Ahmet Arif inanılmazdır. O incecik kitapta tek bir boş şiiri yoktur. Bilen bilir. Sen gibi. Şiiri başkasından dinlemek, hele de okuyan iyiyse, dayanılmazdır. Değerli Muzafferim, artık nasıl okumuşsan, paralize etmişsin sınıfı. Yüreklere hüzün yüklemişsin. Közlenmiş duyguları alevlendirmişsin. Bak bunu unutmam, alacağım olsun. İnşallah bir İstanbul gurubunda hazanın, Tarihi yarımadaya bir yerlerden bakarken okursun bize de. Söz mü? Ne güzel duygudur, ve belki yine "ellerim ve kollarımın duruşunu bile belirleyemez halde" heyecanı yaşarsın, yaşarız. Neden olmasın? Yaşarız elbette.
Sonrasında anlattıkların peki? Hüzünlü ama güzel şeyler değil mi? Zaten tüm güzellikler biraz da hüzünlü değil midir? Akşam akşam bu fukarayı da hüzünlendirdin. Bitirdim ya yazını, hani kızına sarılmışsın ya sen de o zaman, ben de kalktım kızıma sarıldım şimdi. En küçüğüne.
Onurlanacağın bir yere gelmişsin. Yetiştirmişsin kendini. Biz de gurur duyduk. İnsan sevgisini göstermeli. Ne güzel ifade etmişsin "Böyle bir an'da baba oğul sarılıp birlikte ağlaşamazlar mı?" Ağlaşırlar elbette. Öyle ağlaşmalılar zaten. Hiç olmazsa bizler için böyle olmalı. Gösterilmeyen sevgiler yitik sayılıyor artık.
Kalemine de yüreğine de sağlık olsun. Varol sevgili Muzaffer.