Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

239 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
26 saatte okudu
ahh zaman... Sen tam olarak nesin?
Amat, sen gerçek misin yoksa arap imam'ın kahvesinde anlatılan ilginç bir masal mı? Yazar, bildiğiniz gibi bir felsefe tarihçisi. Romanlarında da alanıyla ilgili pek çok bilginin kırıntısı var haliyle. İlk romanı puslu kıtalar atlası'ndaki gibi bizi yine masalla karışık, felsefeyle bulanık, mizahla harmanlanmış enfes bir yolculuğa çıkarıyor. Zamanın döngüselliği üzerine yazılmış bu romanı ilk baskısından taze taze okumuştum ama bu ikinci okuyuşumda taşlar yerine oturdu:) Kurgunun mitoloji ile kesiştiği bu romandan bazı çıkarımlar yapmak isterim. Spoiler istmeyenler burdan sonrasını okumayabilirler. Roman, gemiye davetsizce giren deli marangoz ile başlıyor. Sonradan bu marangoz Nuh ustanın amat adlı gemiyi inşa eden kişi olduğunu anlıyoruz. Evet amat bir gemi ama nasıl bir gemi? Tamamı meşe ağacından mamul bir kalyon. Tam 247 meşe ağacından yapılmış, içinde tuhaf ve gizemli olayların yaşandığı 247 mürettebatlı bir gemi bu. Yıllar evvel bit deniz kazasında vefat eden 247 denizcinin mezarlarında büyüyen meşe ağaçlarından yapılan bu gemi, aslında dünyanın ta kendisi. Evet, amat, metaforik olarak dünyayı temsil ediyor. Geminin kaptanı Diyavol Paşa, bir çeşit tanrı. Bu lanetli dünyanın idarecisi. Ancak kendisinin de bir laneti var: ölümsüz biri o. Ölümsüz olduğu için çok şey görmüş ve unutmak için de özel bir içki içiyor. Belki de ölümsüz olduğunu unutmak için içiyor. Ama o lanetten kurtulmak istediği kesin. Başa dönersek, amat'ın navarin açıklarına gitmek üzere konstantiniyye'den hareket ettiğini öğreniyoruz karakterlerin birinden. Görevi, haftalar önce Osmanlı donanmasına ait iki kadırgayı batıran siyah sancaklı bir düşman gemisinin izini sürmek... navarin dolaylarına gidene kadar yaşananlar da son derece ilginç fakat asıl düğümün koptuğu yer navarin'de amat'ın kaptanı diyavol paşa'nın emriyle gemiye siyah sancak çekilip Osmanlı'ya ait iki kadırganın batırılması... evet, lanetli amat meğerse zamanda döngüsel bir şekilde salınıp duran bir dünyaymış. Her döngüde muhtemelen aynı 247 mürettebatla fasit daireye sıkışmış bir dünya. Ancak gemide bir de yabancı var: Kırbaç Süleyman Reis. Diyavol Paşa'nın sözlerinden anladığımız kadarıyla, gemideki diğer herkes kendi rızasıyla gemiye gelmişken (ki bunun da kalü bela benzeri bir olayla meydana geldiğini anlıyoruz) bir tek Süleyman Reis görevlendirme ile geliyor. O nedenle kaptan ondan bir söz almak ihtiyacı duyuyor. Özgür iradesiyle bu gemiye girmeyi kabul ettiğini duymak istiyor. Kendisinin geminin kaptanı olduğunu bilmesi ve emrinden çıkmaması gerektiğinin sözünü aldıktan sonra onu gemiye kabul ediyor. Burada da yine dinler tarihinde anlatılan o mitolojik hikayelere bir gönderme yapıyor yazar. Zaten kitap baştan sona bu dinsel anlatıların benzer yansımaları ile dolu. Bu da bağdaştırma yaparak keyifli bir okuma imkanı sunuyor. Detaylıca anlatmaya gerek görmüyorum. Kadim felsefe tarihinde, ölümsüzlük ve zamanın döngüselliği üzerine yazılmış metinlerden ve bir ölçüde de bizdeki Reşat Ekrem Koçu'nun anlattığı menkıbelerden yararlanarak hazırlanmış nadide bir eser bu. Kimbilir yazar o denizcilik terimlerini ve savaş sahnelerini anlatırken kaç kitap okumuş, kaç gece çalışmıştır. Ortada büyük bir emek ve keyifle okunmayı bekleyen bir kitap var. Okumayı düşünenler elini çabuk tutsun, kendilerini bu ziyafetten mahrum bırakmasınlar... Keyifli okumalar...
Amat
Amatİhsan Oktay Anar · İletişim Yayınevi · 20215,5bin okunma
·
206 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.