Gönderi

128 syf.
·
Not rated
Düşünüyorum, öyleyse varım!
Bu kitabı okurken kitabın beni varoluşsal sancılarıma doğru itekleyeceğini düşünmezdim. Lakin öyle oldu. Şimdi şahsıma münhasır söze şöyle başlayayım: Varoluşçuluk nedir? Bu sorunun mutlak bir tanımı olmamakla birlikte kendisi bir ağaç olsaydı en dallı güllü olanından olurdu. Çünkü varoluşçuluğun ne olduğu gibi ne olmadığı, bununla birlikte temelinin neye dayandığı, hangi ideolojileri referans aldığı konusunda fikir ayrılığı yaşayan birçok filozof mevcut. Hal böyle olunca da anlaması ve açıklaması zor bir terim. Yine de şöyle özetleyebilirim; varoluşçuluk iki uç noktada varolmuş bir kavramdır. Bir uçtaki düşünürler, varoluşun temelini dine dayandırırken (bu kişilere dinci yani hristiyan varoluşçular denir: Kierkegaard, Karl Bart, Gabriel Marcel gibi) diğer uçtaki düşünürler varoluşun temeline insanın kendisini koyar (bu kişiler tanrıtanımaz varoluşçulardır: Nietzche, Jean Paul Satre gibi). Bir taraf için etik ve estetik kavramlar dini unsurlar çerçevesinde şekillenmiştir diğer taraf içinse bu kavramları yapan ve yaratan insanın kendisidir. Tanrıtanımaz varoluşçulukta Nietzche’nin Zerdüştçülük kitabında da tasvir ettiği gibi herhangi bir Tanrının olmadığını, varsa bile öldüğünü, kişinin kendi yaşamını ve özünü ancak kendisinin şekillendirebileceğini söyler. Kişinin varolan şeylerden bir yaratıcıyı sorumlu tutmaması sancılı bir süreci doğurur ve bu süreç sonunda üstüninsan olunur, der. Diğer taraftaki düşünürler ise savlarını bir peygamber örneği üzerinden açıklar: Hz. İbrahim. Onun varoluşunu Tanrıya dayandırması, neredeyse kendi oğlunu bile kurban etmesine neden olacaktır ki bu ancak varoluşun tanrıdan geldiği inancının insana yaptırabileceği bir şeydir. İki uçtan toplanılan meyvelerle kendinize ortaya karışık harikulade bir salata çıkarabilirsiniz, benden söylemesi.
Varoluşçuluk
VaroluşçulukJean-Paul Sartre · Say Yayınları · 20193,214 okunma
·
1,064 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.