Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

96 syf.
8/10 puan verdi
·
82 günde okudu
Homologlar Evi’ni okuduktan sonra şöyle demişim: “Sarı çizginin berisinde dikilip de sınırı geçmeyi düşünenlere göz kırpan bir perspektif.” Makul bir yaklaşım olmuş yanılmadığım için mutluyum. Yine de okur yorumlarına ve yaklaşımlarına baktığımda sınırı geçmeye pek hevesli fazla insan olmadığını görmek üzücü. Dilin daha fazla dönüşmesi için deneme yapmamıza izin vermeyen alışkanlıklarımızı savunup sonrasında yazarlardan yeni bir şey beklemek komik geliyor. Kendime değerlendirmenin kalanı hayli öznel çıkarımlardan ve sürpriz bozanlardan türemiştir. İlgilisine duyurulur. Kitaba ismini veren öyküyü düşündüğümde aklımda ilk yankılanan bir yelpaze. Ateşi körüklemek için kullanılan bir çin yelpazesi, azıcık kor düşse üzerine yanıp gidecek kadar ince bir kâğıttan yapılmış bir hayat lakin ateşin başında heyecanla dileklerini dilemek istediği için ona rüzgar olmaya çalışıyor. Neden yelpaze? Her anı peşleyen geçmişten başka bir an var. Farklı bir yaşamın, kısıtlanan özgürlüğün, aşık olmanın dahi tehlike arz ettiği bir dönemin etkisini hissediyorsunuz. Lakin bunu okurken size sunulan yavan bahaneler değil. Hayır, aksine olağanı yaşayamadığı için kırgın/kızgın bir insanı okuyorsunuz. Yazar size bunu aktarırken benzer anlatılardan farklı olarak popüler kültürü yankılayarak yapmıyor. Güdüleri, hayalleri, istekleri olanca çıplaklığıyla okuyorsunuz. İtiraflar, gecikmiş destekler, her bir arzunun bir taş simgesinde yüke dönüştüğü hayatlarla buluşuyorsunuz. Ateşin yüksekliği, en gözde dileğin henüz siz atlarken ateşle buluşmasıyla sizi farklı bir noktaya taşıyor. Anılara gidip geldiğimiz geçişlerin arasında ağlayan çocuğa işlerini bozacak endişesiyle yaklaşan bir esnafın hinliğiyle gerçekliğin kolunuza girip sizinle yürümesine izin veriyorsunuz. Veyahut eve varıp mis gibi de park edip size sövüp sayan pek yetenekli erkeklere selam ediyorsunuz. Garip bir anlatı. Kelimelerin yinelenişi, taşların toplanışındaki inat, dileklerin her türlü yöntemle dile getirilişi insanların hâlâ umutlu olduğunu fısıldıyor. Tutkulara ket vurmadan, yargılamadan yaşamak mümkün. Daha Uygun Bir Kader adlı öyküye geçtiğimizde yine ateşi tadacağımız bir ana varacağımızı hissettiğimi söylersem yalan olur. Fakat yüzleşmenin bedensel ateşle tetiklenen rüyalarla gelmesi bence kitabın bütünlüğü açısından güzel bir tercihti. Baba figürüyle yaşanan çatışma aslında sıkça karşılaştığımız bir durum olsa da yine metin içerisinde yazarın insanı anlatım şekliyle işler değişiyordu. Bir önceki metinde isimlere vurulduğum bölümler burada günlerle sınırlanıyordu. Evine dönmek zorunda kalan lakin orayı evi gibi hissetmeyen her bireyin yakalayacağı bir gün sayma haliyle çalan çanları eşleştirdiğinizde isimler nokta atışı oluyordu. Abaven’in hayatındaki kaybın süregelen etkisi, annesinin bıkkın kabullenişi karşısına Linda’nın umarsız yaşam tutkusunu aldığında metin bambaşka bir forma bürünmüştü. Babasının hediyesi, Linda’nın zamansız çağrıları dengeli bir dengesizlik sunuyordu. Günahı özgür olduğu için işlemek, ölümü dilemenin eylemsiz kalındığı sürece temize çekilebilmesi ve pişmanlık. Nerede başlayıp nerede bitiyor? Kaçıp gittiğimiz problemlerin biz uzaklarındayken yok olduklarına inanmak ne kadar dışlamamızı sağlıyor? Düşünsel olarak Abaven ve Linda beni epey soru sormaya ittiği için belki onları daha canı gönülden okudum. Her türlü ateşten atlasak da onunla kavrulsak da anılar ve yarınlar hep iç içe atacağımız her adımın peşinde.
Ateşten Atlamak
Ateşten AtlamakFatma Nur Kaptanoğlu · Can Yayınları · 202183 okunma
·
213 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.