Birisi kafamın içinde yaşıyordu, orada, kafatasımın kemiklerinin pürüzsüz alanı içinde, keşiş yengecinin yumuşak karnını sedeften bir kabuğun içine döktüğü gibi, kendi içine çekilmişti. O zaman beynimin içinde kocaman bir örümceğin yaşadığını, ona canlı ve felçli bir halde bir yem olarak verilmiş olduğumu, onun beni emdiğine, ve damarlarımın ve kıkırdaklarımın ve kanımın ve beynimin kabuğunun maddesinden, gerçek ve gerçekdışı hatıralarımdan, korkumdan ve mutluluğumdan, şiirlerimden ve düşlerimden ve rüyalarımdan anormal bir şekilde büyüdüğünü anladım.