Gönderi

Bir Teselli Ver!
Hayatım sonuna yaklaştığında, bunun başını sorgulamaya başladım artık. Ama fark ettim ki, iş işten; gerçek düşten geçmişti bile. Yaşlandıkça kuracağım hayaller azalmış, kurmuş olduğum hayaller ise tedavülden kalkmıştı. Geçmişim, gerçekleşmemiş hayaller çöplüğüne dönmüştü. Son kullanma tarihi geçmiş hayallerimi boşuna tutuyorum hafızamda. Uzak hayaller kuramıyorum mesela. En kolayı ise yarın için kurduğum hayaller. Yarın dediysem, öyle uzak bir yarın değil, bugünden sonrası. Anladım ki, yaşlılık telafi edilmesi mümkün olmayan dersler vermişti bana. Hayatta elimi neye atsam kurudu. Girdiğim bütün işleri batırdım, evliliğimi mahvettim, tüm çevremi kaybettim. Şimdi de elimde son kalan kundura dükkanım yandı. Sıfırı tükettim. Koskoca mahallede acımı paylaşmaya üç kişi gelmiş. Nasıl bir adamsam artık düşünün, para biriktirmediğim gibi, hiç dost da biriktirmemişim. Sevdiklerimi ve dostlarımı, bir hovardanın paralarını savurduğu gibi savurmuşum tek tek. Elimde bir bunlar kalmış. Bunlara da ne kadar dost denirse artık. Bakkal Remzi’ye bak! Gelmiş bana ‘’ Senin adına üzüldüm’’ diyor. Aklınca beni teskin ediyor. Oldum olası sahte gelmiştir teselliler bana. Böyle durumlarda insan, yüzüne en üzgün ifadesini takınmaya çalışır ama içten içe teselli ettiği kendisidir. Onun yerinde olmadığı; onun yaşadığını yaşamadığı için bir şükürdür teselli denilen şey. Bir de demez mi? ‘’Üzüntünü paylaşıyorum’’ diye. Üzüntümü paylaşacakmış! Haydi, paylaşalım üzüntümü Remzi. Biraz sana, biraz alt kat komşuma, biraz da sırf ne hale düştüğümü görmek için gelmiş olan sahte dost Sadettin’e. Aaa! Bana üzüntü kalmadı sizinle paylaşınca. Bendeki de üzüntü müymüş ha? Üç kişiye dağıttım bitti hemencecik. Şimdi de üzüntümün kalmamasına üzüldüm iyi mi? Beyler gelmeyin üzerime, benim üzüntüm ancak bana yeter. Sadettin’e bak Sadettin’e! Nasıl da üzülmüş gibi davranıyor kereste. Sırf benim ne halde olduğumu görmek için gelmediyse ben de bir şey bilmiyorum. Buradan çıkıp kahveye gidecek ve benim nasıl yıkıldığımı anlatacak arkadaşlarına. Sonra da çay parası ödetmesine okey oynayacak. Benden aldığı üzüntüyü altındaki adamı taşlarken unutacak. Ben bilmez miyim malımı? Hepimiz sahtekârız be, hepimiz! Bakkal Remzi ise, bitse de gitsek havasında tavanı süzüyor deyyus! Demek ki dükkânı yine hesap bilmez çırağına emanet etmiş. Remzi Cuma namazına gitmeyi bile bıraktı bu çırak yüzünden. Güya para üstünü fazla veriyormuş çırak. Söylentiye göre Remzi Cuma namazındayken bakkal dükkânı müşteri ile dolup taşarmış. Şimdi aklında ‘’Dükkânda neler oluyor?’’ varken bana ne kadar üzülebilir ki? Kesin bakkal müşteri kaynıyordur yine. Gidip ben de Remzi’nin üzüntüsünü mü paylaşsam acaba? Senin adına üzüldüm Remzi. Senin çırak şimdi dükkânın anasını ağlatıyordur. Yirmi lira verene, elli lira üstü veriyordur. Allah insana, çırağın da matematik bilenini nasip etsin. Sahi Remzi, üzüntülerimizi değiş tokuş edelim mi? Yok, etmeyelim bence. ‘’Benim payıma fazla keder düştü’’ diye birbirimize girmeyelim durduk yerde. Alt komşumu da getirmişler yanlarında. Adam buraya ne için geldiğini bile bilmiyor. Daha demin yanıma gelip ‘’Ölenle ölünmüyor kardeş’’ dedi. İlk girdiğinde benim adıma üzüldüğünü söylerken bunu unutmuş olacak ki sonradan gelip yanıma "Ölenle ölünmüyor kardeş’’ dedi. Taziyeye geldiğini sanıyor garibim. Halbuki benim ölecek kimsem bile yok. Bir kutu da çay getirmiş. ‘’Birader benim dükkân yandı’’ desem ayıp olur şimdi. Sonra bir saat de dükkânın nasıl yandığını anlat dur adama. İyisi mi böyle bilsin. Zaten ‘’kardeş’’ diyor, adımı da bilmiyor. Peki, ben ona niye ‘’birader’’ diyorum. Çünkü ben de onun adını bilmiyorum. Böyle de severiz komşumla birbirimizi. ‘’Zaten küçük bir kundura dükkânıydı’’ diyor Bakkal Remzi. Sadettin de ekliyor, ‘’Öyle ama tek geçim kaynağıydı garibin’’ Karşıma geçip yüzüme yüzüme üzülüyorlar. Şimdi ben dükkânın küçük olduğuna mı, tek geçim kaynağım olduğuna mı yoksa yandığına mı üzüleyim be vicdansızlar! Bunlar nasıl teselli edici cümleler böyle? Hani biraz önce üzülmeye değmez diyordunuz? Dükkânım yanmasa bile, küçük olmasına üzülebilirmişim meğer. Üzüntüme bir de alt kat komşumun ‘’ne dükkânı, ne yanması’’ bakışları eşlik ediyor şimdi. Şaşkın bir şekilde açıklama bekliyor. Sen bari dur be birader, sen bari dur! Duramıyor ama birader. ’'Sigortası var mıydı?’’ diye soruyor. Ben cevap vermeden atlıyor Sadettin. ‘’Göt kadar dükkâna ne sigortası yaptıracak ki’’ Bakkal Remzi ‘’ Sigortası olaydı, zararını karşılarlardı’’ diyor. Aferin lan Remzi! Sigorta dediğin tam olarak böyle bir şey zaten. ‘’Ah ah!’’ diyor Sadettin. ‘’Karısı, çoluğu çocuğu da terk etti adamı yıllar önce zaten. Varmayın üstüne’’ Yığılıp kalıyorum olduğum yere. Tek kelime edemiyorum, zaten ettirmiyorlar da sağ olsunlar. ‘’Acısı büyük, kalkalım’’ diyor Bakkal Remzi. Dükkâna yetişecek ya Deyyus! Kalkıyorlar aynı anda. Son olarak alt kat komşum çıkıyor evden. Giderken "Üzülme kardeş, yananla yanılmıyor" diyor. Ölenle ölünmüyor, yananla yanılmıyor, gidenle gidilmiyor diye diye kaldım mı yine bir başıma? Kendimi kökünden kesilmiş bir ağaç gibi hissediyorum şimdi. Geçmişi ile bağı koptuğu için kuruyan; geleceğe ise yeşerecek bir dalı olmayan bir ağaç.
··
1 artı 1'leme
·
6,9bin görüntüleme
Tamara okurunun profil resmi
Bizim mahallenin çok sevilen yani en azında öyle görünüyordu bakkaldan büyük marketten küçük bir işletme:) neyse geçen ay yangın çıktı ne varsa yandı orayı işleten abide Allah rızası için sanki kafası hesap makinası aldığın şey bir kiloysa o sana üç kilo karşılığında fiyat çıkarırdı. Herkes çok severdi ama bu şikayetimiz de ortaktı:)yandığı için üzülen çok oldu yani gösterdik en azında :)) iç seslerini bilemem 🤨☺️:) güzel hikaye olmuş kaleminize sağlık 🌺
Mustafa A. okurunun profil resmi
Sizin bakkal da bizimkinden aşağı kalmazmış.😊 Teşekkür ederim.
1 sonraki yanıtı göster
11 öğeden 11 ile 11 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.