Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

400 syf.
5/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Yılın ilk kitabı benim için sürpriz bir şekilde The Weight of Zero oldu. Bu sene biraz ingilizcem üzerine eğilmek istiyorum. Bu nedenle bu dilde kitaplar okumaya başlamak istedim. Beni çok zorlamasın diye de genç yetişkin türünde, ergenlere yönelik bu kitabı seçtim. Konusunu da nispeten ilgi çekici buldum. 16 yaşında bir genç kızın bipolar bozukluk ile mücadelesini anlatıyor. Zira ben de aynı durumdan muzdaribim. Bu nedenle de kitap hakkında ne düşünmem gerektiğini asla bilemiyorum. Karakteri hem tamamıyla anlayabiliyorum hem de bir şeyler hala çiğ kalıyor. Mantıksal olarak parçalar oturuyor ama maalesef beni okur olarak tam anlamıyla tatmin etmedi. (Bu arada Türkçe çevirisi var mı ona da hiç bakmadım.) Biliyorsunuz bipolar bozukluk aslında bir duygu durum bozukluğu. Hatta iki uçlu duygu durum bozukluğu olarak türçeleştiriliyor. Ülkemizde pek çok insan manik depresif olmanın farklı bir şey olduğunu sanıyor ama aynı şey aslında. Sadece artık bipolar bozukluk terimi daha yaygın kullanılıyor. Aslında bu rahatsızlığın da türleri var. Herkeste aynı şekilde seyretmiyor. Mesela bendeki bipolar tip 2 dedikleri, doktorumun dediğine göre daha çok depresif epizodların görüldüğü, maninin bazen hiç görülmediği ve daha hafifi olan hipomani ataklarının gözlendiği bir tür. Sanıyorum kitaptaki karakterimiz Cath için de durum böyle çünkü sadece depresif düşüncelerine tanık oluyoruz. Cath'i büyükannesinin gözlerinin önünde ölmesi tetikliyor. Ki tabii ki zor ve travmatik bir durum. Sonrasında depresif ve manik atak geçiriyor, sonra tekrar depresif atak ve intihar teşebbüsü. Böylece terapi almaya ve doktor tavsiyesi ile bir dayanışma grubu ile görüşmelere katılmaya başlıyor. Bu süreçte arkadaşları bütünüyle ona arkasını dönüyor, okulda zorbalığa uğruyor ve yapayalnız kalıyor. Ben bunu okuduğumda oldukça şaşırmıştım çünkü hiç başıma gelmedi ve tanık da olmadım açıkçası. Dünyada ve ülkemizde akran zorbalığı gerçekten yaygın mı acaba diye düşünürken youtubeda ana sayfama anoreksiya ile alakalı bir şarkı çıktı. Altındaki yorumlardan anladığım kadarıyla maalesef ülkemizde pek çok genç buna maruz kalıyor. Her neyse. Diğer bir sorun Cath'in annesinin tavırları. Kadın o kadar panik durumda ve korumacı ki, yani benim ailem bana öyle davransa ben de kendimi anormal hissederim. Uyku saatleri, yedikleri, ruh hali, her şeyi an be an kontrol edilmek isteniyor. Elbette ki tüm bunlar tedavide önemli, özellikle uyku düzeni ve uyku kalitesi ama yani her normal insanın bazen uykusu kaçar, bazen canı sıkkın olur keyifsiz hisseder, bazen daha neşelidir. Bunlar son derece olası, öküz altında buzağı aramaya gerek yok. Hiç kimse dümdüz bir ruh hali içerisinde yaşamına devam etmez. Cath'in doktoru da bana kendi görüştüğüm doktorlardan birini hatırlattı ahahah. Hasta doktor ilişkisi söz konusu olduğunda arada bir mesafenin olması gerektiğini savunan doktorlarla karşılaştım. Ama ben böylesinden hoşlanmıyorım. Yani en mahrem şeylerinizi anlatıyorsunuz o kişiye. Yeri geliyor kendinize bile söyleyemediğiniz bir şeyi birlikte çözümlüyorsunuz. İlgisiz ve donuk biriyle konuşmak gerçekten sıkıcı oluyor. Mesela bu kızın doktoru enteresan bir şekilde ona asla iyleşmeyeceğini, hastalığının kronik olduğunu falan söylüyor. Ya bir aileye böyle bir şey dersen tabii ki kafayı yerler. İlaçların kaliteli bir hayat yaşamasına yardımcı olacağını, pek çok insanın bu rahatsızlığa rağmen keyifli bir hayat sürebildiğini, opsiyonların her zaman mevcut olduğunu ancak kitabın sonunda okuyoruz. En başta konuşulması gerekenler en sonda konuşuluyor yani. Ya işte yazar kendince "bu kız ne yapacak şimdi" gizemi yaratmaya çalışmış. Kız da kendisini öldürmeyi planladığı için ilaçlarını kullanmak yerine biriktiriyor zaten. Bir sonraki depresif atağında dibe vurmak yerine intihar edecekmiş. Bu düşünceyi bütünüyle anlıyorum. Birkaç yıl boyunca "2 yıl sonra intihar edeceğim" diyerek yaşadım. Bu depresif ataklar bazen oldukça ağır ve acı verici olabiliyor tedavi görmediğinizde. Altını çiziyorum TEDAVİ GÖRMEDİĞİNİZDE. Tabi insan bu şekilde yaşamak istemiyor, buna katlanmaya mecbur olmama düşüncesi rahatlatıcı olabiliyor. Kızın böyle bir düşünceye sahip olması olası. Ama şu çok saçma, doktorunun hiçbir dediğini yapmayan, ilaçlarını almayan kızımızın asla depresif veya manik atak geçirdiğine tanık olmadığımız gibi, arkadaş edindikçe ve kendisini insanlara açtıkça iyiye gittiğini görüyoruz. Ya bu koşullarla tetiklenebilen ama bütünüyle de koşullara bağlı olmayan bir rahatsızlık. Beyindeki nörotransmitter salınımı ile alakalı ve genetik temeli olduğu düşünülüyor. Zaten bu nedenle ilaç desteği gerekiyor yalnızca terapi ile çözülemiyor. Yani elbette arkadaşları tarafından dışlanan her ergen mutsuzdur, işler değişmeye başlayınca da modu yükselir. Bu aşırı normal. O zaman bu kız bipolar falan değil? Depresyon yok. Mani yok. E ilaçlarını almasa da işler yolunda. Yani hastalık süreci böyle işlemiyor ki. Bu anlamda bize iyi yansıtamadığını düşünüyorum yazarın bu süreci. Karakter inanılmaz içekapanık. Bu da kitabı biraz sıkıcılaştırdı. Tanıdığım tüm bipolarlar çok rahat sosyalleşebilen eğlenceli insanlar, depresyonda değillerse eheheh. Çünkü arkadaşlarımı da düşünerek yorumlamaya çalışıyorum sadece kendimi baz almıyorum. Ay bilmiyorum tabii ki içinde bulunduğu duruma falan üzülüyorum ama karakteri geri zekalı da buluyorum. Bunun dayanışma grubunda tanışıp kanka olduğu bi kız vardı, Kristal. O da bulimia ile mücadele ediyordu. Keşke o kızı yazsaymış valla daha mantıklı ve daha eğlenceli bir insandı. Sonuç olarak beni çok iki arada bir derede bırakan bir kitap oldu.
The Weight of Zero
The Weight of ZeroKaren Fortunati · Ember · 20181 okunma
·
147 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.