Gönderi

MAVİLER KARIŞMAZ BİRBİRİNE Soğuk bir şehirde yaşanır zor zamanlar. Ve yerleşir ayrılığın ağırlığı içime. Anlamam bu telaş, bu kaygı neden? Çocuklar, her zaman erken büyürler. Nedir bu tez canlılık, bu acele neden? Çocuklar, çocuklar her zaman erken büyürler. Oysa büker boynunu mor sümbüller, lavantalar, menekşeler. Ve direnir, mevsimlerden bir bahar yüreğindeki soğuğa. Ki çiçekler, toprağın sevincinde açar ancak. Uyanır için için uyuyan toprak Ege'de, uyanmaz senin yüreğinde. Lakin gör şu çiçeklerin hâlini, çevirme gözlerini portakal çiçeğim. O çiçekler ki; daha dillendirecekler adını koylarında Ege'nin. Kaldı ki üşür insanın yüreği bir nisan ayı. Ve titrer savruk bir konuşmada kelimeler. Şefkat ve merhamet ya zaman, şefkat ve merhamet. Yoksa lisanım lal bir kardelen gibi yalnız düşecek. Ve tükenecek direncim soğuk bir bakışın gölgesinde. Umut ve metanet ya gönül, umut ve metanet. Kardelenler, sonlarını bilerek düşer toprağa, Görmeden diğer çiçeklerin rengini; solgunca düşer. Ki belirirken gözleri uzak bir ufkun üstünde, Bırakırlar asilce bir aydınlığa canlarını. Bekledikleri bir anda düşer kardelenler, Tarifi imkânsız acılarla düşer. Şimdi bir sızının içinde büyüyen hasret, Koşar adım yaklaştıkça uzaklaşan gök kuşağı Ve aylarca bir telaş baharı bekleyen kuşlar Söyleyin, lavanta çiçeklerini sevdiğime ne zaman sunarım? Ve ne zaman karışır maviler birbirine? Karışmaz maviler, uzaklaştıkça gözlerimin önünde bir bahar. Ki hemen uzaklaşadursun bir bahar, Ansızın gelirim yine de nisan yağmurları gibi. Bir ülkeyi boydan boya aşarak çıkarım karşına. Taşırım yüreğimde hırçın bir ırmağa benzeterek seni. Ve söylerim sevdiğimi bir çırpıda gözlerine bakarak, Sürüklenirken yüreğim, acıyla sırdaş bir ırmağın taşkınlığında. Hâlbuki bir dağ köyünün girişinde toplanır köylüler. Ve çocuklar eğlenir bir okul bahçesinde. Köylüler, köylüler görmez güzelliğini benim kadar. İnceden erir bir kar. Ve süzülür güzelliğin inceden. Çöktükçe yüreğime solgun bir kardelenin acısı. Ne olacak şimdi sensiz yarınların akıbeti. Nisan yağmurları ne zaman dinecek yüreğimde. Ve ıslanacak çocuklar, sırılsıklam kalacak düşleri. Ben ne zaman döneceğim eve. Sen ne zaman geleceksin yanıma. Gelmeyeceksin bilirim, maviler karışmayacak birbirine. İzmir’in bütün koyları, gökyüzü, tüm maviler. Tanık olurlar bir akşam acılarıma. Baktığım yüzlerde seni ararım. Sürerim izini, yalancı gözlerde yabancı yüzlerin. Vakit yine gece yarısını geçer. Ve karışmaz, karışmadı maviler birbirine. Lakin acıtır ruhumu asiliğin. Depreşir çıkmazında bir dağ köyünün. Ve kara da olsa gelmez bir haberin. Yüreğimde can solar; bir can düşer siyahına ağının. Ah bir istesen, bir istesen portakal çiçeğim. İstemezsin bilirim, karışmaz maviler birbirine. O şehrin meşhur soğuğu ve kan ağlayan yüreğim. Bu yıl da erken büyüdü, daha da büyüyecek çocuklar. Ah lavanta çiçeğim, söyle şimdi kime gideceğim. Ben esiriyim bir mavinin gönlüme ne diyeceğim. Ve masmavi bir demetle bekleyeceğim seni. Kavuşmayacak maviler, karışmayacaklar birbirine. Ne gariptir uzun sürer yolculuklar. Çalar bir araçta batıdan doğuya Kafkas türküleri. Ve çalar, doğudan batıya Ege türküleri bir diğer araçta. Kısalır mesafeler önce, sonsuz mesafeler girmeden aramıza. Ki bir bilsen yaşadıklarımı portakal çiçeğim. Bir dağ köyünde sessizce ölesim gelir. Mor sümbüller, lavantalar, menekşeler. Ve durulmaz, karşı konulmaz zarafetin. Gelmeyin bugün üstüme; iyileşmem, çok hastayım bugün. Ruhumun en derin yerinde ağır yaralar taşıyorum. Mor sümbüller, lavantalar, menekşeler; sevinmeyin boş yere. Karışmayacak maviler; maviler,karışmaz birbirine. 23.03.17 Soner Altundağ
·
15 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.