Ve kapanık, durgun bir resim Üsküdar. Kapanık, durgun tarihler düşüren bir imparatorluğa
Bir imparatorluğa ihtiyar, ihtiyar çünkü giyitleri bol gelmeye başlamıştır
Ve biraz boynunu eğerek yürür ve solmuş kararmıştır biraz ve taşmıştır yeni bir izdüşüm için
(Sonunda sokaklara inecek, herkes gibi giyinip, sessiz suskun köprüden geçecektir
Ama bütün eski resimler gibi ne denli silse, gizlese de kendini bir resimdir yine de bir kağıda çıkan
Bir kağıda kalın çizgilerle bir karşı simge koyabilmek için sinirli Bizans'a ve huysuz Boğaz'a
Onun için içine kapanmamış mıdır? Daha bir dinlemek için kendini ve hep öyle kalabilmek için
Bizans'ın sokaklarında dolaşmıştır ama ayağından çıkaramamıştır poturunu ve çorabını
Uzun donlar giymiş ve uzun tutmuştur hep boyunu ve orasını, uzun çocuklar için).
Bir resim dağlık, yabanıl. Ve hep evler, sokaklar, hep evler, sokaklar ve gözü akan bir çocuk
(Belli evine gidiyor avcuna alıp gözünü ve nedense hiç bakmıyor arkasına).
Bir resim yalnız siyah-beyazlara vuran, onun için dalgalı, hırçın
ve ölü aklığında
Yeraltı yolları, gökler, kanallar, hep gökler, kanallar ve toz ve kireç içinde yazan kendini
Ve vuran Kızkulesi'ne
Kızkulesi'nin çok eski bir gravürüne
Üç katlı ve fırdönü balkonlu
Ve kağıt fenerlere benzeyen
Ve Thomas Allom'un küçük iki katlı bir fener oturttuğu
Ve Üsküdar'ı nedense hep bir denizanasına benzettiği
Ve hep sis içinde gördüğü
Ve Galata surlarını Haydarpaşa'ya getirip bıraktığı
Ve adamları kadınları hep şişman yaptığı
Ve baç alır gibi yapan Alkibiades'i - o ele avuca sığmaz, o serseri zekasını Atina'nın
Ve kuşlarla doldurduğu denizi
Ve belli işte senin 1974'lerde bir öğle sonu cebinde onun bir gravürüyle dolaştığın
Ve en çok balıkların gözlerine baktığın
Adlarını hep karıştırdığın balıkların
Ve eskici dükkanlarına girip çıktığın, saatleri ve eskicileri
sevdiğin
Ve içtiğin Giresunlu bir yüzle
Üstünüze başınıza benzeyen bir meyhanede
Ve çıkıp sesleri dinlediğiniz sonra