Aydının Soyutlanmışlığı
Adalet Ağaoğlu’nu rahatsız eden; her fırsatta romanlarına, öykülerine, tiyatrolarına yansıyan bir durum var: Fildişi kulesinde aydın. İşçisinden, çiftçisinden kopuk ama sosyalist (!) bir aydın... Toplumun sorunlarına ve çürümüşlüğüne yüzeysel yorumlar getirerek düzen siyasetinin içinde boğulan, bireyci aydınlar...
Yazarın oyunlarında genellikle karakterler iki zıt tarafı temsil ediyor. Tüm karakterlerin toplumda ayrı bir yeri var ve bu da “sınıf” gerçeğini hiç olmadığı kadar yalınlıkla önümüze çıkarıyor. Adalet Ağaoğlu okuyucuyu rahatsız etmek istiyor. Karakterlerin bunalmışlıklarını, kapana kısılmışlıklarını her daim diri tutuyor. Ardından sahneye bu dünyadan değilmişçesine giren; işçilerin etini, kemiğini, kanını, terini giysilerinde taşıyan bir burjuva giriyor. İki sınıfın çatışması yoğunlukla hissediliyor. Bu burjuva karakterimiz yeri geliyor duyarsız ve tepeden tırnağa kapitalist özellikleri bünyesinde taşıyan, oldukça uç bir karakter olarak karşımıza çıkıyor yeri geliyor bir aydın olarak.
Yazarın kendisiyle çatışma içinde olduğunu hissediyoruz. İçinden çıkamadığı “aydın” kalıbını yıkmak istiyor, kendisini suçluyor. Bunun en ağır eleştirisini karakterlerinde okuyor, görüyoruz.
“Mesela, okumuş yazmış, geliri geçimi yerinde bir grubu alalım ele; hadi bunlara ‘burjuva sınıfı’ diyelim. İşte onlar, yine zamanımızın düşünürlerinden birinin dediği gibi, onlar ‘kendi içlerinde özgürdürler’, amaaa benim duyarlı yavrucuğum, kendi varlıkları üstüne bir fikirleri olduğu için değil, bu varlıklarını dışardan belirleyen şartlara tamamen kör ve sağır kaldıkları için...” (s. 503)
Yazar aynı zamanda kadın haklarının sınıfsal bağlamından koparılıp bireye indirgenmesini “Çatıdaki Çatlak” isimli oyunuyla ortaya koyuyor. Yarı-aydın bir karakter olan Hale, Kadınları Kalkındırma Derneği Üyesi. Oyunda karşımıza sadece dernek için para toplama gayesiyle çıkıyor. Etrafındaki “sınıfsal” çaresizliğe gözlerini kapamış. Burada feminizm hareketi hakkında oldukça kapsamlı ve sağlam bir eleştiri görüyoruz.
Son olarak; fildişi kulelerinde prangalarıyla oturanların, burjuva edebiyatının dar çerçevelerine sıkışmışların tarihsel süreç içinde dönüşüme uğrayacağını biliyor, dirençle ve umutla dimdik bekliyorum.