Gönderi

688 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 5 days
Kayıp Aydınlanma - Frederick Starr
Orta Asya ve İslam dünyasının altın çağındaki bilimsel ve felsefi düşüncenin yükselişini anlatan bu nefis eser, gerileme sebeplerine de değinen kapsamlı bir kitaptır. Ama bu kitabı size tanıtmadan önce uzun bir inceleme olduğunu baştan söyleyelim. Ve incelemeye geçmeden önce bu kitabı hangi niyetle okuduğumu yazayım: Bizim Türk düşünce tarihinde ‘’aydınlanma’’ kavramı genelde Batı uygarlığıyla özdeşleştirilmiş bir kavramdır. Bundan dolayı Türk aydınlarının çoğu, Orta Asya ve İslam medeniyetlerinin ‘’içsel bir aydınlanma dönemi’’ yaşadıklarını gözardı etme eğilimi taşırlar. Özellikle de İslam medeniyetinin birikimini küçümseme eğilimindedirler. İşte bu hor görmenin doğru olup olmadığını soruşturma niyetiyle bu kitabı okumaya başladım diyebilirim. Yazar Frederick Starr, Vaşington’da Orta Asya araştırmaları üzerine çalışan bir profesördür. Kayıp Aydınlanma adlı bu kitapsa, Orta Asya’nın orta çağdaki karanlıkta kalmış olan Aydınlanma Çağı’nı tarihi sıralamaya sadık kalarak ama kuru bir anlatımdan çıkartarak, görseller ile ortaya koyma amacındadır. Dönemin en büyük zihinlerinin maceralı hayatları, büyüleyici başarıları ve modern dünyanın oluşumunu nasıl hazırladıklarını açık bir dille anlatan bu eser, olup biteni sebep-sonuç dairesi içinde okura sunarak zihinlerdeki sorulara cevap veriyor. Kitaba konu olan neredeyse tüm isimlerin Arapça yazmış olmasından ötürü Arap oldukları yönündeki yanılgıyı bertaraf eden bu kitap bugün Kazakistan’dan Afganistan’a ve Sincan’a kadar uzanan Orta Asya’da Türkî ve İranî halkların nasıl büyük medeniyetler inşa ettiklerini gözler önüne seriyor. Kayıp Aydınlanma, 800 ilâ 1200 seneleri arasında en büyük ve gelişmiş kentlere, en zarif sanata ve hemen her alanda en ileri bilgi ve teknolojiye sahip olan Orta Asya’nın dünya ticaretini ve ekonomisini nasıl yönlendirdiğini anlatıyor. Orta Asyalıların gökbilimi, matematik, jeoloji, tıp, kimya, musiki, sosyal bilimler, felsefe ve ilahiyat başta olmak üzere hemen her alanda nasıl başarı elde ettiklerini ortaya koymaya çalışıyor, ama seyahanatname uslubuyla: Semerkand’ın, Bağdat’ın, Nişabur’un, ve daha nice Orta Asya beldesinde yükselen bilim adamlarının biyografisini, şehrin etnografyasıyla harmanlayarak yapıyor bunu. Orta Asya’nın pek çok şehrindeki entelektüel kavgalarını tiyotra gibi canlandırıyor okuyucunun gözünde. “Kayıp Aydınlanma” tarihin unutulmuş bir devrinin izini sürmekte, Asya’nın Aydınlanma Çağı’nın yükselişini anlatmakta ve neden sona erdiğine ilişkin farklı teorileri değerlendirmektedir. Geniş bir kaynak ve arşiv yelpazesinden istifade edilerek yazılan kitap akıcı üslubundan dolayı herkese hitap etmektedir. Şimdi kitabın içeriğine geçelim. Orta Asya’daki 8-12.yy arasındaki döneme neden aydınlama dönemi dendiğini yazarın ağzından dinleyelim: ‘’... Olayların kendisi bu araştırmanın başlangıç noktasını tanımladı. 680- 740 yılları arasında Orta Asya'nın Araplar tarafından fethi, 750 yılındaki Abbasi devriminde Orta Asyalıların rolü ve Halife Memun'un 819 yılında Bağdat'ı ele geçirmesi, Orta Asya'nın zaten antik olan medeniyetinde yeni bir evre yarattı. Bundan birkaç yüzyıl sonra, şimdi Doğu İran, Batı Çin ve Kırgızistan'dan Afganistan boyunca güneye uzayan Büyük Orta Asya Dünya'nın merkeziydi. Burada Dünya'nın en büyük ticaret antreposu ve en zengin şehirleri bulunuyordu. Geçmişin zengin mirası, şimdinin kültürel ilişkileri ve bir çok düşünür ve sanatçıyı desteleyecek miktarda servet, çalışmak ve üretmek için ideal bir çevre yaratmıştı. Araştırma tutkusu ve yeniliklere açık olmak, bir çok alanda şaşırtıcı sayıda ilklere sebep oldu. Her ölçüde, bu insanlığın en büyük düşünce ve yaratıcılık dönemiydi, gerçek bir Aydınlanma Çağı'ydı...’’ Böyle diyor yazar. Buna katılıyorum. Ve o dönemde geliştirilen bilimsel birikimin İslam’ın mirasıyla uyumlu olduğunu söylüyordu. Yazar kitabın son sayfalarında şunu da ekliyor: ‘’... Daha yaygın argüman ise, Orta Asya' da gelişen spekülatif ve bilimsel düşünce, Orta Asya geleneğine en fazla çekilen üç Müslüman imparatorlukta yaşamaya devam etti; yani Hindistan'da Babürler, İran'da Safeviler ve Türkiye'de Osmanlılar. Şüphenin ötesinde, bu imparatorluklar en parlak dönemlerinde müthiş bir servet yaptılar ve Agra, Delhi, Lahor, İsfahan, Şiraz, Konstantinopol ve Kahire'de büyük başkentler yarattılar. Her üçü de, yabancı ziyaretçileri sürekli olarak hayran bıraktıracak ince zevklere ulaştılar. Ama daha önce de ifade ettiğimiz gibi, aynı zamanda bu imparatorluklarda var olan bilim hem nicel hem de nitel anlamda sınırlıydı...’’ Yazarın bu tesipitine eleştiri yapmak gerekirse şunu söylemek gerekir, bir sınırlılığın varolup olmadığını en iyi tarihi belgeler ortaya koyar. Nicel anlamda bir sınırlılığın varolduğunu düşünüyorum ama nitel anlamda bir sınırlılık yok. 12. yüzyıldan beş yüz sonra bile İslam dünyasında orijinal sayılabilecek metinlerin üretildiğini görebiliriz. Bunu da en iyi tarihi belgeler ortaya koyar. Yazarın bir başka eleştirisi: ’’... Güzellik egemendi, gerçek ise tamamlanmış ve mükemmel bir bütün olarak muamele görüyor, daha fazla düzeltme ya da ayrıntıya girmeyi gerektirmiyordu. Bu inanç, imparatorlukların entellektüel yaşamlarına geriye bakış rolünü biçti ve sadece yeni bilginin sunacağı kışkırtılma duygusunu yadsıdı. Sonuç olarak, büyük entellektüel miraslarını çarçur ettiler, hatta Aydınlanma Çağı'ndan kalma en muhteşem elyazması kitapların göz göre göre fiziksel olarak parçalanmasına, kütüphanelerinden ve koleksiyonlarından yok olmasına izin verdiler. Bu konuya açıklık getirmek önemli, Altın Çağ'dan kalma kitap ve risalelerin korkunç kaybı, esas olarak varislerin o çağa karşı olan tutum ve önceliklerinden kaynaklandı, dışardan gelen bir durum olmadı. Aslında geriye kalan elyazmalarını toparlama ve koruma görevini Avrupalılar üstlendi...’’ diyor. Yazarın burada haklı olduğu husus şurası, İslam dünyasındaki bilim adamlarının el yazması olan eserlerin çoğu ya imha edilmiş ya da çok az bir kısmı günümüze ulaşmıştı, bu eserlerin günümüze ulaştıran kişilerin çoğunun Batılı olduğu da doğrudur. Fakat yazarın yanıldığı nokta şurası; estetik düşünceyi geliştirebilecek kadar ince düşünebilecek bir medeniyet havzası, yeni bilgilerin keşfedilmesine yönelik kışkırtılma duygusunu nasıl öldürmüş olabilir? Burada doğrudan bir tutarsızlık olmasa da, bir uyumsuzluğun varolduğunu düşünüyorum. Bence yazar burada yanılıyor. Yazarın bir diğer eleştirisi: ‘’... Moğol güçleri tarafından imha edilmek tarım, üretim ve ticaret temelli zenginliğin geri gelmesini yavaşlatmış, belki de engellemişti ve bölgenin azalmış entellektüel kaynaklarını yeniden inşa etme görevini inanılmaz derecede karmaşıklaştırmıştı. Ama entellektüel yaşamın yıkılmasına neden olmadı, yıkım en azından bir yüzyıl öncesinde başlamıştı. "Moğol kartı" kurban etme algısıyla birlikte gelir ve bu yüzden reddedilmelidir. Tüm bunlar bölgedeki uzun dönem ekonomik çürümeyi izah etmeye yardımcı olsa da, ekonomik çöküşün başlangıcından bir-iki yüzyıl önceye rastgelen entelektüel çöküşle bir ilgisi yok...’’ diyor. Yazarın niye bu kadar rahat konuştuğunu anlayamıyorum. Bir an için zihnimizde düşünelim: Hun Türkleri Avrupa’nın Roma, Venedik, Londra, Floransa gibi önemli şehirlerini yıksaydı, Batı’daki ilim adamlarını öldürseydi, eserlerini yaksaydı, ekonomisini bozsaydı bugün Batı uygarlığı olur muydu? Hayır, olmazdı. Rönesansla başlayan bu süreçlerin hiçbiri yaşanmazdı. İşte Moğollar İslam dünyasına yaptığı etki tam olarak budur. Yazara soruyorum: Bir medeniyetin başına gelebilecek en feci şey gelmiş, bundan büyük entelektüel durağanlık sebebi var mı dır? Yahu Orta Asya İslam beldelerinin başına gelen Moğol faciasının bir tık üstü atom bombası yemektir. Galiba yazar, atom bombası yemek gibi daha büyük bir felaketle karşılaşmadığımız için bu acımızı küçümsüyor olabilir. Avrupa-merkezli bakış açılarının irfanı yok maalesef. Yazarın bir diğer tespiti: ‘’... Bu geleneğe rağmen, Orta Asya'da entellektüel yaşamın çöküşü, gerileyen imparatorlukların ve imperyal patronların, yerlerini küçük ölçekli emir ve emirliklere bırakmalarına bağlanamaz. Evet, bölgede Timur'un kurucusu olduğu son büyük imparatorluk, kül tür ve sanata, sonradan gelen Buhara, Hive ve Arkan’daki emirliklerden daha fazla yatırım yapmıştı. Ama Timur'dan çok önce bir çok imperiyal patron; matematik, bilim ve felsefenin diğer dallarından desteklerini çekmişti....’’ diyor. Bu eleştiriye katılıyorum, bizim Osmanlı’nın idari yapısı da böyle bir etki yaratıyor İslam dünyasında. Yazarın başka bir tespiti: ‘’...Çevresel değişiklikler, Moğol tahribatı, asil patronların cimriliği, imparatorlukların zayıflaması ya da yeterince kuramsal olmayan Türk göçebelerinin kültürü, bunların hiçbiri, Orta Asya'nın bilimsel ve felsefi yaşamının niceliğini ve nicel yok oluşunu açıklamaya yetmiyor. Bu yüzden başka nedenler de aramalıyız...’’ diyor. Ve başka neden olarak sunduğu şey ise Sünni-Şii ekseninde oluşan, tahribatı yüksek olan mezhep kavgalarıdır. Sünniliğin galip gelmesiyle bir durulmuşluk devrinin başladığını ima ediyor. Yazarın bu eleştirisine katılıyorum. Nizamülmülk’ün kurduğu Nizamiye medreselerinin ve filozof İmam Gazali’nin, İslam dünyasındaki rasyonel düşünceyi boğduğunu söylüyor. Nizamiye medreselerinin felsefesi ve kurumsal yapısı, rasyonel düşünceyi baskıladığı doğrudur, çünkü burada bir doktrinasyon faaliyeti vardır. Ama haberleşme ve ulaşım teknolojisinin gelişmediği bir çağda, bir İslam filozofu, entelektüel dünyayı nasıl domine etsin? Yahu işte bunu aklım almıyor. Ve yazar son söz olarak şunu diyor: ‘’... Sebepler aramamızın ardındaki varsayım şudur ki eğer bir-iki unsur oyuna girmemiş olsaydı düşünce hareketi devam edebilirdi. Ama yoğun beyin faaliyeti dönemi, bu araştırma ve yenilik çağı, dört yüzyıldan fazla sürdü. Eğer Arap istilası sonraki yüzyıllara ilişkin daha fazla belge kalsaydı, çiçeklenme dönemini güven içinde daha da uzatabilirdik...’’ Buna katılıyorum. Evet, kitabın incelemesi bitti. 700 sayfalık bu kapsamlı esere 9/10 veriyorum. Katılmadığım çok fazla nokta olsa da bu yüksek puanı hakkediyor. Türkistan ve İslam beldelerindeki aydınlanma dönemine merak eden herkesin okumasını tavsiye ederim.
Kayıp Aydınlanma
Kayıp AydınlanmaFrederick Starr · Kronik Kitap · 2019346 okunma
·
299 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.