Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

·
Puan vermedi
Güzel olan da farklı olan değil midir her zaman?
Hiç ölmek istediniz mi? Birtakım sorunlarla baş edemeyip yahut sıkılıp “Yeter” dediğiniz zamanlarınız oldu mu? Hiç “Durdurun dünyayı inecek var!” diye haykırdınız mı? Yaşam ve ölüm arasında ince bir çizgi vardır. Bana öyle geliyor ki intihar eden insanların bile yaşamak için minicik de olsa bir arzusu vardır. Hayatın yükünü kaldıramamıştır, günlük sorunlar, stresler bezdirmiştir ruhunu, farklı bir şeyler arıyordur belki; ya da her gününün aynı geçmesi onun hayatını anlamsızlaştırmıştır. Umutları sönmüştür ve o umutların küllerinden yeniden doğabileceğini düşünebilecek zamanı olmamıştır. Kim bilir? Hayatta şikâyet ettiğimiz -haklı haksız fark etmez- o kadar çok şey var ki: Trafik, faturalar, zamlar, iş stresi, yahut sınav stresi, yaşadığımız sorunlar, sevgisizlik, parasızlık ve hatta kendimiz! Belki de en çok kendimizden şikayetçiyiz bu hayatta! Her gün cevap aranılan “Ne pişirsem?” sorusu bile çoğu kadın için başlı başına stres kaynağı. Anlamadığımız nokta şu: her gün boğuştuğumuz bütün bu sorular hayatın bir parçası. Hayat tam olarak böyle bir şey ve biz bunları, hatta daha fazlasını -mutluluklarımızın yanında acılarımızı, üzüntülerimizi de- kabullenmeliyiz. Sürekli bir mutluluk içinde yaşasaydık bile sıkılırdık ve belki de bir çoğumuz ölmek isterdik diye düşünüyorum. Çünkü biz insanoğluyuz ve mutluluktan bile sıkılırız! Anlayacağınız savaşmadan yaşamak diye bir şey yok! Mücadele, hareket lazım bu hayata. Ne yazık ki bir köşeye çekilip suya sabuna dokunmadan yaşamak söz konusu değil! Hayat zor olabilir, bazen insanın yükü ağırlaşabilir yahut yük aynı kalsa bile insan bir zaman sonra taşımakta zorlanabilir ama yapmalıyız! Bu yükü taşımalıyız! Yaşama bir şekilde bağlanmalıyız. Her günü son günümüzmüş gibi yaşamayı başarabilsek keşke… İşte bu canım kitap bize yaşam ve ölüm arasındaki o incecik çizgiyi gösteriyor. Yaşam mücadelesi vermemizi öğütlüyor: “Bazı insanlar neden doğaya aykırı davranırlar? Ne olursa olsun yaşama savaşı vermektir doğal olan.” Veronika, her günün aynı olmasından, hayatın tekdüzeliğinden sıkılır ve hap içerek intihar eder. Lakin gözlerini bir akıl hastanesinde açar. Başarısızlığına üzülürken beş gün sonra öleceğini öğrenerek sevinir. Lakin bu süreçte içinde yükselen yaşama isteğiyle savaşmak zorundadır. Arzuladığı ölüme bu kadar yakın olan Veronika kendini tanımaya ve sevmeye başlar: “O hapları aldığımda nefret ettiğim birini öldürmeye çalışıyordum. İçimde başka, sevebileceğim Veronika'lar olduğunu bilmiyordum.” Ve bir gün “Her gün her gece binlerce ölüm yaşıyorum, birinizin bile şu kadarcık umrunda değilim.” Diye haykırır acıyla. Öleceğimiz günü bilseydik çok farklı, korkusuz bir insan olurduk sanırım. “Kim ne der,” diye düşünmeden ve hiçbir şeyi ertelemeden yaşardık hayatı. Zamanın değerini bilirdik. Ölüyoruz sonuçta değil mi? “Ölüyordu işte, yaşamını her zaman sınırlamış olan korku ve önyargıları beslemeyi sürdürmenin ne anlamı vardı?” Ölümü bir kenara bırakıp işin delilik kısmına bir göz atalım bide. Nedir bu delilik? Nasıl bir şeydir? Bırakalım bu soruya da yazar cevap versin: "Deli olmak, düşüncelerini iletmekten âciz olmak demek. Sanki yabancı bir ülkedesin, çevrede olan biten her şeyi görüyor, anlıyorsun, ama istediğini anlatmaktan, dolayısıyla da yardım bulmaktan umutsuzsun, çünkü orada konuşulan dili bilmiyor, anlamıyorsun." "Hepimiz hissetmişizdir bunu." "Hepimiz şu ya da bu biçimde deliyiz zaten." Kitabı okuduğum zaman deli olmak istedim. Öyle konforlu bir şey ki bu delilik, insan o özgürlüğe kavuşmak istiyor. Bir delinin özgürlüğüne! “... herkes onu deli sandığı için o da her istediğini söylemekte her istediğini yapmakta özgürdür.” Son olarak farklılık konusuna da değinmek istiyorum. Herkesten farklı olmak kötü bir şey midir? Herkes gibi olamamak bir sorun mu yoksa bir lütuf mudur? Kitapta geçen şu soru üzerinde düşünmeye değer bence: “İnsanlar farklı olmaktan neden bu kadar korkarlar?” Bu sorunun cevabı da basit aslında. Toplum farklı olanı dışlar. Ve insan aslında farklı olmaktan değil, dışlanmaktan korkar diye düşünüyorum. Yalnızlığı sevse bile bir yanı yalnızlıktan korkar insanın. Belki de toplumun dışlamasına gerek kalmadan farklılıkların seni insanlardan uzaklaştırır. Onlarla olmak istemez ama kendini mecbur hissedersin. Ama özüne baktığında güzel olan da farklı olan değil midir her zaman? “Siz farklı bir insansınız, ama herkes gibi olmak istiyorsunuz. Bu da bana kalırsa ciddi bir hastalıktır. ... dünyanın bütün dağlarında, ormanlarında, bir tek yaprağı bile bir başkasının tıpkısı olarak yaratmamıştır Tanrı. Oysa siz farklı olmayı delilik sayıyorsunuz.” Sonuç olarak yazar birkaç kez akıl hastanesinde tedavi gördüğünden olsa gerek böyle bir eser çıkarabilmiş ortaya. Sanırım Paulo Coelho’da biraz delilik var ve belki de eserlerini bize bu denli sevdiren de o deli yanıdır. Gerek sade, akıcı üslubu gerek kapak tasarımı gerekse konusu ve bize verdiği mesajlarla şahane bir eser olmuş. Severek okudum ve bir farkındalık kazandığımı da söyleyebilirim. Yazarın “Simyacı” kitabını da aynı hislerle okumuştum ve iki kitabı da gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim. Yazımı kitaptan bir başka alıntıyla bitirmek istiyorum: “Yürü, gidiyoruz. Deliler, delice şeyler yaparlar.”
Veronika Ölmek İstiyor
Veronika Ölmek İstiyorPaulo Coelho · Can Yayınları · 202077bin okunma
·
226 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.