Gönderi

Süreyya Yüksel
Mine Alpay Gün 16 Haziran 2005 / Milli Gazete Son yüzyılın yetiştirdiği büyük yıldızlardan Süreyya Yüksel'in kaybı çok acı oldu. Hayatını ilme adamış, has bir mü'min olarak yaşamış bu müstesna insanı tanıyanlar, genç nesillere anlatmalıdırlar. Yaşam felsefesini, Rabbe olan katışıksız aşkını, ilmî kariyerini, Kur'ân'a adadığı ömrünün, nasıl çevresine bir güneş olup aydınlattığını, sevenleri ve bağlıları kaleme sarılıp gelecek kuşaklara aktarmalıdırlar. Televziyonlar, yakın arkadaşları, öğrencileri, bağlıları ile programlar düzenleyip, yüzyılımızın ilim deryasını insanlara tanıtmak zorundadırlar. Fatih Belediyesi; yaşadığı sokağa ismini vermeli, "Suffe" adını verdiği, öğrenci kızlarla ekmeğini-suyunu paylaştığı evini müzeye çevirmeli ya da bir kültür merkezine dönüştürmelidir. Zira orada evini üniversiteye dönüştürmüş bir "ebrar" yaşadı. Hayatı, fikirleri çerçevesinde sempozyumlar düzenlenmeli, uğruna ömrünü adadığı Tevhidi akideyi betimleyen kitaplar, dergiler çıkarılmalıdır. Süreyya Yüksel, sadece gelecek kuşaklar için değil, günümüz insanı için örnek alınabilecek bir zirve idi. Hakiki bir entellektüel idi. En büyük zevki kitap okumaktı. Her konuya ilgi duyardı. Psikoloji, tarih, siyaset, edebiyat, sosyoloji kitaplarından başını kaldırmazdı. İlimde bir derya idi. Hayatı boyunca inancından taviz vermedi. İlkokul, ortaokul, liseyi dışarıdan bitirecek kadar çok zeki idi. İstanbul üniversitesi Astronomi Bölümü'nde okudu fakat örtü yasağı gelince son sınıfta bıraktı. Entellektüel olmak için üniversite diplomasına hiç de gerek olmadığını yüksek yaşam grafiği ile gösterdi. Çocukluğundan itibaren babası fıkıh âlimi Molla Sadreddin Yüksel'den ilim tahsil etti. Kardeşi Metin Yüksel'in genç yaşta şehid edilmesi esnasında, yine kavi bir mümin tavrı sergiledi. Çağımızın âlimesi, 25 yıldır Tefsir dersleri veriyordu. Haftanın altı günü dolu idi. Her güne ayrı bir grup düşüyordu ki, bu grupların mensupları da okumuş, üniversite mezunu ya da kendisini yetiştirmiş entellektüel hanımlardı. Cuma günü Risale-i Nur dersleri vardı. Cumartesi günü Suffe'de aktüalite veriyordu. Tevhid akidesi üzerinde çok duruyordu. 37 yıllık çocukluk arkadaşı Hatice Sayan, 1979-1981 arasında tiyatro oyunları yazdığımı, hasta yatağında "O yazıları imha edin" diye vasiyet ettiğini aktarıyor. Çocuklara Kur'ân-ı Kerim öğretirken, ya da güzel sesi ile makamlı tilavetinin kayıtlı olduğu kasetleri de kırın" vasiyetini anlatıyor Sabahat Çamlı. Ben de 1980'den beri tanıyorum. Her örtü yasağında kadim dostu Sabiha Ünlü ile yanımızda idi. 1982 yasağı ile kapılar yüzümüze kapanmış, pek çok talebe üniversiteden ayrılmak zorunda kalmıştı. 28 Şubat sonrası, sene 1998. 1980 ihtilalinden sonra okullardan kovulan öğrencilerin, kızlarının kuşağına da yasak geldiğinde, bir avuç kalan başörtüsü eylemcileri arasında da Süreyya Yüksel vardı. Abla ya da anne profili yanısıra, polis coplarından kaçan kızlarla birlikte devrimci bir yürekle sokak aralarında koşuyordu. Yaşıtları torun sahibi olmuş, o evlenmemiş; arkadaşlarının kızları için de iyi bir dost ve yakın olmuştu. Ellisinde, vefatına dek hep genç yaşadı, genç kaldı. Yaşamına şahid olanlar, şaşarak tanıklıklarını dile getirmekteler. Ne televizyonlara çıkıyor, ne basına resim veriyor. Kendisini öğrenmeye ve öğretmeye adayan bu âlime yıldız, ne köşe yazarlığı, ne de kitap yazma tekliflerini kabul etti. Konferans teklifleri geliyordu. Yurt içinden ve dışından. Reddediyordu. Dışarıya sadece Kâbe için bir kuş gibi uçuyordu. On yıl kadar oluyor, Orient Enstitüsünden sosyolog Elizabeth, Türkiye'deki İslâmcı kadınların sorunları üzerine bir alan çalışması yapıyordu, pekçok insanla konuştuğu gibi benimle de röportaj yapmıştı. Bir ara, Türkiye'deki İslâmcı kadın hareketinin lideri kimdir demişti. Hiç düşünmeden "Süreyya Yüksel" demiştim. "Benimle konuşur mu" dediğinde, bir dene deyip, telefonunu vermiştim. Süreyya, yanına bile yaklaştırmamıştı. Şimdi aynı sosyoloji araştırması olsa, böyle bir soru sorulsa "Türki ye'deki İslâmcı kadın hareketinin önderi kim" diye. Verecek cevap bulamıyorum. Zira yerini dolduracak insanı düşünmekte bile zorlanıyoruz. Vefatı üzerinden neredeyse bir hafta geçti. Gazetelerdeki ölüm ilanlarına bakiyorum. Bir zengin ölse koskoca sayfaların ayrıldığı sütunlar yok. Sevenlerinin samimi, küçük ilanları. İslâmcı gazetelerin köşeyazılarını tarıyorum. Bir-iki satırla geçiştirilmiş. Belki bundan sonra çıkabilir. Vakit gazetesinde Sibel Eraslan çok güzel bir yazı yazdı, sağolsun. Dostlar son anlarını aktarıyor. Hastalığı ağır geçmesine karşın son nefesine kadar bilinci yerindedir. Hastahane odasında doktor taleb leri nöbet tutmaktadır. Kendisine rahatsızlığının büyüklüğünü anlatırlar, son günlerinde çok acı çekebileceğini hatırlatırlar. Fakat Allah, dostunu incitmez. Ne kilo kaybı olur, ne onca ameliyatlara karşın bir değişim. Son nefesine değin ihtiyaçlarını görür, kimseye muhtaç olmaz, abdestini alır, namazını kılar. Tebessüm ederek gerçek dünyaya ayrılır. Fatih Camii'ndeki cenaze namazı da unutulacak gibi değildir. Her babayiğidin dolduramayacağı cami avlusu; insan seli halindedir. Hani çok büyük adamlar vardır. Müslümanlara kan kusturmuş zevattan. Devlet törenleri yaparlar kendilerine. Ama büyük camilere götürmezler bu cenazeleri. Halktan korkarlar. Cami avlularının boş kalacağından ürkerler. Ya da bir akıllının çıkıp, hocanın "nasıl bilirsiniz" sorusuna "iyi bilmeyiz" diye cevap vermesinden çekinirler. Küçük bir mahalle mescidine götürürler bu ünvanlı, makam sahibi, rütbeli adamları. İki inzibat nöbet tutar bazan. Beş on kişi ile götürüp gömerler. Bu ünvansız, makamsız, parasız kadını; o gün cami avlusundan sanki sadece sevenleri değil, melekler de uğruladı. Durağın yanıbaşındaki ağacın altına yerleştiğinde; yollar, arabalar, insanlar selamladı. Kıyamete kadar selamlayacak da. Güzel insanların yaşamları gibi, ölümleri de ne kadar güzel olmakta. Teşekkürler Süreyya Yüksel. Eminim ki gerçek âlemde yerin çok daha kıymetli. Eminim ki yüzlerce talebelerin sana dualar ediyorlar. Bu gazetenin değerli okuyucuları da dualar edecekler sana. Seni bana tanıştıran Rabbime sonsuz hamd olsun. Sana ve seni takib edeceklere selâm olsun. YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan köşe, yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Milsan Basın Sanayii A.Ş.'ye aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazıların bir kısmı sadece Milli Gazete tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak ve milligazete.com.tr'ye aktif link verilerek alıntılanabilir.
Sayfa 614 - Ozan Yayıncılık / Yarı-Rastgele Seçilmiş Makalelerim ve SöyleşilerKitabı okudu
·
295 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.