“Soluk alıp vermesi, kımıltılar..canlı varlığın görünen bütün devinimleri… her şey, her şey ona aczini, zavallılığını haykırıyordu. Ama ah, şimdi uyuması gerekiyor.”
Ülfet.. Günümüz Türkçesiyle; alışma. Gönül perdelerimizi şöyle bir sıyırırsak binbir mucizeyle dayalı döşeli şu kâinata kaç gaflet perdesinin ardından bakıyoruz, göreceğiz. Şu yağan kara, bir köşede kulağını kaşıyan kediye, taşın kalbinden fışkıran ota, etimize, kemiğimize, kendimize… Biliyoruz, elbet çağın bir kıskacıdır hayret duygusunu yitirmek. Tefekkür kalesinden pusatlarımızı indirip göğsümüzü gere gere indiğimizden beridir başımızın etrafında uçuşan sineklerin alay malzemesi olduk.(Ömer.F. Dönmez’e kalb-î selâm). Biz bu kaleyi terkedeli çok kuyuya da baş aşağı yuvarlanır olduk. Her kuyudan öte dünya kuyusuna. Hepimizin bir parçasıyla, kiminin gözüyle, kiminin diliyle, kiminin gönlüyle, kiminin aklıyla yuvarlandığı dünya kuyusuna.
Rasim Özdenören bu kitabında hülâsa-i kelâm, düştüğü kuyulardan çıkma ümidiyle geldiği küçük bir kentte gömleğinin önden yırtılmasıyla daha büyük bir kuyuya yuvarlanan Yusuf’un hikâyesini konu almakta. İsimlerden aşikar, merkezde Hz. Yusuf (as)’ın kıssası ilham alınmakta. Davetçiyse Züleyha değil Zeliha. Kuyuya itecek abiler yok. Kuyuya itenler şehvet, şefkat, acıma. Nefs. Kuyudan kurtaracak kervansa günahına bin nedâmetle ağlayanların yanı başında olduğu gibi Yusuf’u da bir cami avlusunda buluyor. Rahmet esintisi gibi gelen bir adamın sözleriyle irkiliyor ve dahi diriliyor:
“Sen başıboşlardan mısın? Köpekler de, dedi adam, başıboş gezerler, insanların köpeklerden farkı… bir yere bağlı olmaları. Bağlandıktan sonra da köpek gibi bağlı olmaları…sadakatle. (s.48)”
“ve ne tuhaf çağrışımlar
söyle kardeş başıboşlardan mısın sen de
evet köpekler gibi
başıboşlardanım ben de
ama bağlanacağım
köpek gibi sadakatle”(s.54)
Ve böylece tövbe ile, bağlılık ile, gülün yanına oturmak ile ve nihâyetinde nefsi ayağının altına alış ile başlayan bir yükseliş. Kuyudan çıkış. Evet sağı solu, basamağı yok bu kuyudan ancak nefsi ayağın altına almakla çıkılabilir. Yükselebilir.
İnsan, ömrünce adı sanı farklı sayısız kuyuya düşer; bazısı derindir hiç çıkılmaz zannedilir, bazısı dardır içinde eziliriz zannedelir. Oysa düştüğümüz kuyulardan çıkmanın kuyuya düştüğümüzün idrâkine varmakla başlayacağını öğrendiğimiz an ateşlenen bir topun ucundayız demektir. Gerisi tövbe, nedâmet, gözyaşı..
İstifadeli okumalar…