Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

302 syf.
5/10 puan verdi
·
11 günde okudu
Bazı kitaplar vardır; bir cümle için o kitabı başucu kitabı yaparsınız, bir de bunun tam tersine sebep olacak kitaplar: İşte onlardan biri Aydaki Kadın. Gerçi yazarın bitiremediği, müsveddelerin taranarak oluşturulduğu bir roman ama en sondaki roman planı, roman tamamlanmamış olsa bile içeriğinin değişmeyeceğini gösteriyor. O yüzden detaylı bir analize geçmeden evvel romanı nasıl puanladığımı yazayım. Yazarın nasıl anlattığı dışında romandaki hiçbir şeyi sevmedim. Açıkçası ne sevilecek bir karakter ne etkilenilecek bir olay vardı. Hatta karakterlerin de bana pek yabancı gelmemesinden ötürü puanımı çok bile vermiş olabileceğimi düşünüyorum da, işte içimdeki edebiyat öğretmeni puanı daha da düşürmeye el vermiyor. Gelelim kitabımıza. İlk olarak yayınevinin bu kitabı bu şekilde yayımlamasından ötürü onları kınıyorum. Bilmem kaç yıl İngilizce eğitimi alan bu millet İngilizceyi bile tam öğrenemezken Fransızca bilebileceğimizi nasıl düşünür, anlamış değilim. Kaldı ki bilmek zorunda da değiliz. Bir dipnot koymak çok mu zordu? Yoksa Fransızca bilen bir çalışanınız mı yoktu? O zaman da bir zahmet yardım alın. Hadi eski kelimeleri bilemediğimde sözlüğe bakayım da Fransızca kelime ve cümleleri ne yapayım? Hayret verici bir durum. Karakterleri özgün bulmadım demiştim. Şimdi ona değineyim. Hatırlarsanız Yakup Kadri'nin Sodom ve Gomore'sini okumuştum. Milli Mücadele'nin olduğu yıllarda İstanbul'daki ahlâksızlıkları, yozlaşmışlığı anlatıyor demiştim. Peki bundan bir 40-50 yıl sonra ne değişmiş İstanbul'da? İnanır mısınız, hiçbir şey. Bir değişiklik yok, bir eksiklik var. Mesela yabancı subaylar yok ama onlara ait eğlence anlayışı, yeme içme keyfi, müziği, kitapları var. Onca yıl geçmiş, pek bir şey değişmemiş. Hâlâ Batılılaşma hareketini bunlardan ibaret; kendini elit, çağdaş sanan bir toplum var. Ellerinde, Fransız-İngiliz viskisinin olduğu bardakları tokuşturarak biraz sanat biraz boş muhabbet yapan insanlar oturdukları yerden ülkeyi, köylüyü eleştiriyor. O kadar sinirlendim ki o sayfaları okurken ne hissettiğimi nasıl doğru anlatırımın derdine düştüm. Kimsenin içkisinde dansında değilim bu arada. Ama madem o kadar seviyorsunuz Fransız içkisini acaba biz nasıl üretirizin derdine mi düşseniz. Nedir size göre çağdaşlık da köylü çağdaş değil diyorsunuz. Biraz tarih biraz dönem romanları okuyan bilir, Anadolu savaştan sonra hem cahil hem yoksul bırakılmış.( Burayı açardım da konu dağılsın istemiyorum.) Madem ülkenizi o kadar düşünüyorsunuz acaba lafla değil de icraatla mı gösterseniz. Sodom ve Gomore'de savaşmayan, bağımsızlık mücadelesi için uğraşmayan tayfa şimdi yine karşımda eğlenip duruyor gibi geldi bana. Tanpınar'ın da pek çok yazar gibi her yere İstanbul'dan baktığını biliyorum ama acaba hiç mi kendi edebiyatından kalemler okumamış diye sormadan edemiyorum. Bu kitabın Sodom ve Gomore'den bir iki farkı var. O da bu kitabı daha üst görmeye sebep değil. Şimdi bana köylü de cahildi, onlar ne yapsın demeyin. Bu ülkeyi kuran da o insanlardı. İmkân sunulsa, onlar için de bir şeyler yapılsa köylü cahil kalmazdı ki zaten imkân olunca her şeyin ne kadar güzel olabildiğini vaktiyle köy enstitüleri gösterdi.(Yine konu dağılsın istemiyorum, uzatmayacağım.) Kısaca diyemiyorum ama işte Aydaki Kadın'daki karakterler bana zerre özgün gelmeyen tipler. Hepsi medeniyetleşmeyi kokteyl düzenleyip, tango-vals yaparak oturdukları yerden konuşmaktan ibaret sanıyor. Sanırım Tanpınar da öyle sanıyor ki hem bunu kurguda karakterler aracılığıyla hem de sondaki roman planlarında ifade ediyor. Zaten ne kadar taraflı bir yazar olduğunu 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi kitabından biliyordum, şaşırdığımı söyleyemeyeceğim. Bir romanın temel taşlarından biri olan karakterler benden hiç puan alamadı anlayacağınız. Bir de bu insanların yazarın gözlemlerinden oluştuğunu düşününce de insan başka şeyleri sorguluyor ya neyse. Evet, gelelim ne anlatıldığına. Aslında romanın olay örgüsü parça parça ve kopuk kopuk olduğu için bir şeylerin yarım kaldığını, anlatılmak istenen daha pek çok olay zinciri olduğunu anlıyorsunuz. Ama onlara tek tek baktığımızda etkilenilecek bir şey çıkmıyor. Olaylar sadece karakterlerin nasıl bir araya geldiğini ve geleceklerini gösteren taşlar. Onlardan en görkemlisi sanırım Leyla'nın düzenlediği kokteyl. Pek çok karakteri de orada görüyoruz zaten. Ama o kokteyl de işte dediğim gibi bana pek yabancı gelmedi. Latin Amerika dizisi izliyormuşum gibi geldi. Ya da bahsettiğim kitapta da olan balolar gibi. İsimlerinden başka hiçbir söz ve davranışları bana bu karakterler Türk'tür emaresi vermedi. Okurken dediğim sebeplere sinirlenmemin dışında sıkıldım. Sanki hep benzer olaylar anlatılmış. Tamamlanmış olsa ben bir dönem romanı okuyacağımı düşünürdüm. Ama onun için de yazarın çevresi haricinde de karakterler anlatmalı diye düşünürüm. Tabii en önemlisi hangi tarafta durduğunu göstermeyerek anlatıyor olmak. Yazar bu konuda son derece başarısız. Keşke kendince sosyal, siyasi bir şeyler anlatmak istiyoruma girmek yerine Leyla'nın âşıklarını anlatıp en sonunda hangisiyle olacağını kurgulasaymış yalnızca. O zaman anlattıkları belki ilgimi çekerdi. Bir ara kitabı yarım mı bıraksam dediğim oldu. Ama sırf bu yorumu yazabilmek için kitabı yarım bırakmadım. Belki sonlara doğru bir şeyler değişiyordur da yazarın yazmaya ömrü yetmemiştir diye de merak etmek istemedim. Son derece hayal kırıklığına uğradım. Tanpınar'ın kalemini bilen nasıl anlatıyor kısmını tahmin ediyordur. Bu romanı yazarla tanışmamış bir okura önermek istemem. Çünkü yazarın nasıl anlattığı, bu kitabı okutan tek unsur bana göre. Yine de yazarla tanışmak için bu kitabı seçip seçmemek size kalmış.
Aydaki Kadın
Aydaki Kadın
Ahmet Hamdi Tanpınar
Ahmet Hamdi Tanpınar
Aydaki Kadın
Aydaki KadınAhmet Hamdi Tanpınar · Dergah Yayınları · 2015919 okunma
·
612 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.