Gönderi

Allah'a kalbinle mi bağlısın ödünle mi?
Bir gün bir arkadaşımın evine gittiğimde TV açıktı ve birtakım bozuk sesler geliyordu. Kızım bu ne gürültü kapatsana şunu dediğimde şöyle bir diyalog geçti: - Bir şeyler acaçaktım bu çıkınca değiştiremedim. - Niye değiştirmiyorsun ? - Duymuyor musun Kur'an okuyorlar. - ..? Sonra farkettik ki bir Arap kanalında hikaye-şiir tarzı seyler anlatılıyor. Arkadaş bunu Kur'an zannedip değiştirmeye çekinmiş garibim yarım saattir anlamadığı bir şeyi dinliyor.:) İyi bir güldükten sonra. Bendeniz meraklı, Ticthener edasıyla amatör bir iç gözlem deneyimine giriştim. - Ne düşündün ne hissettin de böyle yaptın ? - Bilmem saygısızlık etmek istemedim içim rahat etmedi. - Kanalı değiştirince saygısızlık mı oluyor? - Olmuyor mu? ... Bir nesil bu anlayışla büyüdüğünden bir kanalda dinden- diyanetten bir şeyler bahsedildiğini gördüğünde ya o kanalı atlayamiyor ya da atladığında huzursuz oluyor. Hatta sırf bunun için görmedim ayağına yatip hızlıca atlayanlar bile var. :) Şu müthiş bahaneyi de duydum mesela "abdestim yok şimdi" pardon da arkadaşım ne zaman vardı ? Yahut bunun abdestle ne alakası vardı ? :) işte burdan sonrası kocaman bir çevre faktörü onu biraz geçince köşe başında William ve Watson bizi bekliyor onlarin da söyleyecek çok şeyi vardır eminim ama kisaca biraz davranışçı biraz pragmatist-fonksiyonel birtakım hareketler işte diyelim.. Yalnız bu durumu tek başına psikolojinin temel yaklasimlarıyla çözemeyebiliriz işin içinde başka şeyler de var. Derinlerde oturan alt derinler .. Saygı, sevgi, inanç masumiyeti ,çevre , taklit etiketlerini bir kenara bırakıp şunu konuşalım.KORKU! Açık konuşalım korkuyoruz.. Çocukken şöyle yaparsan Allah seni çarpar ! Böyle yaparsan seni yakar! başına taş atar! kuyulara düşersin ! diye diye endişe içinde büyütülen bir çocuk sizce büyüdüğünde basit bir kanalı sevgisinden mi atlayamiyor yoksa korkusundan mi? İnanın bir insan seviyor olsa sevdiğine dair her şeyi bilmek ister. Dinler, anlar ve ilgilenir. Onu o kadar iyi tanir ve onunla o kadar dolu olur ki o kısmı geçmesi, atmalası olumsuz bir şey ifade etmez onun için. İş 'iyi çocuk evresinin' ötesinde bir yerdedir artık. Elbette saygı duyabilir duysun bari onu duysun ama derine indikçe saygının flulaştığını ortaya başka şeylerin çıktığını ve bu kandırmacanın bizi farkında olmadan saygısızlığın kulbuna yaklaştırdığını görüyoruz zira ortada samimiyet yok .Peki sevgi ? Eğer birine yahut bir şeye korku ile bağlıysaniz o şey zayıfladığında ona olan itaatiniz de zayıflar ve bağlılıgınız gitgide azalır, onu zamanla terk edersiniz. Ama bir şeyi seviyorsanız onun her hali size hoş gelir itse bile çeker, kayıtsız kalamazsınız hatta içten içe ona benzemeye başlarsınız. Korku duyduğumuz yerden kaçar sevgi duyduğumuz yere koşarız. Seven sevdiğine güvenir. Bu insani ilişkilerde de böyledir. Ezan okunurken ayaklarını toplayan müziğin sesini kisan bir insan ( ki şu zamanda buna da muhtacız ) ezan bittiğinde kalkıp abdest almiyorsa , Kur'an okunurken dinleyen biri o bitince kalkıp kendi açıp okumuyorsa , birini namaz kılarken gördüğünde onun önünden geçmemeye dikkat eden bir kişi o namaz bittiğinde kendisi de aynı safta bulunmuyorsa lütfen kendimizi kandirmayalim bu sevgi değildir.Hepsine eyvallah ama bu samimiyet değildir.Bu geleneksel bir davranış biçimidir. Çünkü sevgi süreklilik arz eder ve çoğalır o şey bitince bitmez. Hissettiğiniz şey sizi karşı konulmaz bir şekilde harekete geçirir etrafta kimse olmasa da ,istemese de kendinizi bir şekilde orada ve onda bulursunuz.. Ebeveynlerimiz, çevre faktörlerimiz olumsuz cümleler sarf ederek, tutarsız davranışlar sergileyerek bizleri yaratanla korkutmak yerine ; onu olumlu cagrişimlarla, Rahman ve Rahim gibi esmalarınin tecellileriyle sevdirmeye çalışmış olsalardı şayet şuan bu çağın gençleri ve gelecek birçok nesil daha farklı bir yerde olabilirdi diye düşünüyorum. Kimseye şöyle davran şunu yap demeye gerek kalmazdı zaten duyduğu sevgi öz düzenlemeyi ve kontrolü beraberinde getirirdi. Çarklar yerine otururdu.İşte o zaman bu iş dilde, bedende kalmayip kalbe inebilirdi. Korku tek başına kullanıldığında oranı ne kadar az olursa olsun baskıyı doğurur baskı altında kalan bir nesne zamanla ya kırılır ya da patlar. İnsanı da böyle düşünürsek sadece korku duymayı bilen biri zor bir durumla karşılaşıp köşeye sıkıştığında işin özünü önemsemeden sağlıksız bir düşünceyle bir anda isyan edebilir. Ancak sevgi tahammülü beraberinde getirir.. Ben itaat ve ibadetin ölçüsünün korku değil sevgi olduğuna inananlardanim. Kör bir noktada 'nasılsa kimse görmüyor' demek yerine 'ama Allah var o hoşnut olmaz' demek arasındaki farkı hissedebilmek ancak o zaman bize daha büyük bir anlam katar. Allah'a kalbimizle mi bağlıyız ödümüzle mi? bunu ayırt etmek önemli. Ey iman edenler, Allah'tan korkun!.. İnsan sevdiğini kaybetmekten elbet korkar.. . - psikososyal bir deneme. @sitar_ee 🖋️
·
489 views
nazli huseynzade okurunun profil resmi
Aynen, insan korkduğundan kaçar, sevdiyine koşar.
Bu yorum görüntülenemiyor
Pluviofil okurunun profil resmi
Ne kadar doğru bir yaklaşım. Sevgi ve korkuyu çok güzel tarif etmişsiniz. Ben dua etmezsem başıma musibet gelecek diye endişe ediyorum. Bu sevgi değil daha çok korku. Ve haliyle zoraki oluyor dua etmek. Akabinde görev icabı yapıyorum bu da içinde samimiyet barındırmayan bir hareket.
Fatıma bt. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Evet dediğiniz gibi bakış açımiz davranışlarımızı etkiliyor ama hangi yönde etkiliyor. Korktuğumuz kadar sevgi duyabilseydik şayet şöyle diyebilrdik mesela ' evet musibetlerde gelecek zora da düşeceğiz ama iyi şeylerde olacak her şey bizim için ona güveniyorum .' Ben Mevlana'nın , Şemsin , Hallac'in, İmam Rabbani'nin, Mahmud Hüdayi'nin .. ve daha bir çoğunun bu duyguyu yakaladıklarıni düşünüyorum. Onların ateşi bu noktadan başlıyor ancak bu şekilde pişmişler. Eğitimle farkındalığı artirip üstesinden gelebiliriz diye düşünüyorum naçizane .🌿
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.