Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

176 syf.
·
Puan vermedi
·
20 günde okudu
EDEBİYAT NE İŞE YARAR? (RITA FELSKI)
(Felski, Rita; Edebiyat Ne İşe Yarar?; Çeviren: Emine Ayhan, Metis Yayınları, İlk Basım: Kasım 2010, s. 172.) Kitap "Giriş, 1 Tanıma, 2 Büyülenme, 3 Bilgi, 4 Şok, Sonuç" bölümlerinden oluşuyor. Giriş Felski, yapıtının yakıp yıkmayı amaçlayan türden olmasa da bir manifesto ve "kara çalma değil, müdafaa etme derdinde olan bir düşünce deneyi" (s. 9) olduğunu söyleyerek başlıyor yazısına. Felski, "Edebiyat ve sanattan nasibini almanın ahlaki gelişim ve kültürel inceliğin en emin yolu olduğu şeklindeki demode inançlar artık büsbütün terk edilmiş durumda; kimsenin de bu durumdan müteessir olduğu falan yok." dedikten sonra iki önemli soru sorar: "Peki, böyle zorlu ve hayra alamet olmayan şartlarda, edebiyat araştırmacıları verdikleri uğraşın önemini nasıl haklı çıkarmaktadır? Geçmişteki kanon tapınmasına dönmeden, kitaplar okuyup haklarında konuşmak için ne gibi gerekçeler öne sürmektedirler?" (s. 10) Felski devam eden satırlarda, savunmacı bir konumda olmadığını söylemesine rağmen savunmada kalarak -bir manifestodan beklenenin tersine- bu soruları açımlayıp cevaplamaya çalışıyor. "İdrak sahibi bir lisansüstü öğrencisi bir bakıma bilmişlik (knowingness) ile safdillik arasında seçim yapmak zorunda kalınca bunlardan ilkine yönelecektir. Ne var ki son kertede bunun yanlış bir ikilik olduğu açığa çıkacaktır; bilmek ile sürekli kuşkuculuk ve keskin şüphe barındıran bir duruş şeklinde anlaşılan bilmişlik arasında dağlar kadar fark vardır. Bu noktada, hepimiz direnen okurlarızdır; belki de kendi direncimizin otomatizmine direnmenin, estetik bağlanmanın değişik biçimlerini hesaba katmayı göze almanın vakti gelmiştir artık." (s. 12-13) "Eleştirinin halihazırdaki manzarası [...] edebiyat, değer ve kullanım konusunda birbirine karşıt kanılara sahne olmaktadır. İdeoloji eleştirmenleri edebiyat eserlerinin, bu dünyaya ait şeyler olarak, daima toplumsal hiyerarşiler ve iktidar mücadeleleriyle kuşatılmış olduğunda ısrar ederler." (s. 16) "Görünüşe göre, bu kitaba "Edebiyat Ne İşe Yarar?" adını vererek, ideolojik eleştiriyle kader birliği yapıyorum. Aslına bakılırsa, daha geniş kapsamlı bir "fayda" anlayışını [...] savunuyorum. Böyle bir fayda mefhumu, bize edebiyatın dünyevi veçhelerini indirgemeci değil saygılı, hükmedici değil diyalojik bir tarzda ele alma imkânı sunuyor. "Fayda"nın ille de stratejik ya da amaca yönelik, manipülatif ya da zapt edici olması gerekmez; fayda veya kullanımın araçsal rasyonalitenin hükmünü yahut karmaşık biçime yönelik direngen bir körlüğü beraberinde getirmesi şart değildir. Estetik değerin faydadan ayrı tutulamayacağını, bununla birlikte metinlere bağlanma biçimlerimizin sıradışı bir çeşitlilik, karmaşıklık, hatta öngörülemezlik sergilediğini ileri sürüyorum. Bu anlamda pragmatik olan şiirsel olanı ne tahrip etmekte ne de dışlamaktadır." (s. 17) Felski, ileriki sayfalarda, yaptığı alıntılarla akademik okumayla sıradan okuma arasındaki farklara da değinir. Akademik okuma sürecinin çeşitli baskılarla ilerlediğine, sıradan okumanınsa bir boş zaman etkinliği sayılabileceğine ve tek kişilik bir pratik olduğuna dikkati çeker. Fakat savunduğu argümanın "akademik yoruma karşı sıradan okumanın popülist bir savunusu [olmadığını], aralarındaki bariz farklara rağmen bu iki okuma tarzının belli duygusal ve bilişsel parametrelerde nasıl ortaklaştığının bir izahını sun[duğunu]" (s. 25) belirtir. "[S]unduğum argümanda, edebiyat incelemelerinde yakın zamanda gerçekleşen etik bir dönüşle, edebiyat eserini incelemekten ziyade, ona bakmaya; söylenen şeyin salt içeriğinden ziyade, söyleme edimini dikkate almaya yönelik bir teşvikle irtibat kuruyorum." (s. 31) der. Felski, Giriş'in sonlarında ne yapmaya çalıştığını açıklamayı sürdürür: "Son otuz-kırk yılda ortaya çıkan tartışmalar bizi estetik biçimlerin gizli gündemlerine karşı sürekli tetikte olan kuşkucu okurlar haline getirdi. Eleştirmenler bir tarafsızlık ölçüsü bulmaya uğraştıklarında dahi, metinler öylesine sık özgürlüğe karşı zorlama, sınır aşımına karşı kısıtlama gibi güdük bir diyalektiğe sıkıştırılmaktadır ki, estetik deneyimin ayırt edici kipliklerini hakkıyla ele almak imkânsızlaşmaktadır." (s. 34) Oysa "okumalarımızın tahlil ile bağlanmayı, eleştiri ile sevgiyi harmanlamaması için hiçbir neden yoktur." (s. 34) "Felski'ye göre okur ile edebiyat arasındaki etkileşim dört tarzda gerçekleşiyor: Okurun kendini kitapta bulduğu, kendini öteki olarak teşhis ettiği tanıma süreci, yapıtın içine çekildiği ve etkisinden kurtulamadığı büyülenme süreci, geçmişe veya başka yerlere dair bir şeyler öğrendiği bilgi amaçlı okuma tarzı ve okuru şaşırtarak verili olan üstüne düşündürmek isteyen yapıtın başvurduğu şok stratejisi. Bu tarzları ele aldığı dört bölümde yazar edebiyat teorisi ile edebiyata ilişkin yaygın kanılar arasındaki uçurumu kapatmaya çalışıyor." (Tanıtımdan) *** Şimdi yazarın "bağlanım tarzı" da dediği bu dört tarz etkileşimle ilgili alıntılar yapalım: 1 Tanıma "Romanların en değişmez olay örgülerinden birini -hayatının nasıl bir şekil alması gerektiğini bulmaya çalışırken- kendini keşfetme sürecine giren kahramanların betimlenmesi oluşturur. Charles Taylor ve Anthony Giddens'e göre, benliği gelişimsel ve açık uçlu bir proje olarak kavrayan bu belik fikri, yani Taylor'ın kendini biçimlendirme itkisi dediği şey, belirgin biçimde modern olan bir kimlik anlayışının kristalleşmesidir. Geleneksel bağlardan ve katı toplumsal hiyerarşilerden kurtulmuş bireyler, kendi hayatlarını düzenleyip ona bir amaç katmak gibi külfetli bir özgürlüğe davet edilir. Benlik kendi üstüne düşünmeye dayalı bir hal aldıkça edebiyat da kişi olmanın ne anlama geldiğini keşfetmede canalıcı bir rol üstlenmeye başlar. Bilhassa roman güdü ve arzunun bulanık derinlikleri üstüne düşünmek, bilincin anlaşılmaz akım ve karanlık yollarının haritasını çıkarmaya çalışmak, kendi kendini belirleme ile toplumsallaşma arasındaki sayısız bağ ve çatışmayı aydınlatmak yoluyla yüksek bir psikolojik farkındalığa kucak açar. İçebakış ve iç değerlendirmeye girişen karakterleri betimleyen roman bu yolla kendi okurlarını benzer kendini irdeleme edimlerine teşvik eder. [...]Kişi aynı şeyi yapan başkalarını örnek alarak kendisi olmayı öğrenir. Genç Werther’in sancılı taşkınlıklarından Mrs. Dalloway’in hüzünlü tefekkürlerine kadar, roman öznellik temasının sonsuz tonlamaları arasında gezinir durur." (s. 39-40) "Tanımak sadece bilmek değildir; aynı zamanda bilme ve bilinebilirliğin sınırlarıyla, kendini algılamanın nasıl ötekinin dolayımıyla gerçekleştiğiyle ve ötekiliğin benlik tarafından algılanışıyla da ilişkilidir." (s. 66) "Tanıma beraberinde hiçbir garanti getirmez; vahiy dünyasında değil, insan eyleminin dağınık ve sıradan dünyasında vuku bulur. Diğer taraftan, tanıma -tanımanın sınırlarının üzüntüyle farkına varılması da dahil olmak üzere- girdiği sayısız kılıkla, metinleri ve dünyayı anlamlandırmanın vazgeçilmez bir aracı olmayı sürdürür." (s. 67) 2 Büyülenme "Bir kitabın yahut filmin cazibesine kapılma deneyimi -ister "yüksek" isterse "avama özgü" bir deneyim olsun- kişilerin rasyonelliği ve özerkliği konusunda sahip olduğumuz güçlü inançları yerle bir eder." (s. 71) "Büyülenme yoğun bir bağlanma haliyle, bir estetik nesnesine başka hiçbir şeyi umursamayacak kadar mutlak biçimde kapılma hissiyle tanımlanır." (s. 72) "Aldığımız eğitim, yetiştirilme tarzımız, toplumsal konumumuz bizi belirli birtakım kültürel seçimleri yapmaya hazırlasa da, kendimizi bazı metinler tarafından sarılıp sarmalanmış, bazıları tarafındansa hiç etkilenmemiş hissetmemizde çoğu zaman bir öngörülemezlik ve beklenmediklik söz konusudur. Çok mühim ve gizemli bir şeymiş gibi hissederek bir sanat eserinin çekimine girebileceğimiz gerçeği, muhafazakâr eleştirinin insafına bırakılmaması gereken fenomenolojik bir gerçektir. Büyülenme önemlidir, zira insanların sanat eserlerine sinin bir nedeni de kendilerinin dışına çıkma, farklı bir bilinç durumu içine girme ihtiyacıdır. Modern düşünce bu türden aşırı ruh durumu ve duygu yoğunlaşmalarını çoğu zaman çocuksu yahut ilkel olanın alanına havale etse de, duygu durumlarına yönelik ilginin artışı önyargıdan ve önceden belirlenmişlikten daha uzak bir perspektif vaat etmektedir. Büyülenme deneyimi edebiyat teorisinin mümkün kıldığından daha zengin ve çok-yönlüdür; ille de bir romantik [s. 97] nostalji sisine yahut başlangıç aşamasındaki bir faşizme bağlı olmak zorunda değildir. Aslına bakılırsa, büyülenme netice itibariyle edebiyat teorisinin temel ilkelerini yeniden düşünmek için son derece verimli bir dil olarak karşımıza çıkmaktadır. Eleştirel bir yöntem yahut teorik bir ideal olarak gizeminden arındırmanın sınırlarına bir kez gelip çattık mı, hayatlarımızın büyüden bütünüyle arınması gerektiği yollu modern dogmadan bir kez vazgeçtik mi, estetik deneyimin duygulanımsal ve insanı içine çeken, duyumsal ve somatik nitelikleriyle işte o zaman gerçek anlamda ilgilenmeye başlayabiliriz. [s. 98]" 3 Bilgi "Okurlara aktarılan bağlama duyarlı bir bilgi biçimi olarak roman savoir’dan (bilmek) ziyade connaître’e (tanımak), "olanı görmek"ten ziyade "olarak görmeye", eğitim yoluyla öğrenmekten ziyade alışma ve tanışıklık yoluyla öğrenmeye yakındır." (s. 117) "Edebiyat metinlerine potansiyel içgörü kaynakları olarak bakmak, onların yanlış bilgi veremeyeceği yahut mistifiye edemeyeceği anlamına gelmez: Dünyevi birer nesne olarak edebiyat metinlerinin algı yaratma mekanizmaları yanlışsız değildir – elbette yanılabilirler. Fakat önemli olan, edebiyatın, yaratıcı yahut kurmaca yazı sıfatıyla sahip olduğu genel statüden ötürü, bilme pratiklerinde pay almaktan otomatik olarak alıkonamayacağıdır. Kuşkusuz edebiyat metinlerinin barındırdığı hakikatler çok farklı kılıklarda karşımıza çıkmaktadır. Bu bölümde, edebiyata toplumsal bir bilgi biçimi olarak odaklandım ve bilgi ile edebiyatın bu birlikteliğinin uygunsuz ya da aykırı görülmeyi hak etmediğini ileri sürdüm. Edebiyat metinlerinden edindiğimiz dünyevi içgörüler türevsel yahut totolojik olmadığı gibi bayat, elden düşme tarih ya da antropoloji kırıntıları da değildir; kendine has bir teknikler, gelenekler ve estetik olanaklar repertuarına yaslanırlar. Edebiyat metinleri toplumsal etkileşimin inceliklerini sunmak, dilsel deyiş ve kültürel gramerleri taklit etmek, şeylerin somutluğuna şaşmaz bir dikkat göstermek yoluyla bizi hayali ama göndergesel anlamda çarpıcı dünyaların içine çeker. Önemli toplumsal anlam biçimlerini temsil etmekle kalmaz, [s. 130] yeni bir kılık var ederler; yalnızca gösterdikleri şeylerle değil, okura hitap etmeleriyle de, Merleau-Ponty'nin sözünü ettiği varlığımızın dünyayla asli iç içe geçmişliğini kristalleştirirler. Edebiyat metinlerinin kurmaca ve estetik boyutları bir bilme başarısızlığına delalet etmeleri şöyle dursun, söz konusu bilişsel gücün kaynağı sayılıp baş tacı edilmelidir. [s. 131]" 4 Şok "Demek ki sok bize bir duygu durumunun özgün içeriğinden çok, bir metin yahut nesnenin ruh üzerinde yarattığı niteliksel etkiye dair bir şeyler söyler. Ani bir çarpışmayı, apansız, hatta vahşi bir karşılaşmayı belirtir; sarsıcı olmak şokun mayasında vardır. Korku ve acımadan farklı olarak, şok temel bir hayret unsurundan beslenir; halihazırda bildiğimiz şeyden korkmamız mümkün olsa da, şok beklenmedik olanla karşılaşmayı, farklı bir zihinsel çerçeveye girme deneyimini varsayar. Tanıdık bir mitin dramlaştırılmasında olduğu gibi, daha sonra olacakları tahmin etsek de, kendimizi hayal edilemez, korkunç ve dehşet verici, kelimelerle anlatılmayacak kadar ürkütücü olan ile karşı karşıya buluruz." (s. 141) "İşte bu nedenle, şok büyülenmeyle ilişkilendirdiğimiz mutluluk verici kucaklaşma ve duyusal hazzın antitezidir. Sarsılmaktan ziyade kendimizi pusuya düşmüş ve saldırıya uğramış hissederiz; şok bilinci istila eder ve okuyanın yahut izleyenin süngüsünü düşürür. Ruha keskin bir alet gibi saplanır, dünyayı düzene sokup anlamanın alışılmış biçimlerini altüst eder. Denge hissimiz ortadan kalkar; kendimizi şaşkına dönmüş, sersem ve allak bullak bir halde bulur, uygun sözcükler bulmak için debelenir fakat kafamızı toparlayıp da tutarlı bir tepki veremeyiz. Çeşitli tiksinti, korku ve güvensizlik hislerinin bir araya gelmesiyle oluşan şok gerek bedeni, gerekse zihni geçici olarak devre dışı bırakabilir. Şokun yarattığı ani etkiler bazen çabucak dağılıp gitse de, artçı şoklar ruhta bir süre daha hissedilmeye devam edebilir; ilk etkinin apansızlığını, uzun süreli, ertelenmiş yahut gecikmiş bir ruhsal veya somatik tepkiler silsilesi takip eder." (s. 141) "Üstelik bize şok edici gelen şey, sadece biçimsel bir yenilik, biçemsel bir altüst ediş ya da kendi başına bir gelenek-dışılık değildir; şok edici olan aynı zamanda henüz işlenmemiş olan bilinç içerikleriyle de bağlantılıdır. Şok estetiği bize dehşet verici ya da tiksindirici gelen her şeyle, birbiriyle çatışan arzu ve tiksinti itkileriyle, bilinç düzeyine çıkmamış ruhsal endişe ve müphemlik dramlarıyla bağlantı kurar." (s. 160) "Gene de şokun etkilerinin kesinlikten uzak, değişken ve ölçülmesi güç olduğunu belirtmek gerekir: Bilinci allak bullak etmek çetin ve dolambaçlı bir girişimdir. Hedefini çok düşük tutarsa, kışkırtma çabaları ya hiç fark edilmeden geçilir ya da eksik, evcil veya gülünç bulunma riskiyle karşı karşıya kalır. […] Diğer taraftan, şokun etkileri çok yükseğe çekilirse, bu defa seyirciyi salonu terk etmek zorunda bırakacak ya da okurun sanat eseriyle daha fazla ilgilenmeyi reddederek kitabını kapatmasına yol açacak yoğun tiksinti veya infial dalgaları yaratabilir. [s. 160] […] Bu nedenle şok iki tür başarısızlık tehdidi ile karşı karşıya: İzler-kitlenin kayıtsızlığının yaratacağı potansiyel aşağılanma ile öfke sonucu bir çırpıda reddedilmenin arz ettiği sürekli risk arasında gidip gelir. Sonuç itibariyle, ruhumuza ve zayıf noktalarımıza saldıran bir estetik, izler-kitle tepkisinin kaprisleri karşısında beklenenden daha korunmasız olacaktır. [s. 161]" Yazarın bu dört bağlanım tarzını özetlediği "Sonuç" bölümünden de şu alıntıları yapalım: "Okur tepkisinin düğümlerini çözerek tek tek tutamlara ayırmak ve bunları daha yakından görmek için birer birer mikroskop altına tutmak, kuşkusuz, son derece eğreti bir işlemdir. Sanat eserlerine verdiğimiz tepkiler hiçbir zaman bu kadar kesin biçimde parsellere ayrılmış, bu kadar düzenli bir şekilde birbirinden bağımsız kümelere bölünmüş değildir." (s. 163) "Benim bu yaklaşımımın gerekçesi, okumanın birtakım veçhelerine, gelişigüzel ya da kibirli değerlendirmelerde sık sık küçümsemeye maruz kalmış veçhelerine dair bireyselleşmiş, inceltilmiş betimlemelere olanak –umarım– sağlıyor oluşudur." (s. 163) "Pratikte ise, burada ana hatlarıyla belirttiğim bağlanım tarzlarının sıkı sıkıya, kimi zaman da ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiş olduğu kuşkusuzdur." (s. 164) "Bu çerçevelerin sayısını dörde indirmek, kuşkusuz, olsa olsa mütevazı bir gelişmedir, fakat estetik deneyimlerin çeşitliliği ve edebi değerin çoklu enstrümanlarına ciddiyetle eğilmeye teşvik etmesi açısından yapısal bir gelişmeye işaret eden çerçevelerdir bunlar. Çoklu değer ölçütlerini kabul etmek, her şeyin mübah olduğunu söylemek, göreci bir bakış açısını savunmak ya da başkalarının estetik yargılarına hiçbir zaman eleştirel yaklaşamayacağımızı ileri sürmek anlamına gelmez. Sadece, sanat eserlerinin birçok haklı nedenle takdir görebileceğini kabul etmek demektir." (s. 166) Birkaç Not: * Çok fazla atıf var. Yazarlar, düşünürler, kitaplar arasında boğuyor okuru Felski. * Yazar, ele aldığı konuların ne olduğundan çok ne olmadığına takılıp kalmış. Bu bağlamda, ona buna laf yetiştirmeye çalışırken zaman zaman konuyu, dolayısıyla da dikkatimizi dağıtıyor. * Yazar allamelik taslıyor gibi bir hava esiyor. Yazar, okurun ele alınan konularla ilgili pek çok şeyi bildiğini varsayıyor. Hâliyle hiç de öyle kolay okunur bir kitaba başlamış olmuyorsunuz. * Satır sonlarında yanlış hecelenmiş çok sayıda kelime gözüme takıldı. Metis’e yakışmıyor böyle kusurlar. Umarım sonraki baskılarda düzeltme yapıl(mışt)ır. * Aynı konuları içeren, keyifle ve yorulmadan okunabilecek eğlenceli bir kitap yazılabilir; konular güzel çünkü. Şöyle bol çarpıcı-örnekli, öğretici bir çalışma…
Edebiyat Ne İşe Yarar?
Edebiyat Ne İşe Yarar?Rita Felski · Metis Yayıncılık · 2019110 okunma
·
1 artı 1'leme
·
498 görüntüleme
fidan yıldız okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim verdiğiniz bilgiler için
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.