17. yy’da yaşamış bir saz şairi olan Karacaoğlan’ın kesin doğum tarihi, doğum yeri ve ölüm yeri gibi bilgiler tartışmalıdır. Çukurova bölgesinde doğduğu tahmin edilmektedir. Bir rivayete göre babası, Karacaoğlan küçükken askere alınmıştır ve babasını bir daha görememiştir. Yetim olarak büyüyen Karacoğlan gençliğinde istemediği bir evliliğe zorlanınca memleketini terk etmiş ve ömrü gurbette geçmiştir.
“Karacoğlan der, kondum, göçülmez
Acıdır ecel şerbeti, içilmez
Üç derdim var, birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm”
Karacaoğlan şiirlerinin üç önemli teması vardır: Aşk, tabiat ve gurbet. Dili sadedir ve yer yer söz sanatları kullanır. Çağdaşı halk şairlerinden farklı olarak Divan Edebiyatı’nın etkisi çok az görülür Şiirlerinde çok az Farsça ve Arapça sözcük kullanır. Şiirlerinde daha çok halk deyişlerine yer verir. Koşmaları, Semaileri, Türküleri ve Destanları vardır.
“Karac'oğlan der ki: Kendim öğmeyim,
Taşlar alıp dertli sinem döğmeyim.
Güzel sevme derler, nasıl sevmeyim?
Çatık kaşın arasında benler var.”
Karacaoğlan, tabiatın güzellikleriyle bütünleştirdiği selvi boylu, balaban bakışlı, keklik sekişli, yayla çiçeği kokuşlu; kâh yeşilbaşlı gövel ördek, kâh telli turna, kâh bembeyaz bir kuğu olan ak gerdanlı, ak göğüslü bütün güzellere müptelâdır, âşıktır.
“Elif'in uğru nakışlı
Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar Elif Elif diye “
Fuat Köprülü’ye göre Karacoğlan, tabiatın göğsünde yetişmiştir. Aşk ve tabiat çocuğudur. Bütün hayata ve bütün güzelliklere aşıktır.
“Karacaoğlan der öldüğümü bilsinler
Toplansınlar namazımı kılsınlar
Mezarımı yol üstüne kursunlar
Geçerken uğrasın yolu kızların”