Değirmenci'nin küçük oğlu peki ama küçük Han'sı buraya çağıramaz mıyız? başı dertte ise ben ona çorbanın yarısını verir beyaz tavşanlarımı gösteririm.
Sen ne salak çocuksun diye bağırmış değirmenci. Seni okula gönderiyoruz da ne oluyor bilmem; hiçbir şey öğrenemiyorsun oğlum. Küçük Hans buraya gelse sıcacık şominemizi, güzel soframızı koca kırmızı şarap fıçımızı görse kıskanabilir. Kıskançlık feci bir şeydir; herkesin kişiliğini bozar. Hans'ın kişiliğinin bozulmasına izin verecek değilim. ben onun en iyi dostuyum, onu daima kollamaya, baştan çıkarılmasını engellemeye niyetliyim. Hem Hans buraya gelirse benden veresiye isteyebilir, bende böyle bir şey yapamam. Un başka dostluk başka.. ikisini karıştırmamak lazım. zaten iki ayrı kelime anlamları da çok farklı. Bunu kim olsa anlar.