Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

240 syf.
·
Puan vermedi
·
19 günde okudu
Merhaba siz güzel insanlar, Yazarı ilk defa okuyup vay be diyeceğim konuları buradan idrak etmek hiç de kolay olmadı benim için. Sevgili Arsız Ölüm, birçok farklı noktadan toplumsal cinsiyet rollerinin hangi bireylerle nasıl ilişkilendirildiğini gözler önüne sermektedir. Latife Tekin’in bu kitabı, bütün bu toplumsal cinsiyet rollerini, kadınlık erkeklik durumlarını romandaki karakterlerin çeşitli karşılaşmalarından yola çıkarak analiz etme ve sorgulama gücüne sahiptir. Tekin’in romanının başarısı ise kahramanların cinsiyet rollerini okuyucunun gözüne sokmadan, daha çok aralarındaki ilişki biçimleri üzerinden anlatmasında yatar. Bu, romanı sıkıcı ve didaktik bir üsluptan kurtarırken okuyucuyu karakterlerin benimsediği ya da reddettiği toplumsal cinsiyet rolleri hakkında düşünmeye ve bunları sorgulamaya sevk eder. Roman boyunca, daha sonra adı Akçalı olacak olan, Alacüvek Köyü’nden şehre göç eden Atiye, Huvat ve çocuklarının yaşantılarına tanıklık edilir. Ailenin yaşayışı, inançları, duygu ve düşünceleri bireylerin yaşantıları özelinde anlatılır: “Sevgili Arsız Ölüm’de göç, mekân değiştirmeyle sınırlı değil; ölüm-yaşam zıtlığı, yoksulluk ve farklı bireysel temalara bağlanan içsel yolculuklar üzerinden de açıklanır.” Romanda karşımıza çıkan ilk karakter Alacüvek Köyü’nün Huvat’ıdır. Huvat, şehirde inşaat ve yapı işlerinde çalışarak geçimini sağlar. Köye her gelişindeyse, sobadan otobüse kadar varan, getirdiği türlü türlü aygıtlarla “modern dünya”yı köye taşır. Köylülerin heyecanlanmasını bekler, fakat köylüye göre bunlar gâvur icadından başka bir şey değildir. Köylüler, “modern ve rasyonel” akıl yerine ortak aklı tercih eden, cinlerle, perilerle akıl yürüten bir topluluk olarak sunulur. Atiye, Huvat’ın “modern dünya”dan getirdiği bir başka yeniliktir; şehirli kadındır. Romanda bu allı pullu, kıskanılan şehirli kadının zamanla köye, köyün gerekliliklerine ve köylünün ortak aklına uyumu gözler önüne serilir. Bu öyle bir hâl alır ki Atiye kendi kızı Dirmit’in cinli olduğunu düşünüp ona yaklaşmaktan korkan bir anne olarak karşımıza çıkar. Bu açıdan annenin köydeki toplumsallaşmasına da tanıklık ettiğimizi söyleyebiliriz. Huvat, oğulları Halit ve Seyit’le birlikte şehirde çalışmaya devam ederken köydeki Atiye’yi ve çocukları da yanlarına almaya karar verir. Göç eden ailenin şehirde karşılaştıkları yoksulluk, evin erkeklerinin işsizlik durumları üzerinden okuyucuya aktarılır. Huvat kendini dine vermiştir ve çalışmaz, Halit yaptığı hiçbir işte tutunamaz, Seyit ise yaşadığı sakatlıklar ve hastalıklarla sürekli çalışmaya ara vermek durumunda kalır. Evin geçimini sağlamaya çalışan anne Atiye ise bunun çözümünü Nuğber’i gizlice çalışmaya göndermekte bulur, çünkü evin “erkekleri” bunu asla kabul etmezler. Evin en küçük erkeği Mahmut da küçük yaşta okulu bırakıp çalışmak durumunda kalır. Evde okula devam eden tek kişi evin küçük kızı Dirmit’tir. Dirmit’in romandaki yeri önemlidir. Çünkü Dirmit birçok konuda karşı çıkış noktasıdır. Şiir yazmak isteyendir Dirmit, evden kaçıp sokaklarda dolaşmak isteyen, bekâretini neden koruması gerektiğini bilmek isteyendir. Roman boyunca bütün bunlar yaşanırken ailesini korumak için elinden tespihini düşürmeyen anne olarak karşımıza çıkan Atiye, ölümle defalarca burun buruna gelir ve her defasında Azrail’le pazarlığa oturur. Tamamlayamadığı sorumluluklarından bahseder, bunları tamamlayacak kadar vakit ister. Fakat en sonunda Azrail’le pazarlık sona erer, Atiye Azrail’e teslim olur. Toplumsal cinsiyet kavramı, biyolojik cinsiyetimizin ötesinde toplumsal olarak inşa edilen cinsiyet edinme sürecine dikkat çeker. Toplumsal olarak kadın olmak veya erkek olmak sahip olduğumuz biyolojik farklılıkların ötesindedir. Kadın olmak; güçsüz olmak, narin olmak, hassas olmak gibi birçok kodlamayı barındırırken erkek olmak; güçlü olmak veya duygularını göstermemek gibi kodlamalara sahiptir, çoğu zaman. Toplumsal cinsiyet rollerimiz doğduğumuz anda edindiğimiz bilgiler değildir. Bu roller, doğduğumuz gün giydiğimiz renklerin farklılaşması ile başlar. Daha sonra ise, süreç içerisinde erkeklerin ev geçindiren baba, kadınların ise evlenip çocuk doğurmakla yükümlü anne olmasıyla ve tüm bunların, gelecek kuşaklara da bu şekilde aktarılmasıyla sürekli öğretilen bir döngü hâlini alır. Toplumsal cinsiyet rolleri, bireyler tarafından sürekli öğrenilip öğretilirken, bunu kırmak bu sürecin farkına varmakla mümkündür. Bu da feminist hareketin ve kadın hakları savunucularının toplumsal cinsiyet rollerine dikkat çekmesi ile başlar. Toplumsal cinsiyet kavramı, biyolojik cinsiyetimizin ötesinde toplumsal olarak inşa edilen cinsiyet edinme sürecine dikkat çeker. Toplumsal olarak kadın olmak veya erkek olmak sahip olduğumuz biyolojik farklılıkların ötesindedir. Kadın olmak; güçsüz olmak, narin olmak, hassas olmak gibi birçok kodlamayı barındırırken erkek olmak; güçlü olmak veya duygularını göstermemek gibi kodlamalara sahiptir, çoğu zaman. Toplumsal cinsiyet rollerimiz doğduğumuz anda edindiğimiz bilgiler değildir. Bu roller, doğduğumuz gün giydiğimiz renklerin farklılaşması ile başlar. Daha sonra ise, süreç içerisinde erkeklerin ev geçindiren baba, kadınların ise evlenip çocuk doğurmakla yükümlü anne olmasıyla ve tüm bunların, gelecek kuşaklara da bu şekilde aktarılmasıyla sürekli öğretilen bir döngü hâlini alır. Toplumsal cinsiyet rolleri, bireyler tarafından sürekli öğrenilip öğretilirken, bunu kırmak bu sürecin farkına varmakla mümkündür. Bu da feminist hareketin ve kadın hakları savunucularının toplumsal cinsiyet rollerine dikkat çekmesi ile başlar. Kadın bir kitap yazmış ama bin konu içermektedir. Kitap o kadar güzel yazılmış ki Anadolu kadınları Anadolu erkekleri satırlarda görmek mümkün. Kesinlikle okumanızı önerdiğim kitaplardan biridir. Mesala şöyle bir replik geçiyor kitap da... ’Kızımı şiire bıraktım, bir oğlumu gitara, bir oğlumu şirketlerin başına, en büyük oğlumu da koynunda yatmaya kıyamadığı, yüzüne bakmaya doyamadığı karısına bıraktım, ben geldim mi diyeyim, lan!’ Ayrıca Atiye’nin çoğu konuda çıkarcı davrandığını ve birçok şeyi kendisine bir getirisi varsa kabul ettiğini söyleyebiliriz. Köydeyken şehre giden Huvat için sarılan muskalar işe yaramadığında ‘Muskaya da üfürüğe de inanmam artık’ demesi bunun bir göstergesidir. Ayrıca aynı düşünme tarzını yansıtarak Dirmit’e nazar değmemesi için diğer çocuklara bir şey öğretmemesi gerektiğini söyler. Birçok dini konuda da mistik anlayışlara sahip olan Atiye köyde babasının ölümünü rüyasında görmek gibi birçok anlamlandırılamayan olaylar yaşar, şehre taşındıklarında da falcılıkla ilgilenmeye başlar.
Sevgili Arsız Ölüm
Sevgili Arsız ÖlümLatife Tekin · İletişim Yayınevi · 20137,1bin okunma
·
156 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.