. Salonda kendisi gibi ödül almaya hak kazanmış Murat ile tanışırlar. Kendisi Tıp dalındaki yaptığı çalışmalarla ülkemize çifte gururu yaşatan diğer bir genç dehamızdır. Ödüller sahiplerine kavuşurken otel sahibinin Türk kökenli bir İsveç olduğunu öğrenirler. Otel sahibi bilim kafilesini itina ile konuk etmektedir. Göstermiş oldukları çabaların kendi nazarında Avrupa turu hediyesi (Otel sahibi şöyle düşünür: Her biriniz Türkiye'nin birer memleketlisisiniz ve o kültürü sinesine çekmiş karakterinizin yüzünüze peyda olmuş yansımasıyla temsili tanıtımsınız benim gözümde. Maksat karşılıklı olsun- tabii yeri dolmaz bir tattır Anadolu- bende Avrupa’yı tanıtmış olurum sizlere...) ile destekleneceğini beyan etmiştir. Bunun üzerine Mehmet, bu teklife pek yanaşmasa da -Prof. Halil Dayı’nın “Beyninizi tatile mi gönderdiniz?” siteminden ötürü- kafilenin ortak kararıyla kabul edilmiştir. Avrupa turuna ilk önce modanın merkezi Paris'ten başlarlar... Mehmet, Murat ile arkadaşlığını depreştirip yeni atılımlarda farklı bir soluk getirmek ister. Mehmet'in arkadaşlarından farklı bir düşünce yapısı vardır. Çevresindeki insanlar ellerindeki akıllı cihazlarla maddenin idrakine varamazken Murat ile birlikte yaptıkları araştırma gezisinde gizemli bir adamla tanışmışlardır. ‘Yeni Dünya Düzeni' diyerek eskiyen prangaları tekrar insanlığın boynuna geçirmek isteyenlere karşı modern kölelikten toplumu haberdar etmeyi ilke edinmiş, artık köhneleşmiş zinciri kırmanın en büyük sorumlusu ve uyarıcısı, aydınlanmanın saçağı Türk gençliği olduğunun bilincine varmayı ahitleşmişlerdir ilginç adamla. Mehmet Paris’teki son gününde müzelerden çeşitli kampüslere kadar yaptığı çeşitli incelemeler ve gezintinin yorgunluğunu ancak çocukların saf ve temiz düşünceleri kaldırabilir düşüncesi ile hareket ederken arkadaşlarından ayrılarak parka gitmiştir. Çocuklar ile hızlıca kaynaşıp onlarla samimi olmuştur. Çocuklara hediyeler alıp dondurma, uçan balon vs. vererek mutlu olmalarını sağlamıştır. Babasının trend shop'a gittiğini söyleyen 7 yaşındaki içine kapanık bir çocukla tanışmıştır. Kendisine hoşuna gideceğini tavsiyelerde bulunmuştur. Bu esnada hatıra kalması sebebiyle yoldan geçen fotoğrafçıdan 2 fotoğraf çekmesini istemiştir Mehmet. Ancak parası tek bir fotoğraf almaya yetmektedir. Bu durumu çocuğa yansıtmak istemeyen Mehmet, çocukla çekildikleri fotoğrafı 16 parça haline getirip karışık biçimde paylaşmışlardır. Çocuk Mehmet’i Avukat babası ile tanıştırmak ister ancak Mehmet telefonundan gelen ani bir haberle irkilir. Annesinin hastaneye yatırıldığını öğrenince derhal oradan ayrılır ve ilk uçakla memleketi Sakarya’ya gitmiştir. Sakarya’nın köy kesiminde tenha bir yerde eskiden tüm akrabalarının oturduğu, şimdilerde ise modernite ve şehirlerin cazibesine engel olamayan halk, yaşlı nüfusu fazla olan bir grup ihtiyarla eski yaşamlarını sürdürmektedir. Annesinin hastalığa yakalandığını öğrenir Mehmet. Bir nevi heyecanı kursağında kalır. Annesi vasiyet eder oğluna. Daha çok bilimsel proje ve icatlar da bulunmasını ister. İnsanlığa faydalı işlerde yer almasını arzular. Mehmet bu durumu annesi hayatta iken onun bu son zamanlarında daha mutlu etmek için çalışmalarını büyük bir hız verir. Üzerinde komploların kurulduğu, hayallerini süsleyen ışınlanma makinesini bitirmek için yoğun uğraşlar verir. Işınlanma makinesinin icadında deneysel boyuta ulaşır Mehmet. Beyaz fareler, çeşitli bitki ve hayvanların hatta beraberinde birçok cansız varlıkların da deneylerini test eder. %85’lik güzel bir sonuç alır ve makinede son aşamaya süratle gelinir. Artık sırada insanlı deneylerde nasıl sonuç alınacağını ve bu işin bitiminde kişinin DNA'sı üzerindeki etkileri incelemek için, hem de fizyolojik ve biyolojik saptamaların açıklanması için merakla beşer kobaylar aranmaktadır. Işınlanma makinesinin iki önemli ana parçalarının birisi Mehmet’in köyündeki atölyelerinde diğeri ise adeta sürmekle bitmeyen tarlanın ötesindeki ambarda kurulmuştur. Serra Hanım Mehmet’in ablasıdır. Yazı yazmayı çok sevmektedir fakat yazı yazmadı ki mahareti diksiyonunu pek yansımamıştır. Mehmet'in insan denemelerindeki ilk örneği Serra olmak ister çünkü ısrarlı ve kararlıdır. Ayrıca kendi varlığını sorgulayarak karmaşık bir ruh haline sahiptir. Kardeşine de yardımcı olmak ister aynı zamanda. Mehmet ne kadar tehlikeli olduğunu söylese de ablasının inatçılığına boyun eğmek zorunda kalır ve ilk demek Serra olur. Mehmet bu tarihin anın kameraları yansımasını ister ancak Serra bunu defterine yazarak ve anın tadını çıkartarak not almak istediğini söyler, haliyle kameralara engel olmuştur. Bu durumun yalnızca ön deney olduğunu belirterek abartılacak bir şey olmadığını vurgulamıştır. Kendini monoton kalıplardan soyutlamak niyetiyle yöntemini uygulatır. Atölye de son hazırlıklar tamamlanır. Serra makinenin içine girer. Mehmet tuşa basarak ve Serra’yı öbür tarafa yollar. Serra, makineden çıkar. Başında ağrılar hissetmektedir. Ambarın dışına doğru yönelir. Bu sırada elinde sıkıca tuttuğu not defterini yere düşürdüğünü fark edip geri döner. Köyde olmaları hasebiyle ayaklarından savrulan toprak ve toz makinen içine iyice dağılmıştır. Ambarın buğday kokusuna ve makinenin karemsi aurasına kapılıp başını çarpar. Ardından defterini hızlı hareketlerle yerden alarak ambarın dışına yönelir. Birkaç adım attıktan sonra baygınlık geçirmiştir. Not defterini elinde sıkıca tutmaktadır. Bu köyde Mehmet'in bilimsel araştırma yapmasından haberi olmayan köylülerden bir aile, yol kenarından araçlarıyla geçerken Serra’nın baygın vaziyetini görüp hemen hastaneye yetiştirmek isterler. Fakat 2 kilometre ötede hızla ilerleyen araç şarapnele yuvarlanarak telef olur... Mehmet heyecan içinde kendi basit tasarımı olan ATV cinsi taşıtına binerek ambara doğru hızla yol alır. Heyecanından çalan telefonuna pek aldırış etmez. Ambarın içine girdiğinde dehşet ve korku ile irkilir. Kanı donmuş biçimde makinenin içindeki toz taneciklerine bakakalmıştır. Makinenin kenarındaki kan damlası kalbini yerinden çıkartacakmış gibi hayretle pıhtılaşmaya devam ediyordu. →En acısını Av. Selim ifade eder: “Millet sansın tarla toprağını DNA kırıntısı...” Mehmet’in telefonunu tekrar çalar. Arayan annesidir. Kızı Serra’ya ulaşamadığını belirtir. Endişelendiğini dile getirir. Serra'nın telefonunun atölye de kaldığını hatırlar Mehmet. Gözlerinden yaşlar süzülerek telefondaki annesine hiçbir şey söyleyemez. Annesi ilaç saatinin yaklaştığını kızımın ise kendisine yardımcı olacağını belirtir. Anne yüreğidir ya, oğlunun suskunluğunu hayra yormaz. Bir şeylerin yolunda gitmediğini hisseder. Ne oldu oğlum, cevap versene diyerek oğlunun yaşadığı trajik durumun çözülmesi için yalvarır gibi yineler sözlerini. Mehmet kendini tutamayarak o yok, öldü, bitmek tükenmek bilmeyen hırsımız onu sonsuzluğa sürükledi, diyerek hıçkırıklarla telefonu elinden düşürdü. Bu konuşmasın ardından, Havwa Hanım gözünden bir damla yaş akarak kontrole gelen hemşirelerin krize girdi bağrışları arasında yoğun bakıma kaldırılır hızla... Mehmet’in babası Fatih Bey o sırada gazete okumakla meşguldür. Siyasi, ekonomik ve sosyal adaletsizlikten yakınan bir haber okumuştur ve canı sıkılmıştır. Refakat ettiği eşinin yoğun bakıma aniden alındığını görünce üzüntüsü de katmerlenmiştir. Çünkü eşinin istediği özel meyve siparişini ertelemiştir ve bu yüzden kendini suçlu hissetmektedir. Aradan saatler geçer. Havwa Hanım'ın telefon görüşmesi sonucu fenalaştığını gören hemşireler doktorlara danışarak polise ifadede bulunurlar. Havwa Hanım’ın telefon görüşmesi incelenir. Oğlunun sansasyonel konuşması üzerine yakalama kararı çıkarılır. Polisler gelir, Mehmet’i gözaltında alırlar. Cinayet zanlısı olarak oğlunun içeri alındığını öğrenen Fatih Bey, eşinin aniden fenalaşmasına ve oğlunun tutuklanmasına dayanamayan kalbinin teklelemesi sonucunda kriz geçirerek ölür. Mehmet’in bilimsel araştırma yapacağını bilen az insan vardır. Ve bu azınlığın içinde dost görünenler vardır tabi. Mesela adı Gökbay. Gazetecilik yapar. Ünlü medya baronu Necip Kutup’un da etkisi ile tüm gözünü açarak bu olaya dikkat kesilmiştir. Türkiye’nin gerçekleri ile artık yüz yüzedir Mehmet. Bu olayları düşündükçe ve nerede hatalı olduğunu anlamaya çalıştıkça daha da zihni bulanır ve akli dengesini yitirme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Zor günlerin onu bekleyeceği aşikârdır bundan sonra. Mahkemeye çıkartılır, onun durgun ve bitkin bir ruh haline sahip oluşu, olayın derinden araştırılma yapılmasına bir sebep görülmemiştir ne yazık ki. Sanki görünmeyen bir el, durumu örtbas edip geçiştirmeye çalışılır gibi mahkeme davalarının uzamasını sağlıyordu. Mehmet'in bilimsel araştırma uğuruna yitirdiği ablasını öldürme suçundan indirimli 18 yıl hapis cezası almıştır. (Dava tam 2 yıl 7 ay sürmüştür. Bu soruşturmaya bakan birçok hukukçunun görev yerlerindeki ilginç değişiklikler ve süresiz izne ayrılmaları ise kamuoyunun dikkatinden kaçmamıştır ayrıca.) İndirimli olmasının sebebi ise bilimin devreye girişi ile olmuştur. Psikolojik sorunlar, onun yaşama tutunmasını güçleştirmektedir. Hafızası çoğu önemli olayın kaydını tutmayı bırakmıştır. Hapishanenin rutubetli havasından dolayı sağlık sorunları giderek artmaktadır. Bununla beraber Mehmet’i ezdirmek istemeyen Dayı, ondaki fikir ışıltısını hissetmiştir yüreğinde, kendi çapında illegal yollar ile hava almasını sağlıyordu. Dışarı çıkarttı Mehmet’i, kısa da olsa özgürlüğü yeniden tattırdı ona. Özgürlüğün sınırları 4 duvar arasından büyüdükçe yaşamayı ve güzel günler görmeyi daha çok arzular. Bir kıza aşık olur. Mehmet açılmaya çalıştıkça, kız onu alaya alır. Gel zaman git zaman epey vakit geçer. Bir sağlık kontrolünde, Dayı'nında etkisi vardır, Mehmet'in belirli zamanlarda dışarıya çıkmasına müsaade edilir. Yarı tutak sayılır artık ama bu onun farkında değildir. Aşık olduğu kız için tehlikeleri göze aldığını sanır. Firar eder hapishaneden. Hapishanede Mehmet'e deli yakıştırması yapılmıştır. Bu durumdan kurtulmak için normal bir insan olduğunu kanıtlamak adına aşık olduğu kıza, Gizem'e, ilanı aşk eder. Gizem de istemsizce kalbine direnemeyerek sevgisine fırsat vermek ister. Babasıyla tanıştırır onu. Gizem’in babası psikologdur. Mehmet'in olağanüstü davranışlar sergilediğini, akli dengesinin sağlıklı olmadığını fark eder. Kızını kısaca bir deliye vermek istemez. Gururuna yediremez. Bir psikologdan beklemeyen anlayışsız tavırlardır bunlar. Gizem ısrarcı olur ama nafile. Aşk için savaş vermek ister. Adam heyheylenir. “Aklı uçuk bir ucubeye ben kızımı katiyen vermem“ diyerek polis çağırmaya kalkışır. Bu durum hapishane kaçkını olduğunu düşünen Mehmet için hazmedilir bir durum değildir. Öfkelenir. En yakınında bulunan taşı yerden alıp adamın kafasını fırlatır. Adam sinirlenir, can havliyle yerden kaptığı büyükçe bir taşı Mehmet’in kafasına atarak parçalar. Mehmet bayılır. Gizem bu zor kargaşada aklını çıldıracak gibi olur. Bağırır. Çevredekiler ambulans çağırır. Yere yığılan Gizem’in babası beyin kanamasından ötürü oracıkta ölür. Kız babasının ölümünden dolayı, Mehmet’in olağanüstü hareketlerini hesaba katmayarak ve onun duygularını kullandığını unutarak içinde abartarak kin büyütür, Mehmet’i sorunu tutar. Aklından kurmaca planlar geçirmektedir artık. Mehmet’e gizli bir düşmanlık beslemektedir içten içe. Polisler gelir. Gazeteciler toplanır. Halkın yıllar önce ilginç cinayetle linç edilerek odak noktasına oturttuğu Mehmet’i satılık medya, yeni kurban gözdesi olarak tekrar ekranlara yansıtır. Yeni bir cinayet vakasıyla polemik olan bu durum, halkı tatmin etmek için, devlet eliyle geniş çaplı bir araştırmaya meyleder. Araştırma için komisyon kurulur. Komisyonun başına Sağlık Araştırmaları ve Tespiti Kurulunun müdürü Mehmet’in bir zamanlar yakın arkadaşı olan Murat atanır. Murat, Mehmet'in iyileşmesini ilaç tedavisi ile değil manevi bir duygu tedariki ile sağlığına kavuşacağını ifade eder. Uygun bir lisan ile raporlara takdim eder. Yıllar önce annesinin hastalığı sebebiyle tanışamadığı gizemli bir çocuğun babası olan Av. Selim artık savcı bey olarak karşımıza çıkmaktadır. Mehmet’in yanından ayırmadığı fotoğrafta özenle kesilmiş 8 parçanın arasında oğlunun resmini fark eder savcı bey. Gazeteci Gökbay, yabancı servislere para karşılığında istihbarat sağlamaktadır. Mehmet’in ablası Serra’ya takıntılı bir aşk beslenmektedir. 5 yıl önce kaza yapan Serra’yı bulur. 2 yıl yoğun bakımda kalmıştır Serra. 1 yıl sonunda sağlığına kavuşmuştur. Psikopat Gökbay, ilgiyle baktığı arkadaşının ablasına tecavüz eder. Çeşitli zorbalıklarla kızı susturur yıllar boyu. Sadece yazı yazmasına müsaade eder. Bir odaya hapseder ve sevimsiz bir ilgi besler ona karşı. Zor ve tramvatik bir süreci kolay kolay atlatamaz Serra hele ki iletişimin olmadığı bambaşka bir dünyada... Bir gün Gökbay’ın çalıştığı gazetede moderatör arkadaşı Gökbay’a güvendiği için gerekli incelemeyi yapmaz. Bir mektup sıkıştırır haber metninin arasına Serra. Savcı üstü örtülmüş aile dramının toprağını deşer. Zamanın medya haberlerini bulur ve bir araya getirir. Oğlunun fotoğrafını bu adamda bulunmasının sebebini düşünür. Murat’ın ilginç biçimde İstanbul’daki soruşturma için davalara gelememesini ve alakasız çeşitli atamaların manasını kavramaya çalışır. Prof. Dr. Halil. Dayı’yı tehdit edilerek üni’den istifaya sürüklenmiştir aynı zamanda ve ailesiyle tehdit edilip şantaja uğramıştır mesela. Savcı bey profesör Halil Dayı ile de bu konuları detaylıca konuşur. Ve kendisinin boyunu aşan çok derin konulara temas ettiğinin kanısına varır. Işınlanma makinesi bir çoklarının kuyruğuna dokunmuş olmalıdır ki Mehmet’in topluma dayatılan bu monotonluklardan kurtulmasına vesile ve aynı zamanda tüm ulaşım sistemlerinde yenilik için bambaşka bir boyut taşıyacak icadın son aşamaları üstü örtülü kalmıştır. Zira Nobel’in kanlı parasına bulaşanların icraatları insanlık yararına ise akıbetleri kötü bitip bir şekilde alaşağı edilmeye çalışılmıştır. Çünkü faydalı işler cezasız (karşılık) kalmaz. ... Serra’nın yazdığı mektupta 3. Dünya Savaşı’nın ayak sesleri duyuluyordu. BÖLÜMLER Kıvanç 1. “Benim adım Mehmet, aklında tutabilirsen şayet.” 2. “Sözden anlayan yaman, anlamayan aman!” 3. “Her şakanın bir gerçeklik payı vardır.” 4. “Yıllar yılı dost bildiğim aynalar, beni sırtından vurdular.” 5. “Kağıt unutmaz ancak siz kağıdın yerini unutursunuz.” Utanç 1. Palavra = Gerçek Dışı Abartılı Atıf 2. Terör = Belalı Soysuz İllet 3. Bina = Betonarme biçiminde inşa edilmiş sevimsiz, ruhsuz yapı 4. İnançsızlık = Ne mel'un bir gaflet-i arsızlık 5. Satılmış Medya = Yalan Üreticisi KARAKTERLER • Mehmet Uzun • Dr. Murat Derin • Av. Selim Avcı • Büyük Patron • Prof. Dr. Halil Dayı • Teşkilli Bela • Kasım Kapan • Serra Hanım • Havwa Hanım • Fatih Bey • Taksici Amca • Osman Pakoğlu • Salih Uslu • Nihat • Vedat • Sümeyye • Kübra Nur • İmam Efendi • Gökbay • Necip Kutup • Zehra Aksel • Lodos buralarda sert eser, ben deniz Arif Sezer Son bir söz daha: "Keşke, keşkeler olmasaydı." Saygılarımla • ALİ KARAKOÇ
·
1.334 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.