Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Sahibine Ulaşamayan Vedanın Mecbur Kalmış Çığlıkları
Maral, adını denizlerin ortasında bir başına, güzelliğini kimsenin farkedemediği bir deniz kızından almış gibi duran ve her bir konuşmamızda biricikliğinden sadece beni faydalandıran en sevdiğim, en değerlimin adıdır. Kelimelerimi zulalayıp ona doğru saçtığım, yüzünün güldüğü ya da gülmesi gerektiği her yerde var olmaya çalıştığım kişidir Maral. Evet senden bahsediyorum. Bütün manaların içinde olan senden bahsediyorum sana. Korkuluklardan atlayıp geldiğim, derinliklerden seni bulup çıkardığım, madenlerin içinde ve bir o kadar gökyüzündeki kartalların kanatlarının güzelliğine baktığımda gördüğüm şeysin sen. Neredesin. Yazılarımda seni yazdım. Görmediğim kaşlarını tasvir ettim. Gözlerine renkler yerleştirdim. Kulaklarına şekil verdim. Fakat gerçekte bunları hiç ama hiç görmemiştim. Fakat bunlar ne kadar önemli ki Maral. Ruhunun ruhumla temas ettiği yüzeyde seni bir şekile sokmuşum ya da sokmamışım ne kadar önemli ki. Denizlerde dalgalar var. Kıyıda çiftler el ele tutuşmuşlar. Ben ise senin gülerken ki şekline ağız hareketlendirmeleri ekleyip simana gülme şekli ekliyor olabilme hakkına sahip olabiliyorum sadece. Elini tutmayı hayal edip, elini tutarken yanaklarını düşlerimde kırmızıya boyuyorum. Bazen de yanyana uyuduğumuzu hayal edip, sabah erken kalkıp hazırladığım kahvaltı sonrası sen uyanana kadar sağa sola hafifleşen uyku içerisindeki gitgellerini izliyorum. Maral benim en derin yaramdır diye yazsın tarih kitapları. Bugün derinlemesine betimlemeler yok. Bugün ben en sevdiğimden ayrılıyorum. Bugün ben öksüz kalan yetimim artık. Maral benim hayallerimin meleği olarak kalır mısın? Maral vardı, hala var. Ama artık hayallerimin yansımalarından haberdar olmayacak. Maral, adına yazdığım her bir yazıda var olan, adını doğrudan yazmaktan en çekindiğim güzelliğimdi benim. Şehirlerarası Otobüse biniyorum. Otobüse para veriyorum. Şoföre, Maralı görmenin bedeli neden bu kadar düşükmüş deyip kızıyorum. Şoför bana tuhaf tuhaf bakıyor. Ben şoföre nasıl sevgilimi tanımaz diye tuhaf tuhaf bakıyorum. Marala kavuşacağım. Maralın yanına gidiyorum. Maral bana geliyor gibi hissediyorum. Bindiğim otobüs her bir hızlanışında uçacak gibi hissediyorum. Yoldaki şeritler, Marala gidilmek icin çizilmiş gibi hissediyorum. Uzaklarda evlerin ışıkları, Yıldızlar dans ediyorlar. Uzakta tam olarak seçilemeyen ışıklardan hangisinin Maralın odasını ışıttığını merak ediyorum. Maral bana bakıyor gibi hissediyorum. Geçtiğim tüm evlerde Maral olabilir diye her birine el sallıyorum. Her yerden kavuşmamız için kutlamalar yapılıyor gibi hissediyorum. Lambanın farlarının yoldaki yansımasında yüzünü görüyorum sevdiğimin. Maral ben geliyorum. En güzel kıyafetlerimi giydim. Kolumda saatim, parmağımda gelecekte seninle beraber takmak istediğim yüzük ve normalde giymediğim en güzel gömleğim. Sana olamayacağım layıklığı şıklığımla kapatmaya çalıştığımı belli edercesine yürümeye çalışıyorum. Kızlar bana bakıyormuş da ben meleğe bakıyormuşum havası veriyorum bakışlarımla her yere. Sonra mola veriyoruz. Marala kavuşma molası. Nefes alıp heyecanımı dindirmeye çalışma molası. Şoförün molasını daha kısa tutması için dua ediyorum. Namaz kılıyorum dua ediyorum. Allah'ım, Maralı bana nasip eder misin diyorum. Korkuyorum. Daha önce görmediğim bir kızın hayaline dayanamazken gerçeğinde ne hale girerim diyorum. Maral diyorum, adını tarih kitaplarında vücudunun her bir kıvrımından anlatılması gereken kadın diyorum. Maral diyorum, Maral. Bazen adına uzun cümleler kurmam gerektiği yerde sadece adından söz edip duruluyorum. Hırsım yok. Bedenime kefen giymişim. Seni bekliyorum bir ölünün teslimiyetinde. Bildiğim tüm hakikatlerden vazgeçmişim. Hakikat senmişsin gibi. Fakat sana da tapmıyorum ki. Sen zaten hakikati kendi üzerinde taşıyormuş gibi bir bakış fırlatıyor gibisin bana. Otobüsteyim sana geliyorum. Kokunu duyumsuyor gibi oluyorum. Rengarenk erguvanlar açılıyor ruhumun filizlerinde. Ağaçlardaki tırtıllar büyüyüp kelebek oluyor adını duyduklarında. Şahinlerle dans ediyor yılanlar gökyüzünde. Dünyadaki popülasyon zinciri düzeliyor. Küresel ısınma yok oluyor. Mesafeler mümkün oluyor sen oluyorsun sen doluyorsun her yere. Maral ben geliyorum biliyor musun? Engelledin ama biliyorum ben gelince mutlu olacaksın. Maral beni seviyor. Çünkü benim ona olan sevgimi görüyor. Maral diyorum sürekli. Her an ayrılmaya potansiyelli bir halde yaşadığımız için sürekli adını anarak gidişini durdurmaya çalışıyor gibiyim ama dur. Dur Maral. Gitme. Yoldayım geliyorum ben. Ben geliyorum. Onur. Adımı unuttuğum yerde muavinin seslenmesiyle hatırladığım adımı. Korkularımı ardımda bırakıp sana geliyorum. Geliyorum ben. Olduğun yerde kal. Seni kokundan bulmaya geliyorum. Manolyalar almaya geliyorum, sardunyalar almaya. Gökyüzünde güvercinler seçip onlara bizim adımızı verip çiftleştirmeye geliyorum. Maral benim en utanç verici bakışlarımın sebebi. Maral benim kapanmayan yaram. Maral benim denizin dibinde gözyaşlarını akıtırken kimsenin görmediği yengeç gibi yaşarken önüme çıkan ruh ikizim. Ah çok heyecanlıyım. Çok heyecanlıyım biliyor musun Maral, Ben geldim. İstanbuldayım. Kokunu duyumsuyorum rüzgarın geliyor burnuma. Alıp kapsülle kapatmak istiyorum aldığım her nefesi. Neredesin sevgilim ben geldim. Ben geldim dağınık cümleler içinde. Elbiselerim ise tertemiz. Bana sarıldığında üzerin kirlenmesin isterim. Hırsım yok, ismim yok, meteliksizim. Son kuruşumla geldim seni görmeye. Para desen sen sonrası hayattan koptuğum için nedir bilmem. Seni bilirim. Sen bilirim başka bir şey bilmem. Her şey gökkuşağına döner senin olduğun her yerde. Sonra düşünürüm senin olduğun yerlerdeki insanlar ne kadar şanslıymış diye. Düşünsene Maral. Senin olduğun şehirde yaşıyorlar. Senin olduğun evde yaşıyorlar. Senin olduğun odada yaşayan bir ablan var. Kıskanmamak elde değil. Maral dedim, bir feribotun içindeki havanın öz kaynağı. Maral, evrende açıklanamayan sırların düğümünün çözüldüğü yer. Maral hayatın anlamı. Maral beynimin huzuru. Maral ruhumun ab-ı hayatı. Maral sığınağım. Maral sessizliğin sesi. Maral sesinde kendimi dinlendirdiğim. Geliyorum. Geliyorum yanına. Kollarını açıp beni karşılaman için sabırsızlanırcasına geliyorum. Üzerim tertemiz. En güzel elbiselerimi giymişim. Korkum yok, korkularımdan sıyrılmışım. Cesaretim sonsuz. Hayatın her yönünden korkan bu çocuk, sen sonrası korkusuz bir madalyona dönüştü. Maral, beni prens yapan kadın. Maral ben geldim onur. İlk günden beri sana olan sadakatinde ve dürüstlüğünde bir değişiklik oluşturmamış sevgilin. Ellerini hazırlar mısın bana? Ellerini tutabilir miyim? Geldiğimde ilk sarılalım ama olur mu böyle bitmemecesine sürsün. Hatta istersen kalabalıkta da olabilir bu durum. Gösterişten değil, kaygısızlıktan. Korkmaya ne gerek var biz dünyada yaşamıyoruz ki sevgilim. Biz göklerde uçan turnaların başkanlarıyız artık. Maral sana sarılırsam doğrudan başka dünyaya ışınlanır mıyız acaba? Bence sırf bu yüzden bana sarılmalısın. Maral kokunu da merak ediyorum biliyor musun? Kokunu. Bu kadar zamandır konuşmamıza rağmen alamadığım kokunu. Maral dedim. Duy beni. Her yerden engel olsa da sesimi duy. Duymak istersen denizin kıyısında çektiğin taşın altında da beni duyabilirsin biliyorsun değil mi? Maral beni duy ben geldim. Okulunun önündeyim. Dersine gir olur mu? Sevgilin geldi gelirsin bilirim. Bilirim benim geldiğimi bilirsin sen. Sen benim geldigimi bilirsen dayanamazsın biliyorum. Ve biliyorum aynı gökyüzü altında aynı güneşin bizi ısıtmak icin sabırsızlıkla beklediğini. Hava bugün diğer günlerden çok daha farklı öyle değil mi? Her zamanki gibi soğuk olsa bile bir nazenin koku sarmış her yeri. Ben kalkmışım otobüsten indiğimden beridir uyumadan bu kokunun sarhoşu olup durmuşum bu kocaman şehrin her yerinde. Ve seni arıyorum. Seni arıyorum Şafak vakti ağaran güneşin ve yapraklardaki çiy tanelerinin ışıltısında. Allah'ım kafayı yiyeceğim. Allah'ım ben böyle hayal etmemiştim. Otobüsteyken elimde not defteri, Maralla konuşurken kullanacağım kelimeleri düşünüyordum. Bana soracağı sorulara nasıl cevap verebileceğimi. Korkularımdan sıyrılıp artık cesurca onu taşımaya çalışacağımı. Ruhunda bana da yer ayırıp en güzel yerinde beraber yaşamayı talep edecektim. Maral yok Allah'ım. Ama kokusu o kadar yakından geliyor ki. Elimi uzatsam dokunacak gibiyim. Gözlerim mi onun parlaklığı karşısında yok oldu acaba? Ya da acaba billurlaşıp görünmez mi oldu Maral ki gözüme görünmüyor. Marallllll nerdesin? Bağırıyorum ama sanki bağırmamı benden başka kimseler duymuyor. İnsanların onun olduğu muhitte ne kadar mutlu olduklarını düşünüyorum etrafa bakınıyorum. Ben hariç civarımdaki herkesi çok şanslı buluyorum. Hava soğuk ama ben donmuyorum. Çünkü Maralı bekliyorum. Maral gelecek. O gelecek. Çünkü geleceğimi biliyor. Beni kırmaz o. Hayallerimin temas edeceği bir düzleme sirayet etmesi için bana eşlik eder o. Maral, ruhuna ruhumu kattığım. Gelmediği her an yokluğa karıştığım. Yerimi kaybetmeye başlıyorum. Gözlerim kararıyor ama hala ayakta durmaya çalışıyorum. Kuşlara bakıyorum. Ne güzel uçuyorlar Allah'ım. Allah'ım Maral ne güzel. Gördüğüm her yerde onun bendeki etkisinin yansımaları görünüyor sanki. Sağda ve solda dizili dükkan sahipleri, cennet meyveleri satan bezirganlara dönüşüyor gözümde. Kuşlar, zümrüdü anka oluyorlar. Bütün insanlar, Maralın olduğu sokaktan geçerken bayram elbiselerini giymişler gibi hissediyorum. Maral benim en güzel varlığım. Maral benim canımın içi. Sıradan cümlelerle bile onu ifade ederken edebileşen mitolojik kahramanım. Gelmedi. Maral gelmedi. Üstelik de benim geleceğimi biliyor. Maral geleceğimi biliyor ve gelmedi. Kabullenemiyorum. Sorunlarımız olabilir. Mesafeler olabilir. Hisler zamanla değişebilir. Ama sarılmak, ama hayallerin temas edilebilir olabilme ihtimali. Ah gelmedi. Maral gelmedi. İçimde uçurduğum bütün güvercinlerin infazını verdim. İçimde yarasalardan oluşan bir uğultu var. Korkuyorum maral. Neredesin. Gelmedin. Gelmedin ve sana haber ulastırabileceğim her yeri yok ettin. Çevremdeki herkes bana histerik bir vaka gibi bakıyor Maral. Maral oysa ben seni seviyorum. Seni seviyorum diyememek, desem de görememek ne kadar kötü biliyor musun? Maral beni özleyecek misin? Biliyor musun özlemin kısa sürer bence. Görmediğin bir aşkı büyük bir hasretle anabileceğini düşünemiyorum. Ah neler saçmalıyorum. Gelmediysen olmamış olduğumu göremedim. Göremedim senin ağacının kırılması gereken dalı olduğumu. Maral, beni senden kopardın. Solucanlar konuyor dallarımın her yerine. Ağzıma burnuma kötü kokular geliyor. Zamanla üzerime toprak doluşuyor nefes alamıyorum. Nefes alamıyorum yokluğun karşısında. Sesini bakışlarınla beraber görememenin sancısını yaşıyorum. Gülerken çenenin nasıl oynadığını çok merak ediyorum mesela. Bakışların yandan nasıl görünüyor acaba. Ah utanıyorum. Utanıyorum sana uygun olmayan pozisyonlardaki duruşlarımızın hayalini sormaya. Her şey belirli bir tertipte olmak zorunda değil lütfen bana kızma. Maral sesin diyorum. Şu boğazdan geçen sulardan daha güzel geliyordu kulağıma. Ağlarken ise bozuk bir radyodan daha kötü. Sen ağlama olur mu? Gerekirse tüm çağlayanları, nehirleri senin ruhuna doğru akıtırım huzurun bozulmasın diye. Maral seni görmedim ya, üzerim aniden kirlendi biliyor musun? Yüzümden düşen tebessüm toprağa saplanan bir kılıç gibi yapıştı. İmparatorluklarımı kaybettim. Budalayım artık ben. Ben seni görmeyi haketmiyormuşum. Sesimi bakışlarınla görmem yasakmış. Ayak bastığın sokaklara adım atamazmışım. Ya da mesela senin yürürken kıvranan vücudunu seyretmenin hazzını tadamazmışım. Sana şiir okumam yasakmış. Film izleyemezmişiz biz. Ellerini tutamazmışım. Tuttuğum elini öpemezmişim. Olduğun yerdeki havayı soluyamazmışım. En çok da neyi anladım biliyor musun? Sana uzaktayken uzak olduğumu sanarken, aslında sana en yakın olduğumda beni en uzağında tuttuğunu anladım. Seni görmek bana yasakmış. Bana yasaklamışsın seni görmemi. Buluşmamız imkansızmış ben kahraman olmaya ant içmişken. Neferleri olmayan kral gibi hissediyorum kendimi donumu indirmişler. Üryan kalmışım utanıyorum. Sen gelmedin ya. Sen bana gelmedin ya. İşte ben o gün kalbimi de orada bırakıp ruhsuz ve nefessiz geri dönmenin sancısını yaşadım. Neye üzülüyorum biliyor musun sevgilim? Artık gördüğüm her nesneyi bembeyaz görmeye üzülüyorum. Seninle anlamlı olan her şey anlamsızlaşıyor. Mesela bindiğim otobüste gördüğüm her şey geri dönüş otobüsünde bembeyaz artık. Yol yok bembeyaz. Oturduğum koltuk bembeyaz. Yemek yiyorum bembeyaz. Tadı tuzu yok değil bembeyaz direkt. Gözlerim kör değil ama eşya vasfını kaybetmiş. Benimle konuşan insanları görmüyorum. Kim dostum kim düşmanım umrumda değil. Havada koku yok biliyor musun? Hangi şehirdeyim belli değil. Otobüs hareket ediyor mu belli değil. Maral odamdaki biblolar nerede bilmiyorum oda bembeyaz. Maral sitedeyim şu an ve site bembeyaz. Neredeyim maral. Neredeyim. Suları duyumsayamıyorum. Ruhum yok. Kayboldum. Ama bana acıma. Bana acıma Maral. Kimse suçlu değil. Kimse kimseyi yargılayamaz bu dünyada. Herkes özgür seçimlerinde. Ama yine de o gün gelmedin ya sen. Dünyam kararmadı benim bembeyaz oldu bunu söylemek istiyorum. Hiçbir şeyi göremiyorum. Ruhumda eşyalar kategoriye ayrılmıyor. Ha iskemleye oturmuşum ha dünyanın en güzel kanepesine. Espriye mi gülünür ölüme mi bilmiyorum. Sen gelmedin ya Maral. Ben iki kişilik kalp çarpıntısını orada tüketip durdurdum kalbimi. Neredeyse insanlar anıt duvarı diye seni beklediğim yerde dilekler tutacaklar. Ama sen gelmedin sevgilim. Ruhumdaki sarmaşıkları yakan bir çakmak gibi geçip gitti o gün. Artık bir manası kalmadı gibi hiçbir şeyin. Eskiden de yalnızdım ben biliyor musun? Yalnızlığımı senin uğrunda yok etmiştim. Pişman değilim lakin gökkuşağını gördükten sonra eski halime dönmekte zorlanıyorum. Sorunları boşverelim sadece senden bahsediyorum. Geçen güzel günlerden. Ama yine de içim çok acıyor biliyor musun? Aşkta haklılığın bir önemi yoktur sevgilim. Aşkta haklı ya da haksızım ne farkeder ya da sen haklısın neyi değiştirir. Zaten hırstan sıyrılmak değil midir gerçek sevgi? Her ne olursa olsun sen gelmedin ya, anılar yıkıldı ve altında kaldım. Daha da kötüsü de ne biliyor musun? Kelime bile, anlam bile bir yerden sonra yitiriliyor. Anne babanın ölümüne bile alışıldığı bir dünyada beni unutmama durumunun olmayacağını biliyorum. Ya da ben, ağlamalarım sızlamalarımın ardında bir gün seni unutmuş olmanın yıkımını taşıyacağım. Belki de pişman olacaksın beni tanıdığın güne. Diyeceksin ki Onur olmasaydı okulum uzamamış olurdu-ben bir sey yapmamış olsam da-. Diyeceksin ki daha cok gülebilirdim o zamanlar belki. Ya da zamanında sözleriyle beni kandırmaya çalışan bir cambaz diyeceksin, başka vasfı olmayan. Ya da diyeceksin ki öyle bir isim hatırlıyor gibiyim ama emin değilim diyeceksin benim için. Mana bile eskiyor sevgilim. Belki bu yazıyı ilk okuduğunda pişman olup ağlayacaksın. İkincisinde hüzünleneceksin sadece. Üçüncüsünde etki etmemeye başlayacak cümlelere alışacaksın. Ruhumdan yazmış olsam bile senin benim değişmeme engel olamayacak zaman. Bir zamanlar yanıp tutuşan sevgililer yok olacaklar zamanın kırbacında. Sonra ara ara aklına geleceğim. Ara ara aklıma geleceksin. Düzenini bozacağım bazen. Sonra alışacaksın. Bensiz olan hayatına alışacaksın. Çünkü her iyiden daha iyi var bu dünyada, her kötüden daha kötüsü olduğu gibi. Benden iyilerini de bulacaksın. Seni mutlu edecekler. Ben ise olduğum yerde seni izleyeceğim ses çıkarmadan. Ses versen bana karşılık vermeyeceğim. Sessizce susacağım. Sonra ben de yorulacağım. Beni istemeyişine hayıflanacağım. Üzüleceğim en değerlimin bir başkasıyla olabilmesi karşısında. Hesaplarımı kapatmalıyım. Yok olmalıyım bu yüzden. Seni görmemeliyim. Yabani otlarla sarmalamalıyım her yerimi. Kapanımda ve hayalimde seninle kalmalıyım. Sadece sen ve benim olduğu bir dünya tasarlamalıyım gene. Hayallerle avunmaya çalışmalıyım. Onlar yetmeyince kendimi kemirmeye başlamalıyım ama genede gelmemeliyim. Kendimi terkedildiğim yere yüzsüzce geri gelmiş halde göstermemeliyim. Hayır bunu yapamam. Ben ruhumu ve varlığımın her zerresini orada rüzgara teslim ettim. Dönemem. Dönemem benim sevgilim. Çünkü artık her yer bembeyaz. Benim için fedakarlık yapıp bana karşı tam cesaretini topladığını hiç görmeyeceğim. Hayır, seni suçlamıyorum ama gene de ben o gün orada ruhumu bıraktım sevgilim. Şerit şerit yollar geçtim. Yanına geldim. Yanına geldim senin ışığın o evlerden hangisindeymis bulmaya geldim. Artık bembeyazım. Bembeyaz. Hiçbir şey görünmüyor Maral. Hava açık mı kapalı mı? Beni öldürmeye gelen şey akrep mi karınca mı? Güneş mi Ay mı bu? İnsanların kahkahaları geliyor düğünde miyim cenazede mi? Neredeyim ben? Uçan kuş mu hayallerim mi? Allah'ım neden her yer bembeyaz? Yoksa kuğular sonsuza kadar sürecek ayrılığın şarkısını mı söylüyorlar? ONUR DEĞER
·
1.497 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.