Gönderi

Nelumbo nucifera
"Leydi son zamanlarda pek iyi görünmüyor" Daldığım düşüncelerden yumuşak ve saygılı bir soru ile sıyrıldım. Gözlerim hala küçük gölette bir süre takılarak başımı sesten yana çevirdim ve bakışlarımı düşüncelerimin sarhoşluğundan kurtararak yanıt verdim "Efendim?" "Pek çok kişi sağlığınızdan endişe duyuyor" diye yanıt verdi bahçıvan. Bana kalırsa gayet sağlıklı genç bir leydi gibi görünüyorsunuz. Haddimi bağışlayın fakat pek çok genç güzel size karşı kıskançlığını saklamak için çaba harcamıyor." Sevecen bir şekilde gülümseyerek iltifatını kabul ettiğimi belirttim. Konuşmaya başlayınca gülümsemem yüzümden soldu. "Fakat davranışlarınız, gözleriniz, aynı şeyi söylemiyor ne yazık ki" "Ne demek istiyorsunuz? Kabalık mı ediyorum? Doğumundan beri sarayda yetişmiş bir soyluya kıyasla barbar sayılırım elbette, fakat derslerimde Bayan Lorres ilerlememin harikulade olduğunu söylemişti..." "Elbette hayır. Duruşunuz ve endamınız gayet yerinde. Sadece, size öylece bakan biri kusursuz bir Leydi görüyor olabilir, fakat daha yakından bakan biri..." Temkinli şekilde bankta yanıma oturdu. Üstündeki kirin bana bulaşmaması için özel bir çaba sarf ettiğini hissettim."...size daha yakından bakan biri gözlerinizdeki endişeyi görür. Hatta daha yakınınızda sessizliğinize kulak veren biri ne kadar çok şey anlattığınıza şaşırabilir." Bana ihtiyatla baktı. Sanki gerçekten de görebileceğinden korktuğum için bakışlarımı gölete geri çevirdim. Yeni açan lotusları inceledim. Pembe, beyaz, bazıları lila renkliydiler. "Çok güzeller değil mi?" diye sordu bahçıvan bana. "Evet öyleler." diye cevap verdim. "Çok saf ve..." doğru kelimeyi bulmaya çalıştım. "Narinler?" "Pek sayılmaz." diye karşılık verdi. Kökleri suyun altındadır. Her bir Lotus çamurdan önce suya sonra suyun üzerine güneşe doğru uzar. "Bir çamurdan bu kadar güzel bir çiçek nasıl çıkabilir ki?" diye sordum. Sonra kendimi düşündüm...Peşi sıra pek çok kare gözümün önünden geçti. Kaskatı bir döşeme. Ahlaksız kahkahalar. Ezberlenmiş tiksinç bir ayak sesi ritmi. Eskimiş bir kapı. Sessizlik, çığlık atarak bozmak isteyeceğiniz türden sessizlik. Yanık odun kokusu. Tatmin edici çığlıklar. Karanlıkta yaprak hışırtıları. Soğuk, parmak ısıran soğuk. Karanlıkta parlayan bir çift göz. İki çift. Üç, on, yirmi... "Leydi?" Bu sefer ses endişeliydi. Eldivenini çıkarıp nazikçe koluma dokunana kadar titrediğimi fark edemedim. "Sanırım üşüyorsunuz. Birisini çağırayım da sizi odanıza götürsün içerde ısınabilirsiniz dedi." Hava günlük güneşlikti. Havada sevecen pofuduk bulutlar vardı ve havadan dolayı üşümediğimi ikimiz de o kadar iyi biliyorduk ki gerçek neredeyse havada ağırlaşıp düşecekti. "Teşekkür ederim biraz yürürsem sanırım iyi gelir" dedim. Bir sebepten canım saraya girmek istemedi. "İşiniz vardır zannımca?" "Aslında çalıları budayacaktım fakat güneş tepeden biraz indikten sonra yapsam daha iyi olacak." "Yürüyüşümde bana eşlik etmek ister misiniz?" "Elbette, Leydi pek iyi görünmüyor, yanınızda eşlik edersem endişelerimi hafifletmiş olursunuz" Yürümeye başladık. Pek konuşmuyorduk fakat sessizlik rahatsız edici türden değildi. "Az önce neden öyle dediniz Leydi?" "Ne demiştim?" "'Doğma büyüme bir soylu' olmadığınızı ima eder gibiydiniz, bildiğim kadarıyla burada yaşayan bütün soylular bu sarayda doğdu, kimisi burda öldü, hatta bazıları hiç çıkmadı bile, yoksa siz..ah, doğru. Kabalığımı bağışlayın yaş aldıkça hafıza size köstek olmaya başlar. Prensin refakatinde gelmiştiniz değil mi?" Başımla evetledim."Bayan Lorren size kendimi saray dışından gelmiş biri olduğumu unutturacak kadar iyi eğittiğini duyunca eminim çok mutlu olacaktır." "Hafızam pek iyi değildir, fakat emin olun geldiğiniz günü unutmam mümkün değil. Bahçe kapısından girdiğinizde sizin başına birtakım talihsizlikler gelmiş bir prenses olduğunuzu düşündüm. Üstünüz başınız kir içindeydi fakat solgun cildiniz o kirin altından bile bahçenin öbür ucundan belli oluyordu. Hareketlerinizde daha önce görülmemiş bir zarafet vardı ve gözleriniz,, adeta çevrenizde gördüğünüz her şeyi yiyecek gibi bir ışıltıyla parlıyordu...Kabalık ettiysem kusuruma bakmayın fakat sizi eğitenin Bayan Lorren olduğunu hiç sanmam. Buraya gelişinizden itibaren bir soylu kanına sahip gibiydiniz." "Kendimi dışarıdan görmekte hep zorlanmışımdır. Fakat geldiğim gün herkes beni görüp burnunu kıvırıyor ya da inanamayan şaşkınlıkta gözlerle beni baştan aşağı süzüyordu. Dedikleriniz gururumu çok okşadı fakat inanmakta maalesef zorlanıyorum." "Hıh," Yarım ağızla güldü "Onlar sadece üstünüze bulaşan kiri görmüşler. Prens ya da ben, sizi onlar gibi görseydik prens sizi buraya getirmeye gönüllü olmazdı..." Sanki ağzından bir şey kaçıracakmış gibi çabucak sustu. "...ya da siz gelip yanıma oturmazdınız?" diye sordum. Prensin benden ettiği gibi bahçıvana da bana göz kulak olması için rica ettiğinden şüphelendim. "Evet."dedi "Size bu dünyada pek çok kişi bakacak. Fakat sizi görmeye çalışan kişi korkarım ne kadar sanarsanız o kadar az olacak. Fakat izin verirseniz size tavsiyem, kendinizi sizi gören kişilerden dinlemeniz. "Bazen buraya ait olmadığımı hissediyorum. İnsanların beni aşağılayan bakışları ve onaylamaz gözleri... Buna karşın hiçbirinin anlattığım şeyden anlamaması ve bana 'Basit soylu olmayan kız' gözüyle bakmaları...Kimi zaman Prens bile bana böyle derdi. Kalbimde tartınca diğer 100 kişinin bana öyle davranması prensin beni hor görmesinin yanında bir hiçti. En çok ona kırılırdım çünkü o beni gerçekten anlar gibiydi. Ben de onu bir nebze anladığımı hissederdim. Ama sanırım korkunç bir yanılgı içindeymişim. Aksi takdirde yalnızlığına çare olsaydım eminim sarayı terk etmezdi. En azından acılarına biraz olsun çare olmak istemiştim. Daha da ötesinde sadece onunla dost olmak istemiştim. Bu duyguyu biliyor musunuz? Birisine sadece eşlik etmek istemeyi. Bu bahçede sayısız yürüyüşümüz oldu. Sayısız konuşma. Yeri geldi o bana öğretti. Şüphesiz ondan daha az kere ben ona öğrettim. Fakat sonunda yalnızlığım bir nebze dinmişti ve ben gerçekten hissettim. Şimdi yok. Kendisinin iyi olduğunun duyumlarını alıyorum ve buna gerçekten seviniyorum fakat insana maalesef kıskançlık bahşedilmiş. Kendisinin bir parçasını yine benimle paylaşmasını çok isterdim." Çok konuştuğumu düşünüp sustum. Bahçıvan hiç konuşmamıştı fakat yüzüne baktığımda daha dikkatli dinleyemez bir ifade ile bana bakıyordu. "Maalesef hayatta eşlik etmeyi istediğim birine karşılaşamadım. Çoğu kişi beni konuşurken sıkıcı bulur.Ama iyi bir dinleyiciyimdir. Ne de olsa alt tarafı bir bahçıvanım. Sadece toprağı, ağaçları, budamayı ve kök çıkarmayı bilirim. Bir de çiçekleri tabi. Çiçeklerden çok anlarım. Neredeyse her çiçeği sadece uzaktan bakarak anlayabilirim. Daha da önemlisi onlara kulak veririm ve eğer yeterince sabırlı ve dikkatliysem, onların bana söylediklerini işitebilirim." Tek kaşımı kaldırıp merakla baktım. O ise devam etti. "Ve size bakınca Leydi, bir lotusa bakıyormuşum yanılgısına düşmekten kendimi alamıyorum. Pis bir çamurdan-kabalığımı bağışlayın, tekrar- doğmuş olsanız dahi, saf bir soylu güzelliği görüyorum, kim ne derse desin, sizin düşüncenizin de aksi ile ne kaba, ne çirkin ne de kirlisiniz ve eğer bunun aksini söyleyen biri varsa hiç şüphesiz gerçeğin gölündeki suyu dipteki çamur ile bulandırdığındandır." Dedikleri bende tuhaf bir etki yarattı ve isimlendiremediğim bir duyguyla olduğum yerde kaldım. Bir an gözümde bahçıvan tulumu eriyip gitti. Olduğumuz yer, üstlerimizde kişiliklerimizin basit birer simgesi olan kıyafetler sanki bütün her şey etrafta eridi ve bir tek dediği şeyin doğruluğu kaldı. Ben ve o, ama en saf en yoğun hallerimizle kalakaldık. Bir an için. Sonra her şey eski haline döndü ve nesneler tekrar etrafımızda sarmaşığı dolayan kolonlar gibi kareye geri girdi. "Ve açık konuşmam gerekirse, takdir edersiniz ki Prensin bu bahçede geçirdiği zamanlara sizden çok tanık oldum. Korkarım Prens hiç de olmaması gereken, hak etmediği şeyler yaşadı. Ve inanın sizinle sohbet ederken, hayatının pek çok zamanında olduğundan çok daha iyi görünüyordu. Fakat kalbi gerçekten yorgun ve ruhu damıttığı düşüncelerinden dolayı siyanür kadar keskinleşmişti. Maalesef kendinize bu kadar yüklenmenize izin veremem." Dediklerini düşündüm. Kafamda dönüp dolaşan en temiz ve benim de en emin hissetiğim düşüncelerim bunlardı. Kafamdan bir ton şey geçirmiştim fakat özünde bunların olduğunu biliyor gibi olsam da sesli olarak duymak, özellikle de benden çok daha uzun süredir beraber olan birinden, beni biraz olsun yatıştırmıştı. Birden gölgelerin boyunun ne kadar uzadığını fark ettim. "Sizi haddinden fazla tuttum, çalıları budayacaktınız. Lütfen daha fazla zamanınızı çalmama müsaade etmeyin, başınızı derde sokmayı hiç istemem." "Ah, elbette sizin de eminim burada basit bir bahçıvan ile konuşmak yerine yapacağınız daha önemli işleriniz vardır" "Sizi basitten çok uzak görüyorum. Tıpkı sizin beni gördüğünüz şekilde" gülümsedim. Dönüp geri yoldan saraya doğru yürümeye başladım. "Leydi?" Birkaç adım uzaklaşmışken durup geri baktım."Evet?" "Bana kalırsa insanların uzak düşmelerinin bir sebebi de ruhlarının değişiyor olmasıdır. Tanışık ruhlar birbirlerini hemen anımsar fakat ruh bu ya, ola ki değişir ve tanıyamaz ya da tanınamaz hale gelirse..."başını eğerek salladı "...korkarım o durumda artık karşıdaki için yabancıdan farksız olurlar."
·
281 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.