Gönderi

272 syf.
10/10 puan verdi
Camus’un Evreni
“Bir hapsedilmişliği başka bir hapsedilmişlikle göstermek, gerçekte var olan herhangi bir şeyler göstermek kadar mantığa uygundur.” Daniel Defoe Camus’un romanının girişi için seçtiği bu alıntı kendi varoluşundaki labirentten çıkış yolu arayan insanın içinde bulunduğu haleti ruhiyeyi, tam bir nokta atışıyla şapka çıkartacak ustalıkla tasvir ediyor; ”Hapsedilmişlik.” Kendi ülkesine, kendi hayatına, sorumluluklarına, zayıflıklarına hatta kısa süre öncesine kadar küresel bir pandemi sürecinde kendi evlerine hapsedilen insanlarız hepimiz.Yaşanların ağırlığı, kendi bunalımlarımız, hepimizin malumu.Bütün bunlara katlanmak için dayanak olabilecek sağlam bir sebep ararken bir meçhule “Neden?” sorusunu yöneltmeden edemiyor iç sesimiz. İşte tam bu sorunun akabinde kendi hapsedilmişliğimizi, çığlık çığlığa kan kusarak ölen farelerin habercisi olduğu bir salgınla mücadele eden Oran’ın hapsedilmişliğinde göstererek bahsi geçen alıntıya bir selam gönderiyor sevgili Camus.Denize sırtını dönmüş, alışkanlıklar şekillenmiş hayatların yeknesak süregeldiği bu dingin ve çirkin şehir, insanlık tarihi kadar eski bir tragedyanın provasına ev sahipliği yapıyor. Jean Tarrou; Kızıl Baykuş’un Avukatı Henüz on yedi yaşındayken savcı yardımcısı babasının isteğiyle katıldığı bir davada, babası tarafından idama mahkum edilen yoksul, talihsiz bir adamın hatırasını kalbinde yaşatan karakterdir kendisi.Hayata karşı boyun eğmeye yazgılı, tüyleri diken diken kızıl bir baykuşa benzeyen bu idam mahkumu, onun hayatındaki kolektif kötülüğün karşısında durmasını sağlayan kişisel aydınlanmanın temelini atmıştır.Toplum nezdinde yalnızlaşmasana sebep olan bu süreç, onu ailesinden gönüllü olarak ayırmış ve gerçek hayatla tanışmasına vesile olmuştur.Hayatı boyunca devam eden bu yüksek ahlaki tutum salgınla mücadelesinde de devam etmiş, Kızıl Baykuş’la olan bitmeyen hesabını kendi canı pahasına kapatmıştır.Özellikle ölüm cezasını sorgulamaya açtığı bölüm, hikayede kalıcı bir yer açıyor kendine. Yarım Kalan Cümleler; Mösyö Grande Duygusal yönümüz, bitmeyen cümlelerimiz, incindiğini halde sevmekten vazgeçmeyen vefalı tarafımız.Oldukça mütevazi bir maaşla hayatını idame ettiren, kalbinde kırık bir aşk hikayesiyle avunan münzevi adam.Öyle naif bir karakter can bulmuş ki Camus sayesinde onu terk eden eşine karşı öfkeli tek bir cümle duyamıyoruz onun ağzından.Zira kendisi içindeki suçluluk duygusuyla yarım kalmış cümlelerinden kendini sorumlu tutmaktadır.Özellikle de eşi Jeanne’e karşı olanlardan.Ona adayacağı tek bir cümleyi bir türlü kuramaz.Hayatı boyunca yarım kalmışlıklarla kuşatılmış bir yürekten bunu beklemek ne kadar adildir?Kendini hiçbir zaman ifade etmeyi bilemeyen bu silik, mahçup ihtiyar, benim için romanın tek ve gerçek kahramanıdır; zira ben hayatta onurlu yenilgiler önünde saygıyla eğilmeyi, vasat başarı hikayelerine yeğ tutarım. Camus’un Sisifos’u; Doktor Bernard Rieux Sabırsız insanların doluştuğu sıkıcı bir bekleme salonunu andıran Oran’daki en müstesna isimdir Doktor Rieux.Bana kalırsa kendisi aynı zamanda Camus’un bütün felsefi algoritmasını yansıtan bir karakter. Salgının başlangıcındaki üst düzey yetkililerin saç baş yolduran başarısız kriz yönetimlerinden tutun da, maddi manevi her türlü olanaksızlığa rağmen hastalık karşısında gardını bir an bir düşürmemiş,üstün ahlaki nitelikleri içinse hiçbir tebrik veya karşılık beklentisine girmeyen dürüst bir insandır her şeyden önce, kendi deyimiyle ‘sadece işini yapar.’ Sonu yıkım olan bir felaketin mahiyetini kabullendiği halde umutsuzluğa asla düşmez.O benim için kayayı her gün tepenin en yüksek noktasına yuvarlayan Sisifos’tur, Camus’un Sisifos’u. Kitap yukarda bahsettiğim üç karakterden ibaret değil asla.Bahsedilenler benim kendinimi uzun süre sorgulamama sebep olanlar, benzer duygular, müşterek acılar.Çok daha zengin, bir kerede anlaşılamayacak kadar da derin bir eser.Üstelik felsefi alt metni de oldukça sağlam, ama tabii bu başka bir incelemenin konusu olacak. Sırtımızdaki kayayı yüksek tepeye taşımaya devam ederken salgınla mücadele eden farklı karakterlerin oluşturduğu bu topluluğu getirelim gözlerimizin önüne. Belki o kadar ağır değildir hayat, durumu kabullendiğimizde. Teşekkürler Albert,
Veba
VebaAlbert Camus · Can Yayınları · 201520.1k okunma
··
11.3k views
Muhammed Nurullah Yiğit okurunun profil resmi
Kalemine sağlık, mükemmel bir inceme olmuş. 🌸
Bertha Mason okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim 🎈🎈
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Zelâl okurunun profil resmi
İncelemeyi okumuyorum, 😃bunu kitabı bitirdikten sonra yapacağım. 🍂🍂
Bertha Mason okurunun profil resmi
:D aynı kafadayız.
palermo okurunun profil resmi
Bu eserde 'Veba'nın o dönem yükselişte olan faşizmin alegorisi olduğunu hatırlıyorum, bu gözle de okunabilir
Bertha Mason okurunun profil resmi
Evet Nazilerin işgaline uğrayan Fransa’yı metaforlarla anlattığı da yaygın bir kanı.Çok bilindik bir yorum olduğu için yazmadım.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.