Gönderi

360 syf.
2/10 puan verdi
·
6 günde okudu
bir kurgu sorunsalı
Bebiha... Okulumuzda çokça okunan bir kitaptı, okulun her yerinde göre göre içimi bir merak kapladı ve kütüphaneden ödünç alıp okumaya başladım. Kitap hızlı okunuyor, nedeni de sürükleyici veya akıcı olmasından ziyade basit yazılmış olması. Hatta ne ilginçtir ki, kitabın konusu (Erhan'ın kızı rüyasında görmüş olması) benim bir 5. Sınıf öğrencisiyken yazdığım romanla aynı, yazım dili de aşağı yukarı aynı sayılır ne yazık ki. Yazarın herhangi başka bir kitabını okumadım, belki hikaye yazmakta çok daha iyidir (ki oradan buradan rastladığım birkaç hikayesini oldukça başarılı buldum) ama maalesef ki Bebiha koca bir fiyasko. Aslında bu kitap hakkında bu kadar detaylı bir inceleme yapmak istemiyordum ama içimde tutamıyorum bunların hepsini. 1) Bu kitabı kötü yapan ilk şey kahramanların AŞIRI karikatürize/idealize edilmiş olması. Ve aslında konusu bakımından (köyden gelmiş bir çocuğun okumak adına şehire tutunma çabası, oldukça ciddi bir konu) gerçekçi/ayakları yere basan bir roman olması gereken Bebiha çoğu yerde kahramanlar dolayısıyla o kadar "ben bir kurguyum" diye bağırdı ki. Yanlış anlamayın, bunu bir güvenilmez anlatıcılık veya herhangi başka bilinçli bir tercih ile yapmamış yazar, öyle olsaydı bir etkileyicilik kazanırdı bu tercih sonucu kurgu, burada tam tersi bir durum var. Mesela Erhan'in okulda bilmem kaçıncı günü, çok idealist köyden gelen çocuklara karşı hoşgörülü ve kendisinin de köyden gelip öğretmen olduğunu dile getiren harika bir öğretmeni var, ki şükürler olsun ki gerçekten böyle öğretmenlerimiz var, burada sorun yok. Fakat bu bahsi geçen günde Erhan okula sırılsıklam gelince ve yanlış cevap vermesi sonucu arkadaşları ona gülünce zavallı Erhan koridora kendini atar atmaz ağlamaya başlıyor ve idealist öğretmeniminiz de onun ardından gelerek şu cümleyi kuruyor: "Seni tanıyorum Çocuk! Bugün sana gülenleri yarın kendine hayran bırakabilirsin." Bir öğretmen pekala idealist olabilir, ama asla okula başlayalı birkaç gün geçmiş öğrencisini omzundan tutup "seni tanıyorum Çocuk" demez (çocuk büyük yazılmış kitapta, dikkatinizi çekerim). Aynı zamanda kendisinin bunu derkenki ses tonunun hem sert hem de merhametli olduğu yazıyor, yahu bir ses aynı anda hem sert hem de merhametli olabilir mi? Kadın idealist öğretmenin tüm stereotiplerini üzerinde toplamış bir kahraman olarak yazılmış, ki bunda sorun yok, amma velakin bir okur "seni tanıyorum Çocuk" cümlesini okuyacak olsa orada nasıl bu öğretmen karakterinin sahiciliğine inanmayı sürdürüp ondan etkilenebilir Allah aşkına? İkinci kahraman vakası, ateist fen öğretmeni. Kendisi evrim anlatırken tam "sizin dedeniz maymundu çocuklar" gibi bir cümle kuracakken kapı çalıyor. Hayatınızda hiç evrim gibi bir konuyu böyle bir cümle ile izah eden bir bilirkişi gördünüz mü? Hadi diyelim ki bu adam kendisinin her şeyi bildiğini sanan cahil cühela kaba biri. Sınıfa giren kız Erhan'ın yanına oturduğunda kendisi hakkında söylenen "Zaten o kızların erkeklerle oturmasını istiyordu." cümlesinin benim nezdimde kötü karikatürize edilmişlikten başka bir açıklaması yok. Bir öğretmen karşı cinslerin yan yana oturmasında mahsur görmeyebilir, -ki görmemeli- ama istemek de neyin nesi? Boş olan tek yer Erhan'ın yanı olduğu için yeni gelen öğrenci mecbur oraya oturuyor, bunu öğrencilerin cinsiyeti bazında değerlendirip ''kızların erkeklerin yanına oturmasını istiyorum ben zaten!'' düşüncesini aklına getirebilecek bir canlının var olduğunu düşünmüyorum. Bu kişi hiçbir şekilde romana hizmet etmiyor bu arada, sadece o bölümde evrimi savunan biri olarak bu şekilde yansıtılıyor. "Kötüler kahraman olabilir, onlar da bu dünyadan." önermesine karşı bu karakterlerin zaten kötü bir şekilde karükatürize edilmeleri sonucu gerçekçiliği sarstıklarına dair antitezimi hatırlatmak isterim. 2) Roman gerçekliğinin sarsılmasının bir diğer ayağı: Olaylar. Erhan okula yazıldıktan sonra okul bağış istiyor, yanındaki veli bu parayı vermeye yanaşmayınca okul Erhan'a makbuzu uzatarak, "benim babam fakir köylüdür," yazarak imzalamasını istiyor. "Yok artık daha neler!" dediğinizi ama ardından "Gerçekte de böyle olaylar yaşanıyor tabii." diye mırıldandığınızı duyar gibiyim. Tabii ki gerçekte de böyle şeyler yaşanır, doğrusu gerçekte her şey yaşanabilir, ama hikayenin/romanın gerçekliği hayatın gerçekliğinden farklıdır, daha sağlam temellere oturtulması gerekir, okuru herhangi bir şekilde kurgudan koparacak nitelikte olmamalıdır. Burada ise yine okurun kurgu içerisine girmesini engelleyecek, her şeyden önce "bu kadarı da olmaz artık!" dedirtecek bir ara olay var. Yine, kesinlikle herhangi bir etkileme amacı (gerçeğı kırarak) güdülmemiş. 3) Geldik aşkın tasvir edilişine. Sizi kitaptan bir parçayla başbaşa bırakmak isterim: "Yaşıyor! Yaşıyor!" Haykıramadı. Sesi yoktu ki... Nefesi yoktu ki... Varlığı yoktu ki... Nasıl haykırsın? Haykıramadı." Yeteri kadar açıklayıcı olduğumu düşünüyorum. Hadi şimdi de Erhan yavrumuzun yoksulluğu romantize etme girişimlerini inceleyelim. Erhan ortaokul hayatı boyunca korkunç bir yoksulluk içinde yaşadı: Çoğu zaman simite 25 kuruş vermeye dahi eli gitmiyordu, çünkü parası yoktu, zavallıcık hep açtı. Liseye geçtiğinde yurt ona yemek sağladı ve kendisi bunun ne kadar büyük bir refah olduğunu gönülden dile getirmesine rağmen yoksulluk güzellemesi yapmaktan kurtulamadı: Erhan, "Mutluluk bu olmalı!" dedi içinden. Yanı başlarında sıcak, soğuk, tereyağlı, zeytinyağlı, çeşit çeşit yemek varken, hangi nedenle olursa olsun, isterse yoksulluk nedeniyle olsun, bir bank üzerinde göz göze biber domates, ekmek yiyerek karın doyurmanın adı "mutluluk" olmalıydı. Güzel yavrucum, açlıktan ve yokluktan ekmek arası bilmem ne ve bayatlamış börek yemek zorunda kaldığın bir mazin olmasa senin bu mutluluk tanımını hoş görebilirdim. Ama senin yerinde olan hiçbir insanın, ki Allah'a şükür açlık çekmiyorum ama Erhan öyle zorluk çekiyordu ki bu yüzden benim bile alnımdan terler boşanmıştı, bu yaşanmışlığın üzerine yokluk güzellemesi yapacağını sanmıyorum. Son olarak sizi Erhan'dan havalı aforizmalarla başbaşa bırakıyorum: "Şiirlerinin Rüya'sı değil mi?" diye sordu. "Hayır!" dedi Erhan. Nadir ters ters bakıyordu ki Erhan söze devam etti: "Şiirlerimin rüyası değil, rüyalarımın şiiri..." Nadir'in gözleri hayretle açıldı. "Vay be..." dedi. Velhasılı kelam, Bebiha beni etkilemedi. Bu gece zorla bitirmeye çalışacağım. Ama yazara karşı yargılayıcı değilim, dediğim gibi güzel hikayelerini okudum ve bir hikaye kitabını edinene kadar bu yargısızlığım devam edecek. Ama en azından Bebiha'yı kesinlikle beğenmediğimi söyleyebilirim.
Bebiha
BebihaOsman Çeviksoy · Akçag Yayınları · 201838 okunma
·
206 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.