Gönderi

Neden Freud?
NEDEN FREUD? Sigmund Freud, namıdiğer ‘’Psikolojinin Babası’’ psikoloji, terapi, bilinçdışı, hipnoz gibi terimlerin akılda çağrıştırdığı ilk isim. Sigmund Freud, 6 mayıs 1856 tarihinde zamanın Avusturya-Macaristan İmparatorluk sınırlarında olan günümüzde ise Çekya’nın Pribor kentinde dünyaya gelmiştir. İçine doğmuş olduğu aile yapısı belki de Freud’u Freud yapacak gerçek bir ‘’zeitgeist’’ örneğidir. Ticaretle uğraşan ama işleri pek yerinde gitmeyen dindar Yahudi bir baba, kocası ile yaş farkı bulunan, en büyük oğlu Sigmund’a hayranlık derecesinde sevgi besleyen bir anne, ve Freud'un peşinden gelen kardeşler… Bu yazıyı psikanaliz, kişilik teorileri, terimler vs. açıklama gibi bir amaç ile yazmıyorum. Gayem şudur ki Freud’un yaptıklarını değil, yaptıklarını sunduğu toplum ve onun özelinde Freud’un kendisini benim gözümden yorumlamak ve hayranlıkla kelimelere dökmektir. Freud’un gelecek vaat eden yapısı ailesi tarafından fark edilmişti, maddi olarak zor durumda olan aile, tüm imkanlarını Freud’un eğitimi için kullanmayı göze almıştı. Bu duruma örnek vermek gerekirse, Freud’un çalışırken rahatsız olmaması adına kız kardeşlerinin tek uğraşı olan piyanonun satılması ve gelen paranın da Freud için kullanılması gösteriyor ki aile için tek ümit kaynağı, Freud ve eğitimi. Freud’un eğitimi ise zamanında o ve onun gibi dahilerin yetişmesinde büyük pay sahibi olan mükemmel, çok yönlü bir eğitim. Latinceden Fransızcaya, Grekçeden Almancaya, bu bahsedilen dillerde yazılmış olan kitapları orijinal dilinden okuyup çeviri yapabilecek düzeyde dil eğitimi veren, pozitivist yaklaşımlı tam bilimsel bir eğitim. Böyle bir eğitim tabanıyla üniversite hayatına 17 yaşında tıp eğitimi ile başladı. Onu tıbba iten ana unsur araştırmacı yapısını en iyi değerlendirebileceği yer olduğu düşüncesiydi. Tıp eğitimini tamamladıktan sonra geçimini sağlamak zorunluluğu ile doktorluk mesleğini yapmak zorunda kalmış, hayalindeki yaşamı tam anlamıyla bulamamıştır ancak bu süreç ona başka bir kapıyı aralamıştır. Döneminin ve geçmişin çözüm sağlayamadığı ‘’histerik’’ adlı vakalar Freud’un psikoloji dünyasına açılan perdesi olmuştur. Histerik vakalar o zamanlara dek sadece kadınlarda görüldüğü varsayılan bir kişilik bozukluğu durumudur. Hatta histeri kelimesi de Latince de rahim anlamına gelen ‘’uterus’’ kelimesinden geldiği bu durumu en iyi şekilde açıklamaktadır. Freud’un arkadaşı ve meslektaşı olan Josef Breuer de benzeri histerik öyküye sahip olan takma ad olan Anna O. isimli kadın bir hastayı tedavi etmek adına kliniğine alır. Akşamları yemek sonrasında purolarını tüttüren Freud ve Breuer ikilisi sohbetlerini ederken Breuer, Anna O. ismini verdiği hastasını Freud’a anlatmaya başlar. Bu vaka Freud’u gerçek anlamda etkiler ve ayrıntısına kadar her akşam Breuer’den süreci dinlemek ister. Breuer'in Anna O. vakasındaki durumu çok karmaşık ve belirsizdir. Ancak Freud bu vaka da oldukça kararlıdır. Freud’un kararlı yargılarına başlamadan önce Anna O. nun durumunu özetle inceleyelim. Babasını kaybettikten sonra şiddetli histeri atakları yani taşkınlık durumları, aşırı sinirlenme, geçici hafıza kaybı gibi şikayetlerle Josef Breuer’in kliniğine başvurmak zorunda kalmıştır. Josef Breuer ise bu durumu ‘’konuşarak tedavi’’ adını verdiği bir yöntemle ama özüne baktığımızda hipnoz durumunda çağrışımlar yaptığı bir tedavi yöntemi ile alt etmeye çalışmıştır. Bu yöntem ve vakanın orijinalliği Freud’u gerçek anlamda çok etkilemiştir. Ancak Breuer bu çarpıcı tedavi yöntemiyle gerçek bir tedavi sonucu elde edememiş veyahutta elde etse de bu süreci devam ettirmek istememiştir. Şimdi gelelim Breuer’i de bu süreçten uzaklaştırmaya sürükleyen Freud’un kararlı olduğu sonuçlara… Freud’a göre babasını kaybettikten sonra histeri atakları geçirmeye başlayan Anna O. babasına şehvet besleyen ve bu durumu babası yaşadığı müddetçe bastırıp, yaşadığı kayıp sonrası bastırılmış olan cinsel dürtülerin tüm şiddetiyle gün yüzüne çıkması olarak yorumlamıştır. Bu yorumların yapıldığı coğrafya yani Kıta Avrupası bu konulara tamamen kapalı durumdadır. Hakim olan Viktoryen yapı gereğince cinsellik, bilimsel başlıklara konu olmayı geçelim, konuşma konusu dahi olamayacak kadar kapalı kutu bir durumdur. İşte neden Freud kısmının kapıları burada açılmakta yüzümüze… Freud için Anna O. vakası Psikanalizin tohumlarını yeşerten bir can suyu olmuştur artık, okuduğu mitoloji hikayeleri, edebiyata düşkünlüğünün getirdiği romanlar, insanı anlamak ve anlatmak adına içinde olan kıvılcım ve beynini kasıp kavuran düşünceler… Her biri artık yavaş yavaş yoğurulmaya başlanmış, konusu açılmaktan bile korkulan sözler artık Freud’un teorisinin biricik temelleri olmuştur. Yahudi olduğu gerekçesiyle dahi dışlanma, ötelenme durumu söz konusu olan bir bilim insanı artık Yahudi olma durumundan bile daha ayıplanacak şeyler söylemeye başlamıştı. Çocukların cinselliği, libido, penis kıskançlığı, ensest ve arkası gelmeyen daha nice cesur ataklar. Kendisinin de en çok eleştiri aldığı gibi siz okuyucular da gerçekten bu kadar cinselliğe gerek var mıydı diyebilirsiniz ancak benim fikrimce cinsellik Freud’un inşa ettiği binanın temeliydi, üzerine çok daha farklı şeyler inşa etmesine rağmen çoğunluk temeldeki yararlı ama estetik görünmeyen betonlara takılmış durumdadır. Bir sonraki yazıda detaylıca Freud kavramları ile devam ederek meraklısına neden Freud? sorusunun yanıtı elimden geldikçe vermeye çalışacağım. Duymak istenmeyenleri söylemek delilerle dahilere özgüdür. Deli ile Dahiyi ayırt etmeniz temennileri ile… Ego’nuz sağlam, ‘o’ ise sakin olsun.
·
278 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.