Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Şahinbey Destanı
Üsteğmen Mehmet Sait Bey’in anısına… Yıl 1920, Aylardan Ocak… Dolaştı Mehmet Sait bucak bucak… Her köye, her eve girdi ocak ocak… Sordu boz uşağa, “Bu memleketin hali n’olacak? ” Son sözünü söyledi… “Benim diyen yürekler, Yarın şafakta Almalı Tepesi’nde olacak…” Göklerde gezerler, Yer yüzünü bir güzel süzerler… Konarlarsa da tepeliklere konarlar… “Şahindir” dediler bu kuşun adı… Oğuz’un töresinde vardır… Şahin alıcı olur, Şahin yırtıcı olur… Sen de tepelikte topladın zurbanı, “Biziz bu vatanın kurbanı” Senin namına “Şahin” yakışır dediler… Seherde, kırmalısını kapan, Mavzeriyle kopan gelmişti…, Tepelikte biraz düzdü… Gelen çete tamam İkiyüz’dü… Yıl 1920; 3 Şubat ve 20 Şubat, Haberler berbat… “Kirli ayaklarıyla….” Düşman geliyordu kat kat… Korkmadı, Şahin’im yürüdü fakat… Bir avuç köylü çetesiyle, Onca düşmanı aylarca oyaladı.. Kaç defa; Bu it sürüsünü Kilis’e kadar kovaladı. Bu yollar onlara dardı… Burada Şahin vardı… Denizler ötesinden gelen bu “batının da Çelik zırhları vardı… Fakat benim inancım onları boğar dı… M.A.E. ” Yürüyordu düşman, Sekiz bin piyade, İki yüz süvari… Bir batarya top,” Dört tank… On altı makineli ve Çok sayıda tüfekti… Leş kokusu almış sırtlan sürüsü gibi yürüyorlardı… Arkalarında bir çok çelik aletler sürüyorlardı… Asıl leşler ayak basmıştı güzelim memleketime… Arada durup etrafa ürüyorlardı… İkiyüz kadardı Şahin’imin çetesi… Var mıydı daha bunun ötesi… Zaten bir kısmı da önceden azalmıştı… Kala kala On sekiz kalmıştı… Kısa sürede son sekiz kalmıştı… Ve sonunda Ve Almalı sırtlarında, Ve köprü başında, Şahin’im tekti… O’nun işi köprüyü beklemekti… Ondaki çatal, Çifte çeliklenmiş, Mangal gibi yürekti… Kürşad’dı Uygur Eli’nde, Hamza’ydı Bedir Çölü’nde… Kur’an, Töre’si elinde, Besmele, marşlar dilinde…. Gözleri şimşekti, Başı dikti… Bir nefes içini çekti… “Dersini vermek lazımdı, Bu Fransız illetine..” Sonra bir daha kazdı aklına, “Verdiği sözü milletine! ..” “Gayri serden geçmek vakti gelmişti… Sağ omzunu gerdi, Kurşunu verdi de verdi… Düşmanın derdi işgaldi… Vatanıydı o’nun derdi… “Uzak Asya’dan koşarak, Akdeniz’e bir aygır başı gibi uzanan, bu memleket bizim”di…(N.H.R.) Hep dilindeydi, “Ben yaşarken düşman geçemez” derdi… “Çekti tetiği bismillahlarla beraber Gitti kafirin biri…Y.B.B..” Düştü kafirin biri daha… Biri daha biri daha… Şahin’im baş edemiyordu… “Fransız kurşunu da adama değmiyordu…” Düştü bir kafir daha … Bir daha..Bir daha… Düşman ateşi artmıştı… Çöktü Şahin’im… Küçülttü hedefi, Yine tutturdu hedefi… Düştü iki kafir daha… Şahinbey bir Antepli’ydi. “Antepliler yaman olur, Kaçan tavşanı arka ayağından, Uçan turnayı gözünden vururlar(dı) Türk atının üzerinde çınar gibi dururlar(dı) ! N.H.R ” Şahin’im de; düşman köprüye yaklaşmadan önce öyle duruyordu… Atını oradan oraya yoruyordu… Şahin’im de attığını vuruyordu… Lakin düşman çoktu… Şahin’imin de ağır silahı yoktu… İyice yaklaştı Frenk, Ne yapmak gerek? .. Köprüyü tutmak gerek… Şahin’im devam etti… Bir soysuz daha gitti… Bir daha derken, Ve tetik boşa gitti… Ve mermi bitti…Ve mermi bitti… Mermi bitti de, Sekiz soysuz da gitti… Tüfekte süngü vardı, Lakin mesafe dardı… Ayağa kalktı Şahin’im… Demir bir dağ gibi durdu… Sağ eliyle namlunun ucunu tuttu, Sol eli de ağaçtan kabzadaydı, Kaldırdı sağ bacağını, Tüfeğini yan çevirip, Vurdu da vurdu… Tüfeği orta yerden kırdı… O; Mustafa Kemal’in askeriydi, Düşmana, Ne sancak ne tüfek verirdi… Ve Şahin’im sonunu görüyordu… Tanrı Dağı’nda Kürşad misali duruyordu… Yemen’den Galiçya’ya Sina’dan Çatalca’ya, Balkanlar’da, Nice harpte, Trablusgarb’ta… Ne cenkler görmüştü, Düşmanın karşısında hep böyle durmuştu… Hafızasını yokladı son emire, Bir söz vermişti Özdemir’e… “Düşman cesedimi çiğnemeden geçemez, Bu Antep’e giremez…” Düşmanı bu kadar uğraştıran, Şahin Çetesi bir avuçtu… Çoğu bir bir Hakk’ına kavuştu… Ve Şahin’im bir başına köprü başında, Tam … yaşında.. Az öteden bir ses duyuluyordu… “Şahin’im geri dön, Kıydırma canına, Girmesin kahpe düşman kanına, Çetelerimiz başsız kalır, Yoksa ben de gelirdim yanına… Dön Şahin’im, Onları Antep girişinde yine karşılaşırız… Dön Şahin’im… Henüz fırsat varken, Sen bu vatana daha çok lazımsın, Şahadetin daha erken,..” Karayılan’ım daha böyle haykırırken, Düşman kavuştu derken… Şahin’im, Karayılan’ı duyuyordu ve duymuyordu… Karayılan’ın çağrısına uymuyordu… Özdemir’e ve milletine ahdini yerde koymuyordu, Şahin’im şahadete doymuyordu… O, Mustafa Kemal’in askeriydi, O da biliyordu, Düşmana kaybettirilen her vakit, Türk Ordusu’na, Türk Milleti’ne kazandırılan vakitti… Sırf bu uğurda nice canlar gitti… Ve fakat buna değdi, Sonunda düşmanlar baş eğdi… O da biliyordu, O’nun bu çetesi, Çanakkale’nin 57.Alayı’ydı… Kendisi de Hasan Albayı’ydı… O da Mustafa Kemal gibi, Çetelerine ölmeyi emretti… Ve… Ve... Ve düşman yetti, Şahin’imin de vadesi yetti… Alnı açık, başı dikti… Her şerefli Türk askeri gibi, O’nun da yüzü düşmana dönüktü… Ancak, şimdilik düşman geçecekti, Bu yüzden rengi biraz sönüktü… Evvel sol kaşından yedi süngü darbesini… Kaşından aldı yarayı, başından aldı, Fakat Şahin’in yıkılmadı… Şahin’im yılmadı… Sanki, Kaç dakika oyalarsam, vatanıma kardı, “Ey kahpe düşman bu topraklar size dardı” Diyordu… Ve göğsüne ve mangal gibi yüreğine, Bir ara öne kıvranınca, Sırtına, küreğine… Sayısız süngüler saplanıyordu… İlerde çeteler, milisler tekrar toplanıyordu… Her süngü, Sanki Antepli’nin bağrına saplanıyordu… Tepeliliklerde, Milisler sızım sızım sızlanıyordu, Taa Ankara’da Mustafa Kemal’in yüreği sızlıyordu… Lakin yardıma gelemiyordu, Yunan’la uğraşmaktaydı ordu… Şahin’imin her yanından akan kandı, Giden can, bizim candı… Bir can da son andı… Lakin Şahin’im biliyordu; “Antep Kalesi’nde ve her mahallesinde, Karabıyıklı Dağı’nda,, Dülük Dağı’ında, Güreniz’de, Sof’da, Karadağ’da, Ve Antep’in her tepesinde, her dağında, Ve Antep’in her yanında, Bir meşale yandı… İşte; Şahin’im bunun için dayandı… Dayandı Şahin’im bir kere daha dayandı… Kevser’e sevindi, Antep’e içi yandı… “Eşhedü enla ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammed’en Resulullah.” Şahin’im bir çınar gibi devrildi yattı… Bir süre, Antepli’in ruhunu dağıttı… Anaları bacıları mateme attı… Antepli’nin o’na yaktığı feryat, figan, Koca bir türkü, derin bir ağıttı… “Antep’in Harbine on bir ay oldu. Kurudu kanımız benizler soldu. Analar, bacılar saçını yoldu… Uyan Şahin uyan, gör neler oldu. Sevgili Antep’e Fransız doldu. Şahin’i sorarsan, otuz yaşında. Süngüyle vuruldu köprü başında, Çeteler toplanmış ağlar başında. Uyan Şahin uyan, gör neler oldu. Sevgili Antep’e Fransız doldu. Uyan Şahin uyan, uyanmaz mısın? Diz çöküp düşmana dayanmaz mısın? Al kızıl kanlara boyanmaz mısın? Uyan Şahin uyan, gör neler oldu. Sevgili Antep’e Fransız doldu. Şahinbey vuruldu, yollar açıldı. Antep’in üstüne matem saçıldı. Birçok minareler topla biçildi. Uyan Şahin uyan, gör neler oldu. Sevgili Antep’e Fransız doldu. Kimi yaralanmış, kanlar saçıyor. Kimi süngülere bağrın açıyor. Kimi yavrusunu almış kaçıyor. Uyan Şahin uyan, gör neler oldu. Sevgili Antep’e Fransız doldu.” 1920; 28 Mart gününde, Elmalı Tepesi’nin önünde… Şahin’im yatardı… O günden sonra, Taşıtlar müziklerini kapatırdı. Oradan geçen yolcular; Dualarını okurlar ve Bir müddet susarlardı… Bu; o cengavere saygıdandı… Gaziantep’ten Kilis istikametine Giderken yol biraz eğimli olduğundan, Sürücülerin kendi haline bıraktığı taşıtlar; Bir kuş gibi süzülerek, Dönemeçli yoldan, Mezara göre, Hemen soldan, kıvrılarak geçer, giderdi. İçindeki yolcular ise; sessizce dua ederdi…
·
42 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.