Gönderi

280 syf.
·
Not rated
·
Liked
·
Read in 6 days
Ruhun Kadınları - Isabelle Mons Bölüm bir Önsözden alıntı: Bu kitap şöyle bir tespitten doğdu: Psikanaliz hâlâ erkeklerin işi olarak görülüyor. Sigmund Freud figürü etrafında oluşmuş ve hâlâ devam eden tartışmalar, insan ruhunu anlamaya çabalayan bu asil ve iddialı projeye gönül vermiş takipçilerini de zan altında bırakıyor. Oysaki kadınlar da psikanaliz yaptılar. Onların izlerini sürmek bizlere başka bir evrenin kapılarını açıyor zira bu kadınların 20. yüzyıla bakışları yepyeni, yazdıkları sıra dışı ve yaşamları biriciktir. Lou Andreas-Salomé ve Sabina Spielrein hakkında araştırma yaparken Isabelle Mons’un yazdığı bu kitabı keşfettim. Kitabı üç paylaşım içinde inceleyeceğim. İsminden de anlaşılacağı üzere kitapta psikanalizin on dört öncü kadınından bahsediliyor. Ne garip değil mi, bugün Freud’u, Jung’u, Adler’i (…) tüm dünya tanıyor ama bu isimlerle birlikte çalışmış, onları çeşitli konularda etkilemiş ve hatta ilhamı da geçip araştırmalarına referans olacak boyutta çalışma yapmış (tahmin edersiniz ki bu referans oluş kimse tarafından dile getirilmemiş) kadın psikanalistleri tanıyan kişi sayısı çok az. Tanıyanlar da genelde “Nietzsche’yi aşkından delirten kadın”, “Jung’un büyük aşkı”, “Rilke’nin ilham perisi” vs olarak tanıyorlar. Yahu bu kadınların bir adı yok mu? Onları araştıranlar da okuyanlar gibi çok az. Tanıyanların çoğu, yukarıda saydıklarım sebebiyle filozoflarla aralarında geçen münasebetleri merak ettiği için araştırıyor, veya araştırmıyor. Bu kadınların bağımsız birer birey olarak psikanalize kattıklarını hem bizlerin hem de akademik camianın araştırması gerekiyor. Lou Andreas-Salomé’yi yakından tanıdığım şu kısa sürede kendimle onun arasında kurduğum fikirsel benzerlikler beni onu her detayına kadar keşfetmeye itti. Dostluk kurduğu insanları nasıl kıskandığımı size anlatamam… Salomé’nin iki büyük tutkusu var: Özgürlük ve araştırmak. Entelektüel çevresi, fikirleri, özel hayatı, çalışmaları ve yazdıklarını araştırdıkça kendisine daha da hayran kaldım. En çok da özgürlüğe ve çalışmaya olan aşkına. Tüm hayatını bağımsızlığa, yazmaya ve araştırmaya adamış bu kadın hakkında daha söyleyeceğim çok şey var. İkinci paylaşımda görüşmek üzere. Bölüm iki Mor kapaklı bu kitabı günlerdir yanımda gezdiriyorum. On dört harika kadının biyografisini okuduğum bu eseri bir çırpıda bitirmek istemedim. Altını çizdiğim yerleri tekrar tekrar okudum. Biyografik bir kitap için fazla iyi ve insanı silkeleyen cinsten. Sayfaları çevirirken okuduğum her biyografinin içinde yaşadığımı hissettim. En önemli şeylerden biri de elimden kalemi düşürememiş olmam. Evet, gerçekten en sevdiğim okumalara hep kalem de eşlik ediyor. Kitabı bir görseniz sanki bu kitap üzerinden bir tez yazacakmışım hissine kapılabilirsiniz. Çizili onca sayfa, alınan onca not ve on dört kadının her birinin üzerimde bıraktığı etki… Yazara da hakkını vermek lazım, biyografi yazmak oldukça zor bir iş. Artık on dört kadının her biri arkadaşlarımdan biri gibi. Onlarla birlikte üzülürken aynı zamanda onlar için sevindim. Yazarın aralara serpiştirdiği yorumlarını okumak da hoşuma gitti. Kitabın kaynakça kısmında belirtilen eserleri de yakın zamanda olmasa bile kesinlikle okuyacağım. Kitaptaki çoğu kadından günümüze tek bir kare fotoğraf bile kalmamışken bu kitap çok değerli bir çalışma. Adının daha çok duyulması gerek. On dört kadın da birbirinden çok farklı karakterler. Onları ortak paydada buluşturan tek şey psikanalize olan tutkuları. Bu noktada Freud’u da takdir etmek lazım. Benim onunla ilgili okuduğum ilk tez Mahan Doğrusöz’ün kitaplaştırdığı Freud ve Cinsiyetçilik isimli eserdi. Kadınların sahip olduğunu düşündüğü penis kıskançlığı teorisini uzun uzun okuyunca kendisinden bir hâyli soğuyup yakın zamana kadar hiçbir eserini okumamıştım. Kitabı okurken fark ettim ki evet cinsiyetçi söylemleri olduğu doğru ama psikanalizle uğraşan kadınları camiaya katmak için verdiği mücadele de gerçekten takdir edilesi. Lou Andreas-Salome ve Marie Bonaparte ile olan yakın dostluğunun haricinde Anna Freud, Sabina Spielrein (Sabina’ya başta haksızlık yapmış olsa da sonra bunu düzeltiyor.), Tatiana Rosenthal, Emma Eckstein, Margaret Hilferding Françoise Dolto ve Helene Deutsch üzerinde büyük etkileri ve yardımları var. Bu durum ona karşı içimdeki buzları bir nebze olsun eritti. Üçüncü paylaşımda görüşmek üzere.
Ruhun Kadınları
Ruhun KadınlarıIsabelle Mons · Yapı Kredi Yayınları · 201827 okunma
·
209 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.