Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

293 syf.
·
Puan vermedi
·
1 saatte okudu
Hayalden Gerçeğe
Hepimiz bir şeylerin peşinden koşuyoruz. Kimimiz daha iyi bir evin, kimimiz daha iyi bir arabanın, kimimiz daha iyi bir geleceğin. Bunları yaparken geçmişimizi ezip geçiyoruz. Oysa insanoğlu geçmişini tanıyıp anlamlandırmadan geleceği ile vuku bulamaz. Tıpkı bir saniye önce aldığımız nefesin bir saniye sonra alacağımız nefes ile ilişkisi gibi. Geçmiş ile ilgilenmediğimiz gibi bu durumu sorgulamıyoruz da. Bu daha vahim. Bizlere sorgulayarak yaşamayı öğretmediler, öğretemediler. Ünlü biri, kendini bir konuda ispatlamış bir şahsiyet, bir konu hakkında bir şeyler söylemişse doğrudur, algısı yaratıldı. Hafızamıza bilgileri not etmiyoruz, elimizin altında, her an, her istediğimiz bilgiye ulaşabileceğimiz, dev bir hazine yatıyor. Oysa bu hazineyi olumlu yönleri ile kullanmamız gerekir. Yoksa olduğumuz bu noktaya şükreder konuma geleceğiz. Ateşi Yeniden Yakmak adlı kitabı okumaya başladığımda da bunları düşündüm. Bu kadar bilmediğim şeyin olmama sebebini sorguladım. Bunların neden öğretilmediğini, öğrenince hayatıma neler katacağını tarttım. Öğretilmeme sebebini bulamadım ama öğrendikten sonra ufacık da olsa hayatıma dokunduğunu fark ettim. Bu ufak dokunuşlar beni tarifsiz mutlu etti. Kitabı bitirdikten sonra kendime bir söz verdim. Ömer Seyfettin’in ulaşabileceğim tüm eserlerine ulaşıp, okuyacağım. Bu kısa alıntıların bende bıraktığı izleri, kalıcı hale getirmeye çalışacağım. Bu kitabı PK. 546‘yı okumuş olmanın verdiği rahatlık ile elime aldım, az çok nasıl bir üslup ile karşılaşacağımı tahmin ediyordum. Kapağı incelediğimde evet idealist bir ülkücünün romanını okuyacaksın Gökçe, kendini hazırla, ona göre oku, dedim. Çünkü; ruhumuz milliyetçilik ile yoğruluyor olsa da bizler de o iyilikler peşinde koşan, daha iyi yaşam isteyip tarihi hiçe sayan insanlığın evlatlarıyız. Adeta at gözlüğü takmış gibiyiz, etrafımızdakiler ile ilgilenmiyor sadece önümüze bakıyoruz. Geçmişimize dönüp baktığım zaman padişahlarım bir avuç toprak vermeyi ölüm diye atfederken, günümüzde bırakın bir avuç toprağı bucak bucak topraklarımızı satıyoruz. Sırf birkaç kuruş elimize geçsin, devlet hazinesine biraz para girsin, diye. Sonra dönüp çevreme bakıyorum, acaba insanlar bu konuda ne yapacak, ne düşünüyor? Ama bir sonuç elde edemiyorum, çünkü; herkes kendi meşgalesine kapılmış. Kimisi çocuğumun geleceği önemli, diyor. Kimisi kısa yoldan nasıl daha fazla para kazanırım, diyor. Kimisi de ölüp gideceğim böyle işler ile uğraşılmaz, karnım tok, sırtım pek ise benden iyisi yok bu dünyada, diyor. Ama bilmiyorlar ki yakın geleceği önemserken vatan toprağı elden gidiyor. Bu ve bunun gibi bilmediğimiz, duymadığımız, üzeri örtülü o kadar çok olay var ki. Bu yüzden böyle eserlere başladığım zaman içim hep heyecan ile dolar, ama bunun yanı sıra biraz burukluk da başlar. Çünkü; öğreneceğim yeni şeylerin heyecanın yanı sıra altında ezilmekten korkarım. Hepimizin korkup saklanmak istediği anlar olmuştur. Ben de duyacağım yeni haberlerden korkarım. Bildiklerimi, öğrendiklerimi hiçe saymaktan korkarım.. Çünkü; öğreneceğim yeni bilgileri hayatımın neresine konumlandıracağıma öyle bir çırpıda karar veremem. Üzerine çokça düşünmem, araştırma yapmam gerekir. Ama yine de sonu ne olursa olsun, geçmişten esen rüzgarlar her zaman beni cezbeder. O rüzgarın esintisinde üşümeyi, amaçsızlığımı bilmemenin verdiği rahatlığa yeğlerim. Ömer Seyfettin’i tanımayanımız yoktur. Lise dönemlerimizde, ortaokul yıllarımızda edebiyat öğretmenlerimizin bizlere okuma saatlerinde adını birkaç kez zikrettiği, okumamızı temenni ettiği, o meşhur yazar. Ömer Seyfettin’in ismi geçtiği zaman aklımıza ilk gelen ya Falaka ya da Yalnız Efe olur. Biz onu hep olay hikayecisi olarak bildik. Oysa onun amacı Nasrettin Hoca’nın fıkralarındaki gibi sadece çocuklara öğüt vermek değildi. Daha büyük gayeleri vardı. Belki de o bir birlik hayal ediyordu, eserlerini Turan’ın hayali ile kaleme alıyordu. Hiç bu açıdan bakmamıştım ben Ömer Seyfettin’e, hakkında bilmediğim çok fazla şey varmış. İşte ben Ateşi Yeniden Yakmak eserini okurken bunları düşündüm. Ömer Seyfettin’i yeniden hafızama kazıdım: Mesela, Nevruz(Yeni Gün) yazısından alıntıları okurken adeta demircinin örse vurup yeni bir hayata başlaması gibi yeniden doğdum. Bozkurt’un uluyuşunu yüreğimde hissettim. Ergenekon Destanı’nı bir kez daha canlandırdım. Gençliğe seslenişinde kendimi çeki düzen verdim. Acaba ben üstatların istediği gibi biri miyim? Tüm roman boyunca aklımı kurcalayan bir soru oldu. Bu hayattaki amacımı sorguladım. Romanın kahramanlarından Yusuf’a göre herkes bu dünyaya bir amaç doğrultusunda gelmişti, acaba ben ne için gelmiştim? Kimin acısına merhem olmak ya da kime yara açmak için gelmiştim? Sürekli kendimi bu sorular ile meşgul ettim. Sonucuna henüz ulaşamadım ama bir gün bu sorunun cevabını, gerçek cevabını bulabilirsem o zaman kendi benliğimi tamamlamış olurum. Kitabı okurken Ayas’ın yerinde olmak istedim. Hayal de olsa Ömer Seyfettin ile sohbet etmek istedim. Bu eserde en çok beğendim noktadır, Ömer Seyfettin’in bir hayal gibi esere konuk olması. Söylemek istediğini babacan bir tavırla söyleyip, uyarılarını yapıp, gözden kaybolması. Okuma esnasında o kısımlara geldiğimde bir heyecan kaplıyordu içimi, evet işte oradasın, bakalım ne diyecek üstat diyordum. Kendime pay çıkarmaya çalışıyordum. Bu konuk olma hali sadece Ömer Seyfettin için değil de hayali ile yaşamak istediğim birçok şahsiyet için de olmalıydı. Mustafa Kemal ATATÜRK bunların başında gelmekte. Eserin üslubuna söylenecek bir söz olduğunu düşünmüyorum. Dilinin akıcılığı, anlaşılırlığı, sadeliği eseri kısa bir süre içinde okumama vesile oldu. Ömer Seyfettin’in eserlerinden seçilen alıntıların titizlik ile seçilmesi, konuya ilişkin görüşlerin ustalıkla işlenmesi, esere bambaşka bir hava katmıştı. Doktor İlhan’ın başlardaki sabırsızlığı, tahammülsüzlüğü bana günümüz insanını çağrıştırdı. Bizler de öyle değil miyiz? İçimiz Vatan aşkı ile yanıyor olsa da hayatın bizi sürüklediği yere gidiyoruz. Arada aklımıza geliyor, belki bir Ömer Seyfettin o sıralar bize de misafir oluyor ama bunun farkına varamıyoruz. Tekrar yapmamız gereken, hayat mücadelemize geri dönüyoruz. Oysa o noktada sorgulamalıyız. Neden bu noktadayız? Buna ne sebep oldu? Belki başlarda bizler de bulamayacağız, çünkü; bu noktada kendimizi arıyor olacağız. Ama belirli bir seviyeye geldikten sonra bizlerde bir “münferit” sahibi olacağız. Umarım İlhan gibi bizler de sonunda kısmen de olsa doğruya ulaşabiliriz. Yaptıklarımızı sorgular duruma gelebiliriz. Ayrıca yer yer gazeteci Nuray’ın araştırmacı ruhunda, korkusuz tavırlarında kendimi buldum. Bu da esere daha fazla dikkat kesilmeme vesile oldu. Münferit Kitabevi’nin kendi mahallemdeki bir kitabevi olmasını çok isterdim. Hep hayalimdir, bir odanın dört bir yanını kitaplar ile doldurmak. İleriye baktığımda kendimi böyle bir kitabevinin sahibi olarak görmeyi çok isterim. Kitaplar benim hayallerim, umutlarım, bekleyişlerim, kavuşmalarımdır. Ben kitaplardaki karakterler ile sevinip üzülenlerdenim. Onlar ile yaşıyorum, onları evime davet ediyorum. Bazılarını rüyalarıma davet ediyorum. Yazarımızın da böyle biri olduğu kanaatine vardım. Çünkü; 150’ye aşkın hikayesi olan, 200’den fazla makalesi olan bir şahsiyeti bu kadar tanımak, içselleştirmek, ondan bu kadar güzel alıntılar yapmak, çok da kolay değil. Ömer Seyfettin’in “ Yeniden bu aşkın ateşini yakmalısınız. Bizim o çok zor şartlar altında vermiş olduğumuz mukaddes mücadeleyi yarına taşımalısınız.” sözünden hareketle, bu kitabın yazarımızın ruhunun eseri olduğunu düşünüyorum. Umarım bir gün bizim de ruhumuzun bir eseri olur. Kendi benliğimizi bulduktan sonra ruhumuzu da kaleme alabiliriz. “ Ne yerdeyim ne gökteyim, bir garip seferdeyim..” Evet, eseri okurken tam da bunu hissettim. Nerede olduğumu bilmiyordum. Neyi okuduğumu, sonunda beni neyin beklediğini bilmeden ilerledim. Yusuf’un, Ayas’ın benim için planladığı hikayelerden bihaber ilerledim. Gerçek hayatta da böyle seferlere çıkmak istedim. Gözümü kapattığım zaman geçmişin o tozlu rafları arasında kaybolmayı istedim. Oturduğum yerden beni alıp 90’lara, 80’lere götüren bu eser, hayatıma güzellikler kattı. Kalemine bir kez daha hayran kaldığım, okuma azmine gıpta ile baktığım, Mehmet Hayati Özkaya Hocam’a, eserin elime ulaşmasına vesile olan Zafer Saraç Hocam’a ve @Kitapşuuru ailesine teşekkürler.
Ateşi Yeniden Yakmak
Ateşi Yeniden YakmakMehmet Hayati Özkaya · Çoban Yayınları · 201930 okunma
·
373 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.