Gönderi

639 yılında Halid Bin Velid komutasındaki İslâm orduları, Kürtlerin yaşadığı bölgelerin büyük bir kısmını fethetmiş ve Zerdüştlük inancını benimseyen insanların büyük bir çoğunluğu Müslüman olmuştur. (Kürtler, Türklerden yaklaşık ikiyüz yıl önce İslâmiyet’i kabul etti. Türkiye sınırları içindeki en eski cami, 639 yılında tarihî Mar-Toma Kilisesinden çevrilen Diyarbakır Ulu Camii’dir. Bugün çok az sayıda Yezidî’nin dışında Kürtlerin yaklaşık yüzde doksansekiz-doksandokuzu Müslümandır.)[2] Bu yıllardan itibaren bölge Arapların hâkimiyeti altına girmiş ve bunun sonucu olarak da Arap kültürü hızla yayılmaya başlamıştır. Emevîler ile başlayan Arap-İslâm hâkimiyeti, bu devletin yıkılması ile birlikte Abbasîlere geçmiştir. Abbasîlerin egemenliği devam ederken, bölgede bulunan Diyarbekir gibi bazı şehirler, büyük güç kazanan Selçukluların yönetimi altına girmiştir. 1071 tarihindeki Malazgirt Savaşı’nda Kürtler, Selçuklu sultanı Alparslan’ın yanında yer almıştır. Mervanî Kürtleri, on bin kişilik bir kuvvet ile Bizanslılara karşı Selçuklularla birlikte savaşmış ve İslâm kardeşliğinin gereğini yerine getirerek Anadolu’nun kapılarının Türklere açılmasına destek olmuşlardır.[3] Onuncu ve onikinci yüzyıllar arası, Kürtlerin zirveye çıktığı ve İslâm’a büyük hizmetlerde bulundukları bir dönem olarak birçok tarihçi tarafından ifade edilmektedir. Kürtlerin bu dönemdeki siyasal yönetimi, yoğun göçler ve askerî fetihler sayesinde Orta Asya’dan Libya ve Yemen’e kadar uzanıyordu. Kürtler, Orta Doğunun kalbi olan bölgeleri dış işgalcilere, örneğin Haçlı Seferlerine karşı savunan güçlü hanedanlıklar kurmuşlar, bu dönemde Kürt kültürü altın çağını yaşamış; Kürtler bu dönem boyunca tarih, felsefe, müzik, mimari, mühendislik, matematik ve astronomi alanlarında ustalaşmışlardır. Dönemin önde gelen Kürt isimleri arasında Ebu’l-Fidâ, İbn Esîr, İbn Şeddâd ve İbn Kuteybe gibi tarihçiler; Suhreverdî ve Ayne’l-Kudat Hemedânî gibi filozoflar; İbn Fadlan gibi gezginler; Safiyyüddin Urmevî ve Muhammed İbn Katip gibi müzikologlar; İbrahim ve İshak Mevsılî ve Zeriyab gibi müzisyenler; Munis gibi mimar ve mühendisler; Muhiddin-i Ahlatî gibi matematikçi ve gökbilimciler; İbn Hallikan gibi biyograficiler; İbnu’n-Nedim gibi ansiklopediciler; Ebu Hanife Ahmed Dineverî gibi büyük İslâm âlimleri sayılabilir.[4] Onikinci yüzyıldan itibaren ise bölgede yönetimi Eyyubî Devleti ele geçirdi. Bölgede doğup büyümüş bir Kürt olan Selahaddin-i Eyyubî zamanında, etrafta bulunan çok sayıda sancak ve livaya Eyyubî Devleti’nin yöneticileri atandı. Selahaddin-i Eyyubî, bir Kürt devleti kurmaktan ziyade bir İslâm devleti kurdu. Ümmet anlayışı ile bütün Müslümanlara hizmet eden bir yaklaşım ile hükümran oldu. 1138-1193 yılları arasında yaşayan Selahaddin, Kudüs Fatihi olarak bilinir. Haçlı ordularını defalarca mağlup eden Selahaddin, Büyük Selçukluların Halep valisi olan Nureddin Zengî’nin bir komutanı iken, Zengi’nin vefatından sonra bağımsız bir devlet kurdu. Mehmed Akif, Selahaddin’den bahsederken; “Sen ki, ehl-i salibin kırarak savletini, Şark’ın en sevgili Sultan’ı Selahaddin’i”
·
124 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.