Gönderi

192 syf.
7/10 puan verdi
·
Read in 9 days
Enver Paşa'nın ani bir hevesiyle girdiğimiz 1. Dünya Harbi'nden yediğimiz silleyle imparatorluğumuzun nasıl kanaya kanaya dağıldığını anlatan eser. Hepimize öğretildiği gibi, "teknolojide bilimde geri kalmıştık vs vs" lafları bir kenara. Osmanlının neden yerle yeksan olduğuna dair özellikle 2 önemli tespit var kitapta. İlki, halka aşıladıkları bir nev'i yarı-demokrasi olan "meşrutiyet" hayalleriyle Abdülhamit'i indirdikten sonra, idareyi tamamen ele geçiren 3 paşanın(Enver-Cemal-Talat) devleti tekeline alma yarışı, ihtiras ve rekabet içerisine girip birbirlerinden dahi gizlice icraatlara girişmeleri; örneğin Enver'in Almanlarla ittifak anlaşması yapıp, kimseye danışmadan söylemeden ülkeyi bir anda Alman safında savaşa sokması gibi. Bu koca vatanımızın 3 köşesinden çekilip adeta hallaç pamuğu gibi atılmasına, iğdiş edilmesine sebep olmuş. İkincisi de, 1517'den bu yana ele geçirdiği halifelikle birlikte, Osmanlı'nın Halep'ten ötesiyle Arap diyarlarına bekçilikten öte bişey yapmadığı koca bir 400 yıl.. Devletimiz yüzünü o kadar batıya dönmüş ki, Arap memleketlerinde devletin esamesi okunmaz olmuş. 1400 yıldır süregelen "cahiliye bedeviliği" de, Osmanlı' ya rağmen çöllerde rahatça başıboş hüküm sürmüş, terör estirmiş, yarımadayı yağmalamış. Ta ki devlet zayıflayıp düşeceği aşikar olunca arkamızdan vurup bir Arabistan devleti planlanana dek. Halbuki ortaokuldan bu yana tarih derslerimizde bize öğretildiği gibi, Osmanlı'nın hilafetle beraber nasıl da 3 kıtaya hakim olduğu o büyük haritaya bakıp hayranlıkla gurur duyardık. Ancak Hicaz ve kutsal topraklar dışında Araplarla hiç ilgi alakamız olmamış ki koca 400 yıl. Evet sömürmemişiz, ama Araplara devlet ve ümmet bilinci aşılamamışız da. Sonra da vakti geldiğinde, bizim yüzüne bakmaya tenezzül etmediğimiz Mısır, süveyş, Irak vs Arap diyarlarına, pazardan domates seçer gibi, kolayca tek tek el koymuş, işgal etmiş ve sömürmüş Batı. O dönemi daha iyi anlamak için günümüz Suriye'sine bakabiliriz. Evet Türkiye'ye göç eden mültecilerle kısmen kaynaştık. Ama ya göç etmeyip hala Suriye'de köyünde şehrinde kalanlar? Bizi ne kadar tanıyorlar, biz onları ne kadar tanıyoruz? Fırat kalkanı harekatlarımızda nasıl ki yarısı bizim tarafımızda, yarısı da düşman safında yer aldılarsa, 1.dünya savaşında o dönemin Arapları da aynı durumda kalmışlar. Umursamazlığımız ve ilgisizliğimiz, sahip olduğumuz o koca Müslüman nüfus kitlelerinin bize karşı silah olarak kullanılmasını sağlamış maalesef. Peki bu durumda kim daha suçlu? Alaka göstermediğimizden ötürü bizi tanımayan ve düşmana katılan Araplar mı yoksa umursamaz bizler mi? Yazık, çok yazık. Bu kitabı okuyunca daha iyi anladım ki, bizzat o cephelerde savaşan Atatürk, zannettiğimiz gibi Araplardan veya Müslümanlardan nefret ettiği için değil, Arapların artık bizle zerre ilgi, alaka ve bağının kalmadığını idrak ettiği için, milli bir kimlikle Türkiye cumhuriyetini kurmak durumunda kalmış.. Doğrularıyla yanlışlarıyla Atatürk'ün önemini bir kez daha anlamış bulundum. "Suriye, Filistin ve Hicaz'da: -Türk müsünüz? Sorusunun birçok defalar cevabı: -Estağfurullah! idi. Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık. Osmanlı İmparatorluğu buralarda, ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi." Sayfa 43
Zeytindağı
ZeytindağıFalih Rıfkı Atay · Pozitif Yayınları · 201110.1k okunma
··
256 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.