Gönderi

363 syf.
9/10 puan verdi
Dişisine kadın (katun/kraliçe) diyen bir medeniyetten bugüne!
Hızlıca sizlere kitaptan bahsetmek istiyorum. Öncelikle kitabın dili ağır, yani akademik. Necati Bey, Amazonlardan başlayıp, Osmanlı Devleti'nin ilk yıllarına kadar olan süre içerisinde Türk kadınlarını anlatmış. Türk kadınlarının mitolojideki, edebiyattaki, devlet içerisindeki ve ailedeki önemli rolleri üzerinde durmuş. Tabi Türk kadınlarını anlatırken bodoslama anlatmıyor. Öncesinde yazılı tarihten itibaren ilk devletlerde kadınların rolleri hakkında da bizleri kısaca bilgilendiriyor. Ayrıca kitabın son bölümü savaşçı Türk kadınlarına ayrılması da kadın atalarımızı unutmamamız açısından ve savaşçı, mücadeleci Türk kadınlarını yansıtması açısından güzel olmuş. Türk kadınlarının tarihteki yerine bakacak olursak, Türk kadını sert bir karaktere sahipti. Güldükleri az görülürdü. Eklemek isterim ki Türk kadını diğer milletlerde olduğu gibi (Bedevi Araplar, sözde eşit Yunanlar) ikinci planda veya köle konumunda değildi. Kadının değeri çoktu. Eski Türklerde hakim olan evlilik anlayışı tek eşliliktir. Çok eşliliğin hakimiyeti Arap kültürünün Türk toplumunu bozması ile vuku bulmuştur. Şöyle ki; Barthold, "Destanlarda kadınların konumu yüksektir. Birden fazla evliliğe bir işaret olsun yoktur." demektedir. Yine devamında; "Her bir kahramanın bir kadını vardır. Dirse Han evladı olmadığından dolayı karısına çok daralıyor. 'Bu ayıp sende midir, bende midir?' diyor, ikinci bir kadınla evlenmek düşüncesi aklına dahi gelmiyor." İşte Araplaşmadan önceki Türklerdeki evlilik bu şekildeydi. Biraz da Türk kadınlarına mitolojideki yeri açısından bakalım. Eski Türklerde güzellik tanrıçası olarak anılan Ayızıt, toplumsal bilincin, görünüşü olarak erdem, ahlak, fazilet timsali bir sembol şeklinde tasvir edilirken fiziksel özelliği hiç anlatılmaz. Bunun sebebi Türklerde kadın ve erkeğin fiziksel olarak ayrı düşünülmeyip eşit olmasıdır. Dede Korkut hikayeleri incelendiğinde hiçbir noktada kadını küçük düşürücü bir söylem bulunmaz. Göktürk yazıtlarında kadın adı geçerse daima ilk sıraya yazılırdı. Eski Türk Töresince, Türk toplumunda kadın ve erkek eşittir. Türkçe "Eş" ve "Yarim" kelimesi bu kadın erkek eşitliğini ifade açısından "Eş-Eşit ve Yar-Yarım" kelimesinden türeyerek ifade edilmiştir. "Kadın" kelimesi ise İskit/Saka Türklerinden beri Kağan eşi veya Kadın hükümdar anlamında kullanılan "Katun" kelimesinden türetilerek "Kadın ve Hatun" şekline dönüşmüş. Yine "Hanım" kelimesi de Moğol ve Türk hanlıklarında Han eşlerine verilen isimdir. Cengizhan: "Ben sizin Hanınızım bu da (eşi Börte) benim Hanım" Rivayet odur ki; bir gün Cengizhan Kurultayda eşi Börte'yi göstererek: "Ben sizin Hanınızım bu da benim Hanım" demiş, ve Börtenin Han kadar Kurultayda yetki ve söz sahibi olduğunu ifade etmiştir. Yine dilimizde üçüncü tekil şahıs zamiri (İngilizce ve Arapçanın aksine) erkeklik ve dişilik belirtmeden "O" kavramıyla ifade edilmektedir. Bu da Türklerin yaşantıda, dilde dahi kadın erkek ayrımı gözetmediğini kadın erkek eşitliğinde gerek Avrupa gerekse Ortadoğu toplumundan daha ileri bir düzeyde olduğunu dil bilimi açısından bize göstermektedir. Gök-Türkler dönemindeki madeni paralarda Kağan eşleri ile Kağanın bir arada yer alır. Bunun Avrupa ve Arap dünyasında eşine rastlamak o çağda bir hayalin ötesidir. Kağan eşleri Kurultayın doğal üyesi olup, söz ve rey hakkı bulunmaktaydı. Yine Kağan öldüğünde veya sefere çıktığında savaştan dönünceye veya yeni Kağan seçilinceye kadar kadınlar yöneticilik yapabilmektedir. Bununla birlikte Türklerde zaman zaman güçlü ve kudretli kadın yöneticilerde çıkmıştır. Pers ve Medlerin en güçlü hükümdarı Ahameniş Kralı Kirus'u bozguna uğratan İskit/Saka imparatoriçesi Tomris Katun, Hun/Sabar hükümdarı Bogarık Khatun, Ögeday Han'ın ölümünden sonra tahta geçen Naib Töregene Hatun ya da Turakine Hatun ve 1236-1240 arasında hüküm süren Delhi Sultanlığı'nın tek kadın hükümdarı Raziye Sultan, Türk Kadın yöneticilere güzel bir örnektir. Çin ile yapılan ilk barış antlaşmasını Mete Han'ın hatunu imzalamıştır. Ebul Gazi Bahadır Han, Şecere-i Terakime'de, Oğuz ilinde, yedi kızın uzun yıllar beylik yaptığını anlatır ve bu kızların isimlerini şöyle sıralar: "Boyu Uzun Burla, Barçın, Salur, Şabatı Hatun, Künin Körkli, Kerçe Buladı, Kuğatlı Hanım." Buradan da anlaşılacağı üzere eski Türk boylarında kadın, özgür ve eşit bir toplumsal konuma sahipti. Bunun; 1. nedeni, toplumda var olan demokrasi, 2. nedeni, Türklerin eski Töre ve dinindeki kadına bakış açısıdır. Türklerin İslamlaşma süreci ile birlikte İslam hukuku olumsuz etkisi ile zamanla Türk kadını toplumda ikinci plana itilmiş, şahitliği, miras hakkı ve birçok özgürlüğü elinden alınmıştır. Cumhuriyetimizin kuruluşu ile birlikte Türk kadını toplumda hak ettiği statüyü yeniden kazanmıştır. Kısacası Eski Türklerde Hukuksal açıdan kadın ve erkek tamamen eşitti. Erkeğin bir karısı olabilirdi. Kadınlar doğrudan doğruya hükümdar, kale muhafızı, vali ve elçi olabilirlerdi. Kızlar kendileriyle evlenmek isteyen erkeklerle bir çeşit düello yapıyor ve kendilerini yenemeyen erkeklerle evlenmiyorlardı. Ev, karı ile kocanın ikisine aitti. Çocukların velayeti konusunda baba kadar ana da hak sahibiydi. Yasa niteliğindeki emirnameler, her ikisince imzalanmadan uygulanmazdı. Kadın devlet yönetiminde, hatta askerlik ve sporda bile etkin rol oynuyordu. Elçi kabulü dahil, bütün önemli törenlerde Hakan ile Hatun beraber bulunurlardı. Hatun bizzat savaş kurulunun üyesiydi. Kadınlar savaşın her aşamasında erkeklerle eşit koşullarda katılırlardı. Bilge Kağan yasasında kadına ve çocuğa vurmak kesinlikle yasaktı, ancak bu yasal güvence İslam hukunun kabulü üzerine kaldırılmak zorunda kalındı. 9. Yüzyılda yaşamış Fars yazar ve tarihçi Taberî tarafından kaleme alınan Tarih-i Taberi'de anlatılana göre, Eski Türklerde bir kadına tecavüz etmek son derece ağır bir suçtu ve hainlikle bir tutulurdu. Vatan hainlerine ne ceza verilirse, tecavüzcülere de aynı ceza verilirdi. Bugün, medeniyet görüntüsü altında Batı; İslam görüntüsü altında Fars/Arap hâkimiyetinin Doğu kültürüne mahkum edilmeye çalışan Türk kültüründe Türk kadınları işte bu haklara sahipken, onlarda kocası ölen kadın köle pazarına düşerken; dul kalan kadının yaşamaya hakkı yoktur diyerek kocasının cenazesi ile birlikte diri diri yakılırken; doğan ilk çocuk kız ise diri diri toprağa gömülürken; doğan kız çocuğuna isim verilmeye lüzum görülmeyip doğdukları sıraya göre numaralandırılıyordu.(Rabia: dördüncü, Vahide: birinci gibi bugün mübarek zannettiğimiz bu isimleri bizde kendi çocuklarımıza vermekteyiz!) Dişisine kadın (katun/ kraliçe) diyen bir medeniyetten bugüne... Neyi boşalttık, boşalttığımızı ne ile doldurduk? Neyi kaybettik, neyi bulduk? Ulu atalardan bir ders: Büyük hükümdar Metehan bir gün ok atıcılığından çok etkilendiği genç bir kadını huzuruna çağırtır. Genç kadın "Töre mi değişti? Hatun, er kişinin ayağına gider mi?" der ve reddeder daveti. Bunun üzerine Metehan gidip kadın ile görüşür. Olay tatlıya bağlanır. Er kişinin ayağına gitmeyen kadından, erinin arkasından 5 m geriden gelen kadına! Neredeen nereye! "Kadına saygı Türk'ün töresidir" demiş atalar. İşte böyle idi. Kadın ne yer, ne içer, ne giyer... Başını kapatır yahut açar, pantolon yahut etek giyer... Buna ancak kendisi karar verir. Bunlar erkeklerin konuşacağı ve karışacağı şeyler değil. Güzel ahlak, namus, erdem... Bunlar cinsiyet gözetmez, herkes içindir. Buradan, Bedevi/Hurma kültürünü benimsemiş erkeklere bunları hatırlatmakta fayda var. "Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!"
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
Türk Kadın Tarihine Giriş
Türk Kadın Tarihine GirişNecati Gültepe · Ötüken Yayınları · 200858 okunma
··
2 artı 1'leme
·
2.240 görüntüleme
merih okurunun profil resmi
"Kadının yaptığı ev yıkılmaz, kadının yıktığı ev yapılmaz"
Türklüğün Binlerce Yıllık Anayasası: Oğuz Kağan Töresi
Türklüğün Binlerce Yıllık Anayasası: Oğuz Kağan Töresi
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.