Gönderi

396 syf.
·
Not rated
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar!
DİPÇE : "Eğlenceye katılanlar onun hakkında ömrünü boşa harcamamış bir kişi diye düşünmeliydi." Jörgen iki kız babası, Hollanda'da iyi etiketli  bir semtte yaşıyor bir yayınevinde editör olarak çalışırken verimsizliği nedeniyle işine son veriliyor ama yasalar gereği yaşından dolayı maaşını alacak biçimde işten el çektiriliyor. Karısı  üç yıl önce evi terk ediyor fakat kızının mezuniyet partisine yakın günlerde eve dönüyor. Romana adını veren Tirza, Hofmeester Jörgen'in gözbebeği, Güneş Tanrısı, ikinci kızı. Sayfalar ilerledikçe Tirza'yı değil Jörgen'i okuduğumuzu anlıyoruz.Yazar , karakterinin kalbini yani Tirza'yı hedef gösteriyor ilkin, bilinçli bu seçimle  görünenin ötesini işaret ediyor. Jörgen dışındaki karakterlerin bazı kısımları  merceğe yaklaştırılıyor. Kızı İbi, babasını erken çözüyor. Bu hırs onu çok erken yaşta cinselliğe  sürüklüyor ve babasının onaylamadığı bir hayat sürüyor aileden ilk kopan o oluyor. Nedir babanın onayladığı hayat? Jörgen olarak yaşamadığı, olamadığı her şey : Başarı, unvan, beceri, takdir kazanacak eğitimler almak... Bu nedenle kendi doğrularını dayatıyor çocuklarına. İbi aileden kopuk bir karakter, İbi'de  sevgi sözcüğünün karşılığı seks bir anlamda. Anne, başarısız amaçsız bir ressam. Çoğunlukla çıplak erkekleri çiziyor. Kocasıyla bir uyum yakalamadığı,  o aklı başında görünen Jörgen'in akılsız sağlıksız taraflarını gördüğü ve asla ev yaşamında tatmin olmadığı için ; iki çocuğa rağmen hep dışarıda bir anne. Jörgen'den uzak, var olmaya çalışıyor. Eserde herkesin bir var olma isteği ve çabası var. Fakat bu çabalamalar hep yanlışa çıkıyor. Anne eserde adıyla bile var olamıyor. Yine de yazar isimsiz anneyi Jörgen'i sarsmak için onun kabuklarını kaldırıp okura göstermek için kullanıyor ona insanın sinirlerini de bozacak bir üslupta yer yer doğruları söyletiyor. Tirza, o her anlamda sonun başlangıcı olan Tirza. Doğduğu andan itibaren Jörgen'in kalbi, yaşama nedeni oluyor. Maddi manevi tutmacı...Jörgen aslında baba olmayı istemiyor ama çocuklarını kucağına aldığında yeni bir kimliğe kavuşuyor. Bu ona umut veriyor çünkü önceki kimliklerinin altındaki başarısızlık onu tüketiyor. Tirza ona güneş gibi doğuyor. Annenin de vasıfsızlığı üzere Jörgen anne baba kimliğini üstleniyor. Tirza ona göre üstün zekalı, her şeyi en iyi o yapıyor, yapmalı : kayak,  yüzme,  çello ...birinden diğerine giderek yükü artıyor Tirza'nın. Jörgen geceleri,  4 yaşından itibaren Tolstoy okuyor Tirza'ya. Anna Karenina'yı işliyor belleğine. İbi deli diyor babasına bu okumaları reddediyor;  ama Tirza, babasının yalnızlığını görüyor kadınsızlığını ve sevgisizliğini...Bu nedenle kıramıyor babasını ama vücudu isyan ediyor yeme bozukluğu hastalığına yakalanıyor. Bir beyaz orta sınıf hastalığı,  diyor Dr.lar. Ve bu durumda Jörgen, Tirza tutkusunun  ilk başarısızlığıyla yüzleşiyor. Burada Jörgen'in hoşlanmayacağı bir coğrafyadan, şu sözler ulaşıyor kulaklarımıza: "Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil, Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları. Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.(Cibran yankılanıyor içimde) Jörgen kızını tedavi ettirdikten sonra ipleri gevşetiyor ama hayır arzularından vazgeçmiyor elbette,  yolunu değiştiriyor diyelim.Bu arada yıllarca maddi birikim yapıyor hatırı sayılır birikimini daha da artırmak için hedge fonuna yatırıyor. (Fakat bu fon 11 Eylül 2001 saldırısıyla sarsılan ekonomik sistemde yok oluyor. Jörgen'in birikimi de havaya uçuyor. Jörgen,   kızının ve  karısının ardından bu kaybı da zayıf bedenine hapsediyor.) Karısı  arada sahneye çıkıp Jörgen'in şiddete meyyal taraflarını ve acziyetini okura göstermese ;  çocukları için çırpınan , dolayısıyla çocuklarından beklentisi birazcık hoş karşılanabilecek bir baba görünümü yansıyor sayfalardan. Oysa yazar , bir taraftan  ince örülmüş bir kurguya çekiyor okuru . Jörgen'in göstermelik yaşamanın elbiselerini çıkartıyor bir bir. Çıplak beyaz tenine ulaştırıyor okuru. Karısının ağzından "rahatsız edecek kadar beyazsın." dedirtiyor.Beyazlık vurgusu siyahî ırka bir dokundurma yapıyor burada. Bu sözler mezuniyet partisinde anlam kazanıyor. Tirza  siyahî sevgilisi ile eve geldiğinde, Jörgen'i son labirentine de sürüklüyor.Çünkü Tirza Faslı bir genci seviyor ve onunla Afrika turuna çıkmayı planlıyor. Mezuniyet partisinin tüm şaaşası yerle bir oluyor ama Jörgen iyi ev sahibi rolünü oynamaya devam ediyor, tüm yaşamı boyunca başkalarının görmek istediğini oynadığı gibi zor olmuyor, zor olan kendisi olmaktır çünkü saklısız. Parti boyunca Tirza'nın sevgilisi, Jörgen'in algısında Muhammed Atta'ya  dönüşüyor. İçindeki ırkçılık ve inanç karşıtlığı yükseliyor. Muhammed Atta ömrünce değer verdiği her şeyi elinden alıyor fondaki parasını, kalbini, tutkusunu, Tirza'sını... Yine de Tirza ile çatışmıyor ve onları tatil öncesi birkaç gün geçirmek üzere çocukluk evine götürüyor. Anne ve babasının evine. Yazar bu mekanı hem fiziksel koşulların elverişliği hem de Jörgeni Jörgen yapan ya da onu oldurmayan koşulları görmemiz açısından tercih ediyor. Jörgen'in çocukluğu 2. Dünya savaşı bitimine denk geliyor bu dönemin yarattığı   buhranın, çıkmazların ve varoluşsal sancıların yarattığı Jörgen'i , Jörgenleri görmemiz sağlıyor yazar. Burada da tüm kitap boyunca babanın gözüyle maruz kaldığımız  cinsel  detaylar olayları hızlandırıyor. Cinsel anlamda da zayıf olan Jörgen, karısıyla yaşadığı başarısız cinsel yaşamını Ganalı hizmetiçiyle canlandırıyordu .Ona göre siyahi kadınlar kullanılmak üzere yaratılmıştır bu sağlıksız düşüncelerin yükünü Ganalı kadına taşıtan Jörgen;  Tirzasını  Faslı sevgilisiyle cinsel yakınlıkta görünce zihninin tüm ağları birbirine karışıyor. .... Ve kitabın son perdesi aralanıyor: ÇÖL Hem gerçek hem mecazi bir çöl bu. Hem varlık hem yokluk. Ölüm... Ölümün alternatifinin ne olduğu! ... Modern Batılı insanın dünyasına Jörgen ailesi ile büyüteç tutan yazar, kendi çağı ve toplumu ile amansız bir yüzleşme yaşatıyor. Jörgen'in bedenine hastalıklı Avrupai hırsları ve fikirleri yerleştirerek onu kaderinin çıkmazlarında çöküşe sürüklüyor. Batı'yı,  sömürdüğü fikirlerin ve insanların dünyasında yalın ayak yürütüyor. Kitabın daha ilk sayfalarından itibaren bize uzak bir kültürün sayfaları açıldı. Bu anlamda gerçekten esere yakınlık kurmam zaman aldı, kendi değerlerimle okumanın zorluğunu yaşadım,  benim için gerilimli bir okuma oldu. Mahremiyetin farklı algısı ve bu kavramın gerekliliği bir kez daha anlam kazandı bende. Tirza huzursuz eden bir roman. Hollanda edebiyatından bu modern çarpıcı eseri okumama vesile olan arkadaşım
Elizabeth Harmon
Elizabeth Harmon
'a teşekkür ederim.
Tirza
TirzaArnon Grunberg · Alef Yayınevi · 2018300 okunma
··
1,522 views
Elizabeth Harmon okurunun profil resmi
Böyle bir eser senin yorumunu hakediyordu😍 bu kitabı unutmayacağız özellikle çarpıcı sonu hep hafızamızda kalacak🤗
Gncokuyor okurunun profil resmi
Çok teşekkürler can senin önerilerin hep güzel 😘
Klasik Sever okurunun profil resmi
Kalemine sağlık arkadaşım yine ne güzel bir inceleme olmuş. Evet Tirza rahatsız edici ve bir o kadar da sarsıcı bir roman. Bilinç altımda gizli birçok taşı yerinden oynatarak altına bakmamı sağlayan derinlikli bir eser. Ne mutlu ki okudum ve sizler gibi değerli arkadaşlarım ile kritiğini yaptım.😊 Ve tabi ne mutlu ki bu eser ile tanıştım. Tanıştırana selam olsun😉🤗
Gncokuyor okurunun profil resmi
😘😘 ne güzel ifade ettin canım, birçok taşı yerinden oynattı gerçekten de, iyi ki okuduk
1 next answer
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.