Gönderi

Eş’arî Okulu mensupları, aklın bağımsızlığını veya diğer bir deyişle aklın bağımsız olduğu hususların varlığını kabul etmedikleri ve Mu’tezile’nin, insan aklının, Şeriat’in yol göstericiliğine ihtiyaç duymaksızın “hüsn’ü ve kubh”ü, yapılması gerekeni ve yapılmaması gerekeni kavrayacağı gö- rüşünü eleştirip yanlış saydıkları ve genel olarak “adl nedir?”, “zulüm nedir?”, “iyi nedir?”, “yakışıksız olan nedir?” gibi soruların tümünün Şeriat’in dilinden alınıp öğrenilmesi gerektiğini ileri sürdükleri, bu gibi meselelerde İslâmî rivayet ve geleneğe (sünnet-i İslâmî) tâbi olmak ge- rektiğini savundukları için, kendilerine “Ehl-i Sünnet” veya “Ehl-i Hadis” adını verdiler. Böylece Eş’arî Okulu bu ad sayesinde kendisine halk içinde sağlam bir toplumsal dayanak, temel sağlamış oldular. Böylece, Mu’tezile ve Eşaire (Eş’arî Okulu) arasındaki fark, aklın bağımsız olabildiği husus- ları (müstakillat-ı akliyye) kabul etme veya etmemeden ibaret iken, halk çoğunluğunun gözünde “sünnet” ve “hadis”i kabul edip etmeme farkı şeklinde görünmekte idi. Ya da aklın ve sünnetin birbirine karşıt olduğu sanısını uyandırıyor, bu sebeple de Eşaire’nin toplumsal temeli güçleni- yor, Mu’tezile’nin temeli ise zayıflıyordu. Mu’tezile asla sünneti değersiz görmüyor, ilgisiz kalmıyordu. Ne var ki Eşaire’nin kendilerine bu adı seçmeleri ve Mu’tezile’yi karşılarına almaları, Mu’tezile’nin faka bastırılması demek oldu. Şüphesiz bu durum Mu’tezile’nin İslâm’ın üçüncü yüzyılının başlarında halk çoğunluğu ta- rafından benimsenmemesinde önemli rol oynadı. İş o hâle geldi ki bazı Şarkıyatçılar da bilerek veya bilmeyerek Mu’tezile’yi “Sünnete karşı olan aydın düşünceliler” olarak nitelediler. Ancak, konuya vakıf olanlar bilirler ki Mu’tezile ile Eşaire arasındaki farkın, onların İslâm’a bağlılık derecesi ile hiçbir ilişkisi yoktur. Aslında uygulamada Mu’tezile; İslâm söz konusu olduğunda Eş’arîler’den daha duyarlı, daha bağlı, daha fedakâr idiler. Adl-i ilahi Murtaza Mutahhari
·
37 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.