Gönderi

Kutsal Akademisyenlik…
Akademisyenlik diye yeni bir üstün ırk doğuyor sanki.. İnsanlar artık akademisyenler ve akademisyen olmayanlar diye sınıflandırılır, akademisyen olmayanlar köylüler, köleler, zenciler, ötekiler statüsüne konulur ve fikirlerine, duygularına asla saygı duyulmaz oldu sanki. Bir akademisyenle muhatap olmak, onlarla konuşmak hele hele onlarla tartışmak kimin haddine.. Akademisyen olunca her haltı yiyebilir, her herzeyi diyebilir ama sorgulanamaz, hesap sorulamaz olunuyor.. İnsanüstü, kanunlar üstü, değerler üstü, toplum üstü, dinler üstü varlıklar üretiyoruz artık? Akademisyendir ne yapsa, ne söylese yeridir.. Hinduizm’in kutsalı inekleri, Budizm’in kutsal heykelleri ve rahipleri, sanat denen dinin kutsal, dokunulamaz sanatçıları, feminizm dininin kutsal kadınları gibi Pozitivizm dininin tanrıları da akademisyenler oluyor sanki.. Görünen o ki, Ortaçağ kilisesinden, papa ve papazlarından daha kutsal, daha üstün bir zümreyle muhatap olmaktayız. Zira ortaçağ din adamları Allah’ın yeryüzündeki gölgeleri olduklarını, Allah adına konuştuklarını iddia ediyorlardı; bunlar hâşâ Allah’a rağmen de konuşuyor, Allah’a karşı da konuşma cesaretini kendilerinde buluyorlar.. Bunlar o kadar üstte ve üstünler ki haşa Peygamberimize, Rabbimize bile laf söyleyebilirler, akıl öğretebilir, din ögretebilirler, eleştirebilirler, ayar verebilirler ama kendileri asla kat’a eleştirilemezler. Antik Yunanın putperstliği, insan tanrıcılığı batıda ve dünyada akademisyenlik olarak yeniden hortlatılıyor sanki. Bu kutsalların asıl hedefleti ve ortak hedefleri dinler ve özellikle İslam dini, İslam inancı, Kur’an, sünnet ve bunlara bağlı alimler, mezhepler, tarikatler olduğu için topluca, elbirliğiyle, işbirliğiyle saldırırlar ama dinin ve dindarın kendisini savunmasına kesinlikle izin vermezler, vermek istemezler.. Bu kutsal dinlerin, kutsal tanrıcıkların! ellerinde, emirlerinde, yanlarında, yörelerinde akademisyen vasıflı ilahiyatçılar da var artık. Onlar da efendileriyle aynı dili, aynı silahı kullanırlar, efendilerine sadakatleri ölçüsünde kutsanırlar.. Onlar da efendileri gibi; Dinler dogmadır, yobazlıktır, bağnazlıktır derler. Kendilerine tabi ve teslim olmayan dindarlar, dini gruplar yobazdırlar, bağnazdırlar, ilkeldirler, köprü altıdırlar. Bu tür aşağılayıcı itham ve ifadelerle kendilerinin üstün olduklarını dayatmak, kabul ettirmek isterler, istiyorlar ve bir ölcüde başarıyorlar.. Bu günlere nasıl geldiğimize kısaca bakmak gerek. İngilizler Osmanlı’ya karşı Birinci Dünya Savaşını başlatmadan önce Hint coğrafyasında ve Arap coğrafyasında alim kisveli ajanlar yetiştirmiş ve piyasaya salmışlardı. Bu sahte, ajan hocalara ve âlimlere verilen görev; din içinde din, mezhep içinde mezhep, tarikat içinde tarikat oluşturarak İslam’ın saf, temiz, orjinal mesajını bozmak, insanları ve insanlığı hak dinin hak ve hakikatli mesajından mahrum bırakacak sapkın yollar bulmak, yollar açmak ve etkiledikleri insanları Osmanlı ve İslam Hakifesine karşı isyana teşvik etmekti. Hint cografyasındaki Kur’aniyyûn hareketi ve Arap coğrafyasındaki Vehhabîlik eş zamanlı olarak, fabrikasyon olarak misyoner tezgahlarında üretildi, yayıldı. İslam itikadının en temel esaslarına intihar saldırıları düzenleyen bu tip sahte ulema, bütün eleştirilere rağmen İngiliz devleti tarafından sonuna kadar himaye edildiler. İngilizler, maymuncuk vazifesi yapan bu tür sapkın uleme için çuvallarla paralar akıttılar, özel medreseler açtılar, gazete ve dergiler kurdurdular.. Hatta Rahip Brunson ve Kavala örneğinde olduğu gibi başları her sıkıştığında devletin elinden, mahkemelerden korududular, kurtardılar.. Ve neticede basardılar, Osmanlı’yı elbirliği ile yıktılar. Osmanlı’nın yıkılmasından sonra Osmanlı topraklarında yarı sömürge ve manda altında kurulan elliye yakın devletin egitim sistemleri tepeden tırnağa yeniden dizayn edildi, batı sistemine uyarlandı. Efendileri olan batılı ülkelere ve onların dinlerine, ideolojilerine, felsefelerine hizmet edecek üniversiteler, akademiler kuruldu, tüm eğitim sistemi ve müfredatı onlara göre ayarlandı, uyarlandı. Bunların içersine ilahiyatlar da monte edildi doğal olarak. Zaman içersinde son derece sistemli ve sinsi bir şekilde bu ilahiyatlara İngiliz aklıyla kurulmuş ve İngilizlere çok hizmet etmiş Vehhabi fikirleri, Kurancılık fikirleri sokuldu. Bu tür hocalar yerleştirildi, günden güne coğaldılar, palazlandılar. Bazı ilahiyatlar bu kafaya sahip yöneticilere ve hocalara teslim edildi, adeta kurtarılmış bölgeleri ilan edildi. Hindistan, Pakistan ve Bengladeş’in İngiliz sömürgesi olmasına ve o şekilde kalmasına hizmet eden sünnetsizlik temelli Kurâniyyûn hareketinin; Arap coğrafyasının ABD-İngiliz sömürgesi-mandası altında sömürge valileri tarafından yönetilmesine hizmet eden Vehhabî ideoljisinin diğer İslam ülkelerine ve Türkiye ye yayılması için çok ciddi emek ve servetler harcandı, harcanıyor. O fikre sahip kişiler, ilahiyatçılar akademisyen kisvesine büründürülüp dokunulmaz kılınıyor, kutsanıyor ve onlar eliyle, onların diliyle sahih İslam itikadına acımasız ve amansız saldırılar yapılıyor, yaptırılıyor. ABD emriyle ülkemizde 28 Şubat darbesini yapanlar gerçek alim diye, gerçek hoca diye, gerçek ilahiyatçı diye Yaşar Nuri Öztürk’ü ve o kafadaki akademisyenleri neden kullandıklarını anlamak isterseniz Yaşar Nuri’nin fikirleri ile sünnetsizlik esaslı Kuraniyyûn ve Vehhabilik hareketlerinin fikirlerini mukayese etmelisiniz. Göreceksiniz ki birebir aynılar.. Geçtiğimiz aylarda bir prof Peygamberimize iftira atmış, Kur’an’ı kendisinin uydurup Allah kelamı diye pazarladığını ima ve ifade etmişti. Birkaç gün önce başka bir ilahiyatçının Hz Meryem’e iftira sözleriyle sarsıldık. Bunlar gün yüzüne çıkartılmış ifadeler. İlahiyatlarda, akademi camiasında henüz toplum tarafından bilinmeyen, duyulmayan daha ne tür fikirler, sözler, ithamlar, iftiralar kol geziyor bilemiyoruz.. Doğal olarak dindar insanlar bu tür asılsız, mesnetsiz fikirleri eleştiriyorlar. Ama o da ne? Özgür düşüncenin merkezleri olduklarını ifade ve iddia eden akademi camiası kendi kutsallığını, kendi kutsal adamlarını korumak adına şiddetli bir savunma psikozuna giriyor, savunmadan çok öteye geçip en masum eleştirilere bile şiddetle saldırıyorlar. Akademik dünyanın bahsettiği özgürlük kendilerinin kutsallara saldırma özgürlüğü talebinden öte geçmiyor, geçemiyor ne yazık ki.. Akademik camia ilginç bir şekilde laik, seküler, sol kesimler vb el ele vermişler bu akademisyeni savunuyor görüntüsü altında dini gruplara, dindarlara saldırıyorlar. Sesler montajmış, arkasından kesilmişmiş, önünden kesilmişmiş, falanmış, filanmış.. Olabilir mi? Elbette olabilir. Eğer öyleyse onu yapan hakkında gerekli işlemler de yapılsın Ama iki cümle ile bu akademisyenin saçmalıkları in sacmalık olduğunu da ifade etseniz dinden mi çıkarsınız, aforoz mu edilirsiniz, ne olur? Bu akademisyenin sözleri resmen Hz Meryem gibi bir mübarek insana, kendini savunma imkanı olmayan bir mübarek kadına çok çirkin, seviyesiz, iğrenç, aşağılık bir iftira iceriyor.. Kullanılan dil akademisyen dili, bu kafa akademisyen kafası falan olamaz. Ortada bilim adına, düşünce adına hiç bir şey yok. Bu dil kahvehane dili bile değil.. Savunulacak, hoş görülecek hiç bir tarafı yok Kendi hak ve itibarına bu kadar hassas olan bir ilahiyatçı ve onu savunan akademi camiası Hz Meryem’in haklarını, itibarını korumak adına hiç bir sorumluluk hissetmiyor mu? Akademik etik ya da ahlak Hz Meryemi savunnayı da gerektirmiyor mu? Hikayede anlatılan, eleştirilen Yahudilerden bile çok ileri gidilmiş. Zira onlar gerçekten zina etmiş bir kadını cezalandırmak isterken aşırı gitmiş, acımasız, ilkesiz davranmışlar. Oysa bu şahıs masumluğu Allah tarafından tasdik edilen bir mübarek kadına zina isnad etmiş, ima etmiş, iftira atmıştır. Çocuğun gözünden bakın ifadesi de kılıf.. Kendi iğrenç kafasından bakıp çocuğun arkasına saklanacak kadar basit, omurgasız, şahsiyetsiz bir bakış. Yazık. Binlerce kez yazık. Milletimiz adına utanç duydum. İnsanlık adına, adamlık adına, akademik camia adına, ilahiyatlarımız adına, ilim, bilim adına utanç duydum, yüzüm kızardı. Bu kadar düşmemeliydiler.. Ayıp. İnsanı insanlığından utandıracak bir iftira.. Bilim adına, akademi adına cevap vermek yerine bu çirkin sözleri ve sahibini savunmaktan haya ederim.. İnsan kendisi pek çok hata yapabilir, günahlara girebilir. Ama başkasına iftira atmak düşkünlüktür, çukurdur.. Akademik akıl, akademik dil düşkünlük olmamalı, düşkünlüğe prim vermemeli, çanak tutmamalı.. Oğuz Candarlı kastamonur.com/kutsal-adademis...
·
340 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.