Gönderi

Öldükten sonra neyin yararı dokunur ki?
Öldüğü gün olan 13 Aralıkta Hilton'a, berberi İlhami Ballıbabaya uğrayıp saçını kestirmiştir. Berber İlhami, o yıl Yeni Melek Sineması'nın sokağındaki dükkânını kapamış, Hilton Otelinde çalışmaya başlamıştır. Atay onun iyi müşterisidir; "senden iki misli para alacağım," diye takılmayı seviyordur ona: "Hem kafan büyük, hem saçın gür." Hastalanıp tedavi için Londra'ya gittiğini duyduğunda ise Uğur Ünel'den adresini alır, bir kart yazar: "Kasa açık veriyor, tıraşa gel artik." Makedonyalı İlhami Berber, "güzel adamdı, az konuşurdu ama muzip bir bakışı da vardı, bir şey istediginde, çırağa bile 'lütfen' derdi," diye anlatıyordur: "Londra'dan döndükten sonra bir tek o gün geldi bana. Saçı bir miktar dökülmüştü. 'Cezalısın,' dedim, 'çok uzun zamandır gelmedin. Gülüştük. Sağlıklı gibiydi, normal görünüyordu." O gün saçını kestirdikten sonra Altay Gündüz'lerin Mecidi yeköy'deki evine gider. Pakize ile birlikte çok sık gidiyorlardır Özcan ve Altay Gündüz'ün evine. Hele son dönemde onlara güçlü omuz veren bu ailenin evi ikinci evleri olmuştur. Her zaman konuğu bol olan bir evdir burası. O gün akşamüstū saatlerinde Oğuz Atay geldiğinde çay içiliyordur. Bir süre yanlarında oturup sonra arka odaya giderek uzanmak gereği duyan Oğuz Atay'daki durumun olağandışılığını Pakize'den başka algılayan olmamıştır. Devinimleri yavaşlayan, sesi güçsüzleşen, tutması için kendisine sessizce elini uzatan Oğuz Atay'ın durumu, özellikle doktorların verdiği bir yıllık sürenin eriyip sona dayandığı o günlerde kaygı ve kuşkuyu dorukta yaşayan Pakize'nin aklını başından alır. Telefonla arayıp kendisine durumu anlattığı İstanbul'daki doktoru Ayhan Songar ise, “bir şey olmaz, diyordur, yatıştırmayı amaçlayan soğukkanlı sesiyle. Daha sonra, "[i]laçlarımı alıp banyoya kapanıyorum; (...) durumumu kimse görmesin diye kapıyı kilitliyorum," (T.568) diyen kurmaca ruh ikizi Selim Işık gibi o da banyoya girer ve -Pakize'nin kaygılı bakışları arasında- kapıyı kilitler. İçeride kalınan süre, dışarıdaki bekleyişin içerdiği kuşkuyu doğrular uzunluğa eriştiğinde, banyonun kilitli kapısı Altay Gündüz tarafından kırılır. Ölmüştür. "Soğuk bir günde ölürsem de kimse gelmeyecek. Bir kaç kişi bulunacak cenazede," (T.571) diyordur Selim Işık "Tutunamayanlar" da. Gerçekten, Selim Işık'ın yazarının cenazesi de çok soğuk bir günde kaldırılır. Ama Selim Işık'ın dediği gibi, birkaç kişinin olduğu bir cenaze töreni değildir bu. "Sultan Ahmet Camii avlusu belki de en kalabalık günlerinden birini yaşadı. (...) Üniversiteden çok kalabalık gruplar geldi. Öğrencileri, arkadaşları. Onun hakkında tek satır yazmayan eleştirmenler, edebiyat çevreleri... Orada, aslında ona çok değer verdiklerini anladım ama yaşarken neden o sanki bir yazar olarak hiç yokmuş gibi davrandılar, bunu anlayamadım," diye anlatır Barlas Orarıkça. "Cenaze töreni çok soğuk bir gündeydi. Orada herkesi üzgün gördüm, Oğuz Atay'ın sahici dostları vardı besbelli. Çünkü yazarların, sanatçıların cenazeleri hemen her zaman kokteyl partisine dönüşür bizde. Ama Sultanahmet Camisi'ndeki insanların ağzını bıçak açmıyordu. Neyi yitirdiğimizin bilincindeydik," diyordur Selim İleri de. Camideki dinsel törenden önce İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlik Akademisi'nde de bir tören düzenlenir. Toplumsal çatışmanın iç savaşsı ortamında yaşayan ülkedeki siyasal bölünmüşlük cenaze töreninde de uç gösterir. "Onun, yönetimle buruk bir ilişki içinde olduğunu söyleyen yakın arkadaşları Akademi'de tören yapılmasına karşı çıktılar. Mehmet Ali Saraylı ise kedi yavrusu mu gömeceğiz,' diye sert tepki gösterdi. Uzun tartışmalar dan sonra tören yapıldı," diye anlatıyordur İlhan Berktay o gün Akademi'de yaşananları. Oğuz Atay'in cenazesi annesi Muazzez Atay'ın Edirnekapı Şehitligi'ndeki M-4 sıra numaralı mezarına gömülür. "Annesine çok büyük saygısı ve içten sevgisi vardı. Çok güçlü bir bağdı bu," diyordur Sinan Ersan. Gerçi onun özel isteği değildir bu. Zaten herhangi bir vasiyeti de olmamıştır yaşamı süresince. Ölümünden sonra yapılmasının onun için önemli olduğu anlaşılan, bu nedenle de vasiyet diye adlandırılmaya yakın tek isteği, yine kurmaca dünya ile ilgilidir: Hiçbir tiyatronun kendisine kapısını açmadığı "Oyunlarla Yaşayanlar"ın sahneye konulması. Bu oyun metninin, son yılların toplumsal sorumluluk duygusuyla yeniden yakınlaşmış Oğuz Atay'ıyla büyük benzeşim içindeki ana kişisi Coşkun Ermiş'in ölmeden önce ağzından dökülen son replikler ise, "bugüne kadar neler kurdum, ne kadarını gerçekleştirebildim," diyen yazarının günlüğündeki bu son satırları ile aynı ikircikli yaşam duruşunu yansıtır: "İnsanlığa... bir şeyler... bırakabil... dim mi dersiniz... görevimi... yapa bil... dim: mi?" (OY.103) Alıntı;
Ben Buradayım...
Ben Buradayım...
s.549-550-551-552 Kısaltmalar; T:
Tutunamayanlar
Tutunamayanlar
TO:
Tehlikeli Oyunlar
Tehlikeli Oyunlar
OY:
Oyunlarla Yaşayanlar
Oyunlarla Yaşayanlar
··1 quotes·
2,488 views
♡ λiβerellα δe λucens ✰ツ okurunun profil resmi
Her zaman gönlümde en iyi yazar tahtında oturacak olan o isim... Keşke zamanında değeri bilinseydi, fakat insanoğlu olarak bir şeyin değerini onu kaybettikten sonra anlıyoruz. O muzdarip ruhun rahata kavuşmuş olması dileğiyle...Saygıyla anıyorum.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.