Gönderi

Uyku ve NREM evreleri
Net olalım, uykunun amacını hala bilmiyoruz! Uyku (tanımı biraz geniş tutulursa) basit ve yaygın bir parazit yassı solucan olan iplik solucanları gibi en alt türden olanlar da dâhil neredeyse her çeşit hayvanda gözlenmiş durumda. Denizanası ve sünger gibi kimi hayvanlar uyku belirtisi göstermez ama beyinleri bile olmadığından herhangi bir şey yapmalarını fazlaca bekleyemezsiniz. Ama uyku, en azından belli bir devamlılık gösteren faaliyetsizlik, tamamen değişik türlerin geniş çeşitliliğinde görülebilir. Derin evrimsel köklere sahip önemli bir şey olduğu açık. Su memelileri beyinlerinin sadece yarısıyla uyuma yöntemleri geliştirmiştir, çünkü tamamen uyurlarsa yüzmeyi bırakıp batacak ve boğulacaklardır. Uyumak ‘‘boğulmamak’’tan bile daha önceliklidir ve yine de neden uyuduğumuzu bilmiyoruz. Çok sayıda teori mevcut, iyileşme gibi. Uykudan mahrum bırakılan farelerin yaraları genelde daha yavaş iyileşiyor ve yeterince uyuyan fareler kadar uzun yaşamıyorlar. Alternatif bir teoriye göre uyku zayıf nörolojik bağlantıların sinyal gücünü azaltarak ortadan kaldırılmalarını kolaylaştırıyor. Daha ilginç teorilerden biri uykunun bizi yırtıcılardan korumak için evrimleştiği yönünde. Çoğu yırtıcı geceleri aktiftir ve insanların kendilerini hayatta tutmak için 24 saatlik bir faaliyete ihtiyacı yoktur, böylece uyku insanların hareketsiz olduğu uzun dönemler yaratarak gece yırtıcılarının onları bulmasına yardımcı olacak işaret ve ipuçlarını azaltıyor. Kimileri modern bilim insanlarının cahilliğine gülebilir. Uyku dinlenmek içindir, günün yorgunluğundan sonra bedenimiz ve zihnimize kendini yenileyecek ve enerji depolayacak zamanı verdiğimiz yerdir. Evet, eğer özellikle yorucu bir şey yapmışsak, uzun bir dinlenme dönemi sistemlerimizin kendini toparlaması, tazelemesi, yeniden inşa etmesi için faydalı olur. Ama uyku sadece dinlenmekle ilgiliyse neden hepimiz ister tuğla taşımış ister pijamalarımızla çizgi film seyretmiş olalım, neredeyse her zaman aynı süre boyunca uyuyoruz? Bu iki faaliyet kesinlikle aynı yenilenme süresini gerektirmiyor. Ve bedenin metabolik faaliyeti uyku sırasında sadece yüzde 5 ila 10 arasında azalır. Bu sadece hafif bir ‘‘gevşeme’’ demektir (arabanın motorundan duman geldiği için hızınızı 80 kilometreden 75 kilometreye düşürmenin çok az faydalı olması gibi). Bitkinlik uyku düzenimizi belirlemez, insanların maraton koşarken uyuyakalmasının nedeni de budur. Uykunun zamanlaması ve süresi daha çok bedenimizin günlük ritimleri tarafından belirlenir, bu ritimlerse özgül içsel mekanizmalar tarafından şekillenir. Beyindeki pineal bez, bizi gevşemiş ve uykulu hale getiren melatonin adlı hormonu salgılayarak uyku düzenimizi oluşturur. Pineal bez ışık seviyelerine tepki verir. Gözlerimizdeki retina ışığı tespit eder ve pineal beze sinyal gönderir, pineal bez ne kadar fazla sinyal alırsa o kadar az melatonin salgılar (yine de düşük seviyede de olsa salgılamaya devam eder). Bedenimizdeki melatonin seviyesi gün içinde yükselir, güneş battığında daha da hızlı artar, bu şekilde günlük ritmimiz gün ışığı saatlerine bağlıdır, sabahları daha zinde ve geceleri yorgun hissederiz. Jet lag’ın arkasında yatan mekanizma da budur. Başka bir saat dilimine seyahat etmek tamamen farklı bir gün ışığı düzenini deneyimlemek anlamına gelir, bu yüzden beyniniz saatin akşam sekiz olduğunu düşünürken sabah on birde gün ışığına maruz kalırsınız. Uyku döngülerimiz çok hassas şekilde ayarlanmıştır ve melatonin seviyemizdeki bu aksama döngüyü bozar. Uykuya ‘‘adapte olmak’’ sandığınızdan daha zordur; beyniniz ve bedeniniz günlük ritme bağlıdır, bu nedenle beklenmeyen bir zamanda kendinizi uykuya zorlamak (imkânsız olmasa da) kolay değildir. Yeni ışık düzeninde geçirilen birkaç gün ritimleri etkili bir şekilde sıfırlamaya yeter. Uyku döngümüz ışık seviyelerine bu kadar hassassa neden yapay aydınlatmadan etkilenmiyor, diye merak edebilirsiniz, Aslında etkilenir. Yapay aydınlatmanın sıradan hale geldiği son bir iki yüzyılda insanların uyku düzenleri ciddi şekilde değişmiştir ve uyku düzeni kültüre göre de farklılık gösterir. Yapay aydınlatmaya daha az sahip ya da farklı gün ışığı düzenleri yaşayan kültürler (örneğin yüksek enlemlerde yaşayanlar) kendi koşullarına uyan uyku düzenlerine sahiptir. Beden ısımız da benzer ritimlere göre 36 oC ila 37 oC arasında değişir (bu bir memeli için ciddi bir farktır). En yüksek seviyesine öğleden sonra ulaşır, akşam yaklaştıkça düşer. En yüksek ve en düşük seviyeler arasındaki orta nokta genelde yatağa girdiğimiz andır, böylece en düşük seviyeye geldiğinde uyuyor oluruz. Bu durum uyurken kendimizi bir örtüyle izole etme şeklindeki insan eğilimini açıklayabilir; uyanık olduğumuz zamana göre daha soğuk durumdayızdır. Uykunun sadece dinlenme ve enerjiyi korumayla ilgili olduğu varsayımına daha da meydan okuyacak şekilde, uyku kış uykusuna yatan hayvanlarda da gözlemlenir. Yani zaten bilinçsiz olan hayvanlarda, kış uykusu aynı şey değildir; metabolizma hızı ve beden ısısı çok daha fazla düşer; daha uzun sürer, aslında koma haline daha yakındır. Ancak, kış uykusundaki hayvanlar düzenli olarak normal bir uyku durumuna girer, böylece uyayabilmek için daha fazla enerji harcarlar! Uykunun dinlenmeyle ilgili olduğu düşüncesi kesinlikle hikâyenin tamamı değil. Şu anda uykunun bilinen dört evresi var: hızlı göz hareketli uyku (REM) ve hızlı göz hareketi olmayan (NREM) üç evre (sinirbilimcilerin sokaktaki insan için kolay isimler koyduğu nadir örnekler olarak NREM Evre 1, NREM Evre 2, NREM Evre 3). Üç NREM evresi, her biri sırasında beynin sergilediği faaliyet tiplerine göre ayırt edilir. Sıklıkla beynin değişik bölgeleri faaliyet örüntülerini senkronize ederek “beyin dalgası” olarak adlandırabileceğimiz şeyi yaratır. Eğer diğer insanların beyinleri de senkronize olmaya başlarsa buna “Meksika dalgası” denir. Çok değişik beyin dalgası türleri vardır ve her NREM evresi kendine has olanı sergiler. NREM Evre 1’de beyin çoğunlukla “alfa” dalgalarını sergiler, NREM Evre 2’nin “uyku iğleri” olarak adlandırılan tuhaf örüntüleri vardır ve NREM Evre 3 temel olarak “delta” dalgalarından oluşur. Uyku evreleri içinde ilerledikçe beyin etkinliğinde düzenli bir azalma yaşanır ve ne kadar ilerlerseniz uyanmanız da o kadar zorlaşır. NREM Evre 3 uykusu (“derin uyku” sırasında kişi, örneğin “Uyan! Ev yanıyor!” diye bağıran birisi gibi harici uyaranlara Evre 1’de vereceğinden çok daha az tepki verir). Ama beyin asla kendini tamamen kapamaz. Bu kısmen, uyku durumunu sürdürmekte sayısız rol oynamasından kaynaklansa da esas olarak tamamen kapanması durumunda ölmüş olacağımızdandır. Sonra REM uykusu var, bu sırada beyin en az uyanık ve bilinçli durumdaki kadar aktiftir. REM uykusunun ilginç (ve bazen korkutucu) bir özelliği REM atonisidir. Bu esnada beynin, motor nöronlar aracılığıyla hareketi kontrol etme yeteneği devre dışı kalır ve hareket edemez hale geliriz. Bunun tam olarak nasıl gerçekleştiği net değil: belli nöronların motor korteksteki faaliyeti engellemesi söz konusu olabileceği gibi motor kontrol bölgelerinin hassasiyetinin azalarak hareket tetiklenmesini zorlaştırıyor olması da mümkün. Nasıl oluyorsa oluyor ama oluyor. Bu aynı zamanda iyi bir şey. REM uykusu rüya gördüğümüz zamandır, bu nedenle eğer motor sistem tamamen fonksiyonel kalsaydı insanlar rüyalarında yaptıklarını fiilen de yapıyor olurdu. Rüya sırasında yaptığınız bir şeyi hatırlıyorsanız, bunun neden kaçınmak isteyeceğiniz bir şey olacağını da anlayabilirsiniz. Uyku sırasında çevrenizdekilerin farkında değilken kıvranmak ve kavga etmek hem sizin hem de yanınızda uyuyan bahtsız kişi için büyük tehlike arz ederdi. Elbette beyin yüzde yüz güvenilir değil, bu yüzden REM davranışsal bozukluk vakaları da vardır, bu durumda motor felci etkili olmaz ve insanlar rüyalarında yaptıklarını gerçekten de yapar. Söylediğim gibi bu tehlikelidir ve birazdan değineceğimiz uyurgezerlik gibi olgulara neden olur. Ayrıca muhtemelen her insanın daha aşina olduğu incelikli arızalara da rastlanır. Uykuya dalarken aniden ve beklenmedik şekilde hareket ettiğiniz hipnik seğirme var. Bir anda düştüğünüzü hissedersiniz ve bir spazm ile sonuçlanır. Bu daha çok çocuklarda görülür ve yaşla beraber azalır. Hipnik seğirmeler kaygı, stres, uyku bozuklukları vb. ile ilişkilendirilmiş olsa da genelde rastgele oluyor gibidir. Bazı teoriler bunun beynin uykuya dalmayı “ölme” ile karıştırmasından ve bizi acilen uyandırmaya çalışmasından kaynaklandığını öne sürer. Ama bu fazla mantıklı değil, zira beynin uykuya dalışımıza iştirak ediyor olması gerekir. Başka bir teori bunun ağaçlarda uyuduğumuz zamanlardan evrimsel bir kalıntı olduğunu ve ani eğilme ya da yana yatma hissinin ağaçtan düşmek üzere olduğumuza işaret ettiğini, dolayısıyla da beynin panikleyerek bizi uyandırdığını söyler. Tamamen farklı bir şey de olabilir. Bunun çocuklarda daha yaygın görülmesi muhtemelen beynin hala gelişme aşamasında, bağlantıların kuruluyor ve süreçler ile fonksiyonların yerleşiyor olmasındandır. Birçok açıdan tüm bu arıza ve tuhaflıklar beynimizin kullandığı gibi karmaşık sistemlerde tamamen kurtulamayız, bu nedenle hipnik seğirmeler yetişkinlikte devam eder. Nihayetinde biraz acayip de olsa özünde zararsız bir şey. Çoğunlukla zararsız olan ama öyle hissedilmeyen bir şey de uyku felcidir. Bir nedenle bazen beyin, bilincimizi geri kazandığımızda motor sistemi çalıştırmayı unutur. Bunun tam olarak nasıl ve neden gerçekleştiği kesin olarak bilinmese de başlıca teoriler bunun uyku evrelerinin organizasyonundaki bozulmayla ilişkilendiriyor. Uykunun her evresi farklı türden nöron faaliyetiyle düzenlenir ve bu faaliyetler de değişik nöron grupları tarafından düzenlenir. Mümkündür ki değişimi sağlayan faaliyet düzgün şekilde çalışmaz ve motor sistemi yeniden harekete geçiren nöron sinyalleri çok zayıf kalır ya da bunu kapayan sinyaller çok güçlü ya da çok uzun süre aktif kalır; sonuç olarak da motor kontrolü geri kazanmadan bilinçli hale geçeriz. REM uykusu sırasında hareketi engelleyen her neyse tamamen uyanık hale geldiğimizde hala aktiftir, bu yüzden hareket edemeyiz. Genelde uzun sürmez, uyandıkça beynimizin diğer faaliyetleri de normal bilinç seviyesine erişir ve uyku sisteminin sinyallerine ağır basar, ancak bu durum yaşandığı süre içinde korkutucu olabilir. Korku yine de işin içindedir: Uyku felcinin çaresizliği ve yarattığı korunmasızlık duygusu güçlü bir korku duygusunu tetikler. Bu mekanizma gelecek bölümde tartışılacak ama bu, tehlike halüsinasyonlarını tetikleyerek odada bir başkasının olduğu duygusuna neden olur; bunun da uzaylılar tarafından kaçırılma fantezilerinin ve dişi şeytan (succubus) efsanesinin kaynağı olduğuna inanılır. Uyku felci yaşayan insanların çoğu bunu çok kısa süreli ve nadiren yaşar ama bazı durumlarda kronik ve ısrarlı bir sorun olabilir. Depresyon ve benzeri bozukluklarla ilgili olduğu saptanmıştır, bu da beynin çalışmasıyla ilgili altta yatan bir meseleye işaret eder. Daha da karmaşık olan ve uyku felciyle ilişkilendirilebilen bir konu da uyurgezerliktir. Bu da uyku sırasında beynin motor kontrolü kapayan sistemle ilişkilendirilmiştir, sadece işleyiş tersine döner, sistem yeterince güçlü ya da koordine değildir. Uyurgezerlik çocuklarda daha sık görülür, bu da bilimin insanlarını uyurgezerliğin motor inhibisyon sisteminin henüz tamamen gelişmemiş olmasından kaynaklandığını teorize etmeye yönlendirdi. Bazı araştırmalar merkezi sinir sistemindeki yeterince gelişmemiş olma işaretlerini muhtemel bir neden (ya da en azından katkıda bulunan bir etken) olarak gösteriyor. Uyurgezerliğin genetik olduğu ve belli ailelerde daha sık görüldüğü de gözlenmiş, dolayısıyla merkezi sinir sisteminin bu az gelişmişliğinin altında genetik bir unsur da yatıyor olabilir. Ama uyurgezerlik stres, alkol, ilaç vb. etkisi altındaki yetişkinlerde de görülebilir; bunların herhangi biri motor inhibisyon sistemini etkileyebilir. Kimi bilim insanları uyurgezerliğin, kontrol dışı ya da kaotik beyin faaliyetinin sonucu olan epilepsinin bir türü ya da ifadesi olduğunu ileri sürüyor, bu mantıklı görünüyor. Ama nasıl ifade edilirse edilsin, beyin uyku ve motor kontrol mekanizmalarını karıştırdığı zaman tehlike çanları kesinlikle çalıyor. Ama en başta beyin, uyku sırasında bu kadar aktif olmasaydı bu sorunlar olmazdı. O halde neden aktif? Bu sırada ne yapıyor? Aşırı derecede aktif REM evresinin olası birkaç rolü vardır. Temel rollerinden biri bellekle ilgili. Süreklilik gösteren teorilerden birine göre REM uykusu sırasında beyin hatıralarımızı güçlendirir, düzenler ve elden geçirir. Eski hatıralar yenilerine bağlanır, yeni hatıralar güçlendirilmek ve daha ulaşılır kılınmak üzere aktive edilir; çok eski hatıralarla olan bağlantıların kaybolmaması için bunlar uyarılır vb. Bu süreç uyku sırasında gerçekleşir, bir olasılıkla işleri karmaşıklaştıracak herhangi bir harici bilgi girişi olmadığı için. Üstünden otomobil geçerken yolların yeniden yapıldığına şahit olmazsınız, aynı mantık burada da geçerlidir. Ancak hatıraların aktivasyonu ve bakımı bunların çok etkili bir şekilde “rahatlamalarına” da neden olur. Çok eski deneyimler ve daha yeni hayaller aynı potanın içine atılır. Deneyimlerin sıralanmasında herhangi bir özel düzen ya da mantıksal yapı yoktur, bu nedenle de rüyalar her zaman dünya dışı ve garip durur. Ayrıca beynin dikkat ve mantıktan sorumlu ön bölgelerinin, olayların bu yıkık dökük sıralaması üstüne bir çeşit mantık dayatma çabası gösterdiği de farz edilir, bu yüzden de görüldükleri sırada rüyaları gerçekmiş gibi hissederiz ve imkânsız olayların o sırada alışılmamış olduğunu düşünmeyiz. Vahşi ve öngörülemez doğasına rağmen bazı rüyalar tekrar eder ve bunlar genelde belli bir konu ya da sorunla ilişkilidir. Gerçekten de hayatınızda sizi strese sokan belli bir şey varsa (yazmayı kabul ettiğiniz bir kitabın teslim tarihi gibi) bu konuda fazlasıyla düşünürsünüz. Sonuçta da, bununla ilgili düzenlenmesi gereken çok sayıda yeni hatıranız olacaktır, rüyalarınızda daha sık karşınıza çıkacak, boy gösterecek ve en sonunda da düzenli olarak bir yayıncının ofisini yakma rüyasını göreceksiniz. REM uykusu hakkındaki bir diğer teoriye göre bu evre özellikle küçük çocuklar için son derece önemlidir, çünkü bu evrede hatıraların ötesine geçilerek beyindeki tüm bağlantılar desteklenip güçlendirilir ve nörolojik gelişmeye katkı sağlanır. Bu, bebeklerin ve küçük çocukların yetişkinlere göre neden daha fazla uyuduğunu (çoğunlukla günün yarısından fazla) ve REM uykusunda neden daha fazla zaman geçirdiklerini (yetişkinlerdeki %20’ye karşılık %80) açıklamaya yardımcı olur. Yetişkinler beyinlerini verimli halde tutmak için REM uykusunu korur ama daha düşük bir oranda. Başka bir teori de beynin gereksiz ürünlerini temizlemek için uykunun temel önem taşıdığını söyler. Beynin süregelen karmaşık hücresel süreçleri, ortadan kaldırılması gereken geniş çeşitlilikte yan ürünler meydana getirir ve araştırmalar bunun geceleri daha yüksek oranda gerçekleştiğini göstermiştir, dolayısıyla beyin için uyku, öğle ve akşam yemekleri arasında temizlik için kapanan bir restorandaki duruma denk düşebilir; eşit derecede meşgul olunsa da farklı şeyler yapılıyordur. Gerçek neden ne olursa olsun, beynin normal şekilde çalışması için uyku hayatidir. Uykudan, özellikle de REM uykusundan mahrum bırakılan insanlar hızlı bir şekilde bilişsel odak, dikkat ve problem çözme yeteneklerinde azalma, stres seviyesinde yükselme, daha kötü bir ruh hali, hassasiyet ve iş yapma performanslarında genel bir düşüş sergiler. Çernobil ve Three Mile Island nükleer felaketleri ile Challenger uzay mekiği felaketi aşırı çalışan ve bitkin mühendislerle ilişkilendirilmiştir; İki gün içinde üçüncü on iki saatlik nöbetlerini tutan uyku yoksunu doktorların verecekleri kararların uzun vadeli sonuçlarına hiç girmeyelim. Eğer çok uzun süre uykusuz kalırsanız, beyniniz “mikro uykular” başlatır, burada dakikalar hatta saniyeler boyunca aniden uykuya dalarsınız. Ama uzun süre bilinçsiz kalmayı istemek ve bundan yararlanmak üzere evrimleştiğimizden, bunun gibi dağınık kırıntılarla idare edemeyiz. Uyku yoksunluğunun yarattığı bilişsel sorunlarla bir şekilde baş edebilsek bile, uykusuzluk aynı zamanda zayıflayan bağışıklık sistemi, obezite, stres ve kalp sorunlarıyla da ilişkilendirilmiştir. Dolayısıyla bu kitabı okurken uyukluyorsanız, kitap sıkıcı değil, tedavi edici.
Kategori: ÇıkarımlarımKitabı okuyor
·
421 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.