Yaptıkları iş halk arasında nefrete neden olduğu için insanlar cellatları dışlar hatta aynı yere bile gömülmek istemezdi.O yüzden cellat mezarları diğer mezarlıklardan ayrı olur,mezartaşları ise dümdüz,özensiz koca bir dikdörtgen taştan ibaret olurdu,üzerinde orada yatan kişiye dair hiçbir bilgi(İsimleri üzerinden beddua almalarını önlemek ve varsa yakınlarını korumak için)bulunmazdı.İstanbul'da iki cellat mezarlığı vardı.Biri Eyüp'te(burası zamanla gecekondu,park vs.yapılıp taşlarının sökülerek bir yerde kullanılması nedeniyle yok olmak üzere) diğeri ise Piyer Loti Kahvesi'nden yukarı doğru devam eden yokuşla ulaşılan Karyağdı Tepesi denilen yerde bulunurdu(burası da zamanla karışık bir mezarlığa dönüşmüş,şimdi sadece cellat mezarlığı değil,cellat mezarlarından da birkaç mezartaşından başka da bir şey kalmamış).Dünyanın hiçbir yerinde olmayan şeylere ve muhteşem bir tarihe sahibiz ancak ne yazık ki günümüze kalabilen onca değere gereği kadar önem verilmiyor :( Cellatlar çok farklı ve ilginç bir konu.Bu konuda bir roman olduğunu bilmiyordum.Paylaşıp bizleri haberdar ettiğiniz için teşekkür ederim.Bir fırsatını bulup mutlaka okuyacağım.