Gönderi

736 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 25 days
Theseus Labirenti
Gülün adı bir sözcüktür [sadece]… Latince, az kadın, bol bol tanrıbilim ve metafizik bir ürperti… N’oldu, korktunuz mu, hadi canım mızmızlanmayı kesin de okuyun şunu, Sadece adı kalacak olanlarla sadece adı kalacak olanlara yazılmış bir kitaba inceleme de yazılmaz ki şimdi. Ne yazacağım Umberto Eco’yu mu yorumlayacağım uzun uzadıya. Sen kimsin hadsiz, kendine gel. Okudun bitti, çok güzeldi tamam ama inceleme yazmak da neyin nesi! Hemen toparlan, Ortaçağ büyüsünden kurtul ve yeni başlayacağın kitabı düşünmeye çalış. Ama yok! Oturmuş boş gözlerle anlamsızca kitap kapağındaki güle bakıp, bu kitabı gerçek dilinde okuyamadığın için üzülüyorsun bir de. Ki benim polisiyeyle işim olmaz. Cinayetler, kumpaslar, takipler, deliller sıkar yani ama söz konusu Dinler Tarihi ise ve kitaplarsa orada dur arkadaş, elime Daidalos’un sihirli ipini alır Theseus’un peşinden dalarım labirente, O nasıl bir kurgu, nasıl güzel karakterler, tadından yenmez bir tarihsel zemin. Aman Allahım ya, ba-yıl-dımmış da, bilmem ne! 700 sayfa daha olsa okurdum ama nasıl inceleme yazayım abi! Mümkün değil Hıristiyanlığın geçtiği dikenli yollar, dikenlerin açtığı yaralar, kanayan güller ve o gülleri koklayan ben hala kitabın etkisindeyim desem, hele o Latince cümlelerin lezzeti, off of! İnancın insan psikolojisi üzerine etkileri ve toplumları yönlendiren gücünün izini sürmeye hastalık derecesinde meraklı olan ben bir keşiş gibi onların peşine takıldım ve o manastırda yaşadım sanki 7 gün boyunca, o gizemli kitaplığın parşömen kokuları arasında. İlk yüz sayfayı çok sıkıcı bulanlar ve kitabı yarıda bırakanlar da olmuş fazlasıyla ama; Eco, kitabın arkasında ek olarak verilen anlatıda, eğer okuyucu bir manastırda 7 gün yaşamak istiyorsa, onun ritmini kabul etmek ve ilk yüz sayfayı sabırla okuma sınavından geçmek zorunda, diyor. Eğer bunu başaramazsanız kitabın tümünü okumayı hiçbir zaman başaramayacağınızı da eklemiş. Ben hiç farkında olmadan geçtim bu sınavı. Bazen bu kadar uzatmak zorunda mıydın, dediğim zamanlar olmadı değil tabii ama kendi iç sesimi boğarak okumaya devam ettim. Ama değdi. Adso gibi çaylak bir rahip, William gibi bir bilge ile nasıl karşılaştıysa desem, hayat yolu da gizemini hiç yitirmeyecek demektir, demiş olur muyum acaba? Doğu kulesinin gizemini koruyan kütüphaneciler ve kitapların sihrine bulaşmış rahipler onların değerinin gizli olmasından geldiğine inansalar da ben de William gibi her yeni kitapta, sayfalar arasında dolaştıkça onların birer araç olduğu gerçeğiyle yüzleşerek, büyük amaçlar peşinde koşmadan ilerlemem gerektiğini öğreniyorum. Yaşarken tırmandığımız basamak sayısı bazen önem taşıyabilir ama gerektiğinde merdiveni bir kenara atmayı öğrenebilmeliyiz diyor Eco. Yoksa hayat, içinden çıkamadığımız bir labirente dönüşebilir ve herkes Theseus kadar şanslı olamayabilir; Gerçek, araçlarda değil amaçtadır ama araçla amacı ayırmayı öğrenebilmektedir bütün marifet, vesselam… Benim için sayfalar bir tesbihin taneleri gibidir; sabırla ve minnetle okunacak ne çok sayfa, içine dalınacak nice hikaye ve yazılacak ne çok inceleme var. Ama Gülün Adı olmaz. Ona inceleme yazmayacağım. Sadece ad olarak kalmalı; yoksa kitaba ihanet olur. Bağlanmayın tutunmayın, saplanıp kalmayın diyor adam ya, yok yok, yapamam, çıkamayacağım labirente hiç girmem daha iyi. Sonuçta, Avrupa Tarihi içinde Ortaçağ bir mihenk, million taşı, labirentin merkezindeki Minotauros’tur. Eco bunun önemini şu şahane cümlelerle aktarmış zaten: “Komünal demokrasiden banka ekonomisine, ulusal monarşilerden kentlere, yeni teknolojilerden yoksulların başkaldırılarına dek çağdaş Avrupa’nın bütğn sorunları, onları bugün hissettiğimiz biçimiyle Ortaçağ’da oluşur. Ortaçağ, bizim geçmişimizi anımsamak için hep dönmemiz gereken çocukluğumuzdur.” Gerisi, fasa fiso; bizim filmlerde görselleriyle oyalandığımız Ortaçağ yapılarını bilirsiniz işte. Işığı yok sayan derin karanlık soğuk taş binalar. İnce taş işçiliği ve ahşap oymalar, göğe yükselen başlar ve içinize sığmayan ürperti… Oysa, Bir gerçeği korumak için yapıldığı söylenen yüksek duvarların ardına nelerin gizlendiğini bilemezsiniz. İnsan faktörü sizi her zaman yanıltır ve hikaye buradan doğar. Masal şatoları gibi dağ zirvelerine oturtulmuş manastırlar, kayalara oyulmuş mabetler size sabrı mı çağrıştırır yoksa gizi mi? Söyleyin bakalım, hadi… Tüm semavi dinler için ortak efsane 7 sayısının gizemi, kitabı yedi güne bölmüş ve olaylar olaylar… Anlatılmaz yaşanır. Yedinci gün başlayan yangından sonra manastır tam üç gün üç gece yandı. Neden mi? Jorge yüzünden! Körükörüne saplandığı tutkuları yüzünden, yandı güzelim el yazmaları, ah ah! Gel de gül(me)! Jorge gülmeden yaşamış biliyor musunuz! Ciddiyet ile hayatı abartan birçokları gibi. Kendi zehrinde boğulan 7. Kişi oldu Jorge, ona göre!! Belki de katil sizsiniz! Çok da abartmayın samimiyet ile sululuğu karıştırmazsanız hayat pek de ciddiye alınacak bir şey değil yani. İçinde bulunduğumuz durumlar, yaşadığımız olaylar, insanlar, hepsi ama hepsi geçici duraklarda verdiğimiz molalardan ibaret. Yeter ki, dayanamayacağımız kadar büyük acılarımız olmasın Tüm kutsal metinler dünyanın sonlu bir yer olduğunda hemfikir. Bilimle çelişmedikleri tek yer de burası olabilir. İşte insanın üç sınavı: Doğa, din ve bilim… Hadi bakalım, hangisi amaç hangisi araç, siz karar verin de görelim, Einstein; ya her şey bir mucizeymiş gibi yaşarsınız ya da değilmiş gibi derken sonuç değişmez demek istiyor galiba, Önünde sonunda bitecek değil mi ya Joyce Ulysses’te; “Her hayat birçok günden oluşur, gün günü izler. Biz kendi hayatımızın içinden yürüyüp geçeriz. Yolda karşımıza hırsızlar, hayaletler, devler, yaşlılar, gençler, zevceler, dullar, aşık biraderler çıkar. Ama illa ki kendimizle karşılaşırız her seferinde.” , derken, tane tane vermiş vurguyu, ya siz; Yaşarken kendinizle karşılaşıyor musunuz arada bir? Keşke bitmeseydi diyecek kadar güzel kitaplar okumak bana kafî ama Kitap da bitti Ben bu kitaba inceleme minceleme yazmam arkadaş Okumadıysanız okuyun bence, tepenin eteklerinde kalmayın, manastıra kadar tırmanın, pişman olmazsınız. Tarihsel şeyleri ve geçmişte yaşamayı seviyorsanız benim gibi, böyle bir yer açarsınız, bir ayraç; en sevdiğim kitaplar ayracının içine yeni bir ayraç, köşeli olanından ve içine üç nokta koyarsınız, bitmedi niyetine, okuyucuya bırakılmış tüm ayrıntılarda özgüvenle kendini ona teslim eden kitaplar için gelsin sıradaki şarkımız: Oooonly youuuuuu… […]
Gülün Adı
Gülün Adı
Gülün Adı
Gülün AdıUmberto Eco · Can Yayınları · 202012.6k okunma
··
1,016 views
Leman Altıner okurunun profil resmi
Yok yok siz inceleme yazmadınız, ben sadece kitapla ilgili muhteşem bir sonsöz okudum 😃 Tek kelimeyle HARİKA... Elinize, emeğinize sağlık 💝💐
Özlem Özmen okurunun profil resmi
Fazlaca söylenmişim sanırım, resmen fırçayı basmışım arada ya:) Şaka bir yana yüreğinize sağlık. Sabırla okuduğunuz ve paylaştığınız için de ayrıca teşekkür ederim, iyi ki varsınız 🌺🙏🏼😘
3 next answer
Özlem Özmen okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Emel hanım. Okuduğunuz için teşekkür ederim 🌺
2 next answer
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.